“Öğrencileri Tek Bir Mekana Hapsetmemek Bizim Bütün Eğitim Programımızı Oluşturuyor”

Bursa Orhan Gazi Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü Başkanı Yasemin Erbil, Bölüm Başkan Yrd. Nimet Öztank ve Öğretim Üyesi Sebla Arın ile kent-mimarlık eğitimi ilişkisi ve mimarlık eğitiminin mekansal karşılığı üzerine konuştuk.

Arkitera: Mimarlık eğitiminizin bulunduğunuz kentle ilişkisini nasıl kurarsınız? Kentin eğitiminize katkıları ya da eğitiminizin kente katkıları var mı, olacak mı?

Yasemin Erbil: Kesinlikle Bursa’nın mimarlık okumak için iyi bir şehir olduğunu düşünüyorum. İlk atölyemiz geçen sene Trilye’de kum atölyesiydi. Öğrencileri aldık, deniz kenarına götürdük. Orada bir kum atölyesi yaptık; land art sanatıyla eşleştirerek mimarlığı. Böyle bir çalışmayla başladık çünkü mimarlık sadece stüdyonun içinde olabilecek bir şey değil; yaşadığın kentle de entegre olmak gerekiyor ve Bursa da çeşitli potansiyelleriyle bu yönden çok verimli. Kent merkezinde de çalıştık, tarihi çevrede projeler yaptık. Deniz var, dağ var, yoğun bir kent dokusu var, tarihi çevre var, yeni kurulan bölgeleri var… O yüzden Bursa çok farklı mimarlık pratiklerini öğrenmeye çok açık, elverişli. Bunun yanı sıra yakın çevresinde çok güzel, önemli korumaya değer yerler var. Cumalıkazık, Gölyazı, İznik ve daha birçok başka yer bulunuyor. Oralarda da çalışmalar zaman içinde olacak. Tabii ki daha da uzak yerlere de muhtemelen götürürüz; ama öncelikle Bursa’nın hem merkezi hem de yakın çevresi farklı açılardan düşünce altyapımızı geliştirmeye müsait bir yer. Biz de bundan aslında sonuna kadar yararlanıyoruz diyebiliriz açıkçası.

Nimet Öztank: Biz aslında Bursa’da olmanın avantajlarını da yaşıyoruz; çünkü Bursa’da her türlü mekan var. İşte dağ, bir proje yaptırmak istiyorsunuz dağda da bir proje yaptırabilirsiniz. İstanbul’da mimarlık okumak çok ayrı bir şey. Her şeyi rahat bulabiliyorsun ama Bursa da öyle bir şehir. Yani mimarlık öğrencisi için her türlü veri ayaklarının altında.

Zaman ilerledikçe kent de bizden yararlanmaya başlayacak çünkü daha yeni bir bölüm mimarlık. Belediyeyle yapılacak projeler olabilir. Mesela ben şu an ikinci sınıf öğrencilere Gemlik’te deniz uçağı için bir terminal projesi verdim. Bu belki ileride belediyenin açtığı bir yarışmaya ön hazırlık gibi olabilir veya bizlerin belediyeye sunabileceği bir proje olabilir.

Mekan ve eğitim arasındaki ilişki hakkında görüşleriniz neler? Türkiye’de günümüz mimarlık bölümlerinin kullandığı atölyeler, sınıflar yeterli mi? Nasıl olmalı?

Yasemin Erbil: Aslında mekan hem çok önemli hem de hiç önemli değil bana kalırsa. Şu açıdan; evet bir mekan gerçekten çok esnek bir şekilde tasarlanmıştır, stüdyo olanaklarına çok elverişlidir, ses yalıtımı çok iyidir, görsel kalite çok iyidir, iletişime çok uygun bir ortam sağlar ama diğer yandan da o mekanı da kurgulamak bizim elimizde. Yani şimdi biz öğrencilerimizi bir sınıfa tıkmak yerine onları koridorlara taşırarak, bahçeye çıkararak, üniversitenin bir holünde, merdiven boşluğunda ya da başka bir yerinde de biz bu işleri yapabiliyor muyuz? Gerçekten de yapılabiliyor diye düşünüyorum. Tabii ki çok kaliteli stüdyo ortamları bizim için önemli ama mekan aslında bizim kafamızdadır diye düşünüyorum biraz da. Bu sınırları aşabiliriz ki biraz onu burada deneyimliyoruz. Az evvel de dediğim gibi maket atölyesi önünde bir boşluk gördük ve gözümüze kestirdik. Hemen onu bir workshop alanı haline getirebiliyoruz. Aslında biraz o sınırları zorlamak, zincirleri kırmak da elimizdedir diye düşünüyorum.

Sebla Arın: Mekanın aslında öğrencilerin ortak çalışmasına olabildiğince ortam tanıması gerekiyor diye düşünüyorum. Sadece tek bir mekana hapsetmemek hakikaten bizim bütün eğitim programımızı oluşturuyor. Belki bizim üniversitenin çok yeni olması ve inşaatın hala devam ediyor olmasından kaynaklanan kısıtlı mekanlar böyle bir şeye yol açtı; ama o iyi de bir şey oldu bir bakıma. İmkansızlıklardan bir takım imkanlar doğdu. Çok daha farklı boyutta algılamaya başladılar mekanı. Binanın hatta kampüsün her tarafını stüdyo gibi görmeye başladılar. Kentin kendisini bir stüdyo gibi görmeye başladılar. Ama onun yanı sıra, işin çalışma boyutuna geçildiğinde biraz daha esnek çalışma saatleri olan bir şey olduğu için mimarlık, aslında okulun kendisinin onlara 7/24 çalışma imkanı tanıması lazım diye düşünüyorum.

Etiketler

Bir yanıt yazın