“Bir Şans Vermek Adına Adana’ya Geldim”

Atölye360'ın kurucusu Mine Liman ile Adana'daki mimarlık deneyimi üzerine konuştuk.

Ezgi Can Cengiz: Mine Hanım, öncelikle kısaca sizi tanımak isteriz. Biraz kendinizden ve bu zamana kadar neler yaptığınızdan bahseder misiniz?

Mine Liman: 1971 Burdur doğumluyum. Burdur ve Sinop illerinden sonra İstanbul hayatım, ortaokul dönemimde başladı. Liseden sonra, 1990 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesine girdim, 1994 yılında da bitirdim. Öğrencilik dönemimde Garanti – Koza İnşaat ve Delta Mobilya da çalıştım. Üniversite bitince, Oral Vural Bey’in kurucusu olduğu Vural Mimarlık’ta çalışmaya başladım. 1995 yılında ise eşimin memleketi Adana’ya geldim ve o tarihten bu yana, bu şehir benim ve iki çocuğumuzun da memleketi oldu.

1997’de Adana’da kendi şirketimi kurdum. Bu süreçte Borusan Makina AŞ’nin çeşitli illerde İdari Bina ve Servis Atölyesi binalarının mimari projelerini çizdim. Bununla birlikte ofis, konut, mağaza gibi konularda iç mimari konusunda çalışmalarım oldu. İzocam firmasına yine endüstriyel bina mimari projesi çizdim ve uyguladım. Meslek hayatımdaki önemli kilometre taşlarından birisi Adana Seyhan Oteli’dir. Beş yıldızlı bir otel tesisinin 13 yıl danışmanlığını yaptım. Otelcilik ve bir otelin bünyesinde bulunan tüm fonksiyonlar konusunda oldukça tecrübelendim. Adana Ticaret Odasına ait ATO Sosyal Tesisleri projesinin danışmanlığını yürüttüm.

1999 yılında Koleksiyon Mobilya’dan Adana bayiliği konusunda bir teklif geldi. Koleksiyon Mobilya, İstanbul yıllarımdan takip ettiğim ve beğendiğim bir firmadır. 4 ortak ile 2000 yılında mağazamızı açtık ve 1 sene sonra işin başına geçmem ve diğer işlerimi bırakmam gerekti. Koleksiyon Mobilya Adana mağazasından sonra Mersin, Gaziantep mağazalarını da açarak 14 yıl boyunca bu sektörde hizmet verdim. Koleksiyon Mobilya’daki dönemim, benim için inanılmaz bir atölye çalışması idi. Güneydoğu bölgesinde, bilinen pek çok konut, idari bina, fabrika, restoran gibi yerleri ticaret yaparken gezdim, inceledim, projeleri kendimce sorguladım, aklıma notlarımı aldım. Doğrular – hatalar listesi oluştu. Faruk Malhan’ın bakış açısı ile yoğrulurken, mobilya tasarımının da ince detaylarını öğrendim. Kurumsal bir firmanın bayisi olmak ve kurumsal firmalar ile iş yapmak beni bu alanda da geliştirdi.

Yine bu dönemde Adana’da marka olmuş, pek çok restoran oluşumunu gerçekleştirdim. İç mekan tasarımı ve proje uygulama danışmanlıklarını yaptım.

Ve sonunda 2013 yılında MKL Mimarlık firmasını kurarak Atölye360 markasıyla kendimi ofise taşımayı başardım. 2 senelik süreçte güzel işler çıkardık. Atölye360 bence bir tasarım evi. Mimari proje, danışmanlık, iç mimarlık alanında hizmet verdiğimiz gibi, sergi küratörlüğü, aydınlatma ürünleri tasarımı, obje tasarımları da yapıyoruz.

“Adana’ya geldiğimde anladım ki, mesleğimi yapmak istiyor isem, kendi iş yerimi açmalıyım”

İstanbul’da mimarlık okuyup Adana’da mimarlık yapmayı tercih ettiniz. Bu durumun mimarlık yapma şeklinize nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Aslında bu mesleki bir tercih değildi. Eşim Adanalı olduğu için, iş durumundaki gelişme sebebi ile Adana’ya dönmesi gerekti. Ben bu konuda oldukça isteksizdim hatta. Bir şans vermek adına Adana’ya geldim. Çünkü burada yeni doğan bir bebek gibiydim. Kimseyi tanımıyor ve Adana’yı hiç bilmiyordum. Sonra Adana’yı çok sevdim ve eşimden ziyade Adanalı oldum.

Aslında İstanbul’da kalsaydım, yine Mimar Sinan Üniversitesi’nde bina kürsüsünde başladığım yüksek lisansımı tamamlayıp, akademisyen olabilirdim veya iyi proje ofislerinde çalışmaya devam edebilirdim. Bahsettiğim yıllar İstanbul’da yüksek binaların yeni yeni başladığı dönemlerdi. Vural Mimarlık’ta Ankara Eryaman Konutlarını, TOKİ Halkalı Konutları (TOKİ o zaman yeni başlamıştı ve çok nitelikli projeler istiyorlardı bizden), kreş, ilkokul, lise eğitim kampüsleri ve havayollarına idari ve hangar yapıları çiziyorduk.

Adana’ya geldiğimde bu nitelikte ofisler aradım günlerce, çalışabilmek için. Ancak bir tane bile bulamadım. Gittiğim ofisler beni son derece demotive etti. Ve nihayetinde anladım ki, mesleğimi yapmak istiyor isem, kendi iş yerimi açmalıyım. Adana’da İstanbul, Ankara gibi kapsamlı projeler olmuyor. Şehirde bu denli yatırımlar yok. Adana, buraya geldiğimde, Türkiye’nin 3. büyük ili idi. Şimdi ilk beşte bile yer almıyor. Elbette bu bizim çalışma yaptığımız sahayı çok daraltıyor.

“Adana’da mimarlık yapmak” nasıl bir deneyim?
Bu soruya harika diye cevap vermek isterdim ancak çok kısır bir döngüde hareket ediyoruz. Ticari anlamda yeni yatırımlar son derece az. Konutta ise, şehrin büyük bir bölümü imara kapalı. Kentsel dönüşüm başlığında; yönetmelikle – arsa sahiplerinin esiri haline gelen müteahhitlerin yarattığı alanlarda, hiçbir tasarıma, yeniliğe müsaade etmeyen, birbirinin aynısı projeler çiziliyor. Bir parselde bir blok nizamı şeklinde kente hiçbir katkısı olmayan binalar yapılıyor. Adı “Kentsel Dönüşüm” olan bir uygulamanın, kent ile hiçbir bağı olmayan, sadece bina dönüşümü olan şekline de ancak Türkiye’de rastlanabilir zaten. İç mimari alanında ev, restoran gibi konularda çalışma alanları ise mevcut.

Hangi tipolojilerdeki projeler üzerinde çalışıyorsunuz?
Atölye360, mimar ve iç mimarlardan oluşuyor. Dolayısıyla sürekli her iki konuda da hizmet veriyoruz. Sürdürülebilirlik konusu ile yakından ilgileniyoruz. 4 yıldır ÇEDBİK üyesiyim. LEED sertifikası konusunda Erke Tasarım firmasından eğitimler aldım ve Adana da ilk LEED sertifikalı 2 adet proje çizdim. Bunlardan birisi Borusan Makine ve Servis Tic. AŞ Hizmet Binası’dır. LEED Platinum adayıdır. Ancak inşaatına henüz başlanmadı. Bir diğeri, Ford Trucks Gizerler Adana Hizmet Binası, LEED Gold adayıdır. İnşaatını 2016 Nisan ayı başında tamamlamayı hedefliyoruz.

Bu tarz işlerimizde, işveren de uygun görürse; mimari proje, uygulama projesi, şartname, keşif ve bütçe dosyalarını hazırlayarak işverene teslim ediyoruz. Ve istenirse, inşaat boyunca danışmanlık hizmeti veriyoruz. Ford Trucks inşaatının da danışmanlığını ve şantiye organizasyonu sağlıyoruz.

Sanayi ve endüstriyel yapılar, ofis yapıları dışında, konut projeleri üretiyoruz. Şu anda Büyükşehir Belediyesi için, Adana Sürdürülebilir Ekolojik Yaşam Merkezi ve Çevre Müzesi binası projesini hazırlıyoruz. İç mimarlık hizmetini ise; konut, restoran, kafe, otel gibi konularda yürütüyoruz. Bu anlamda da sürdürülebilirlik ana kriterimiz.

“Ofisimizde sıklıkla bir araya geliyor, gördüğümüzü duyduğumuzu paylaşıyor, fikirler üretiyoruz.”

Ofisinizin mimarlığa bakış açısınız nasıl tanımlarsınız? Proje üretim sürecinde kriterleriniz veya prensipleriniz neler oluyor?
Mimarlık bir yaşam biçimi. Sadece çalışma saatleri içinde icra edilecek bir meslek değil. Her an, her dakika sizinle, içinizde, beyninizde, hatta rüyalarınızda… Atölye360’da bir aileyiz. Kendi iç iletişimimizde ilk öğemiz huzur, mutluluk, adalet, paylaşım. Daima “birbirimizi bir adım öteye nasıl taşırız” gayesi ile hareket ediyoruz. Bu gayeyi sadece kendimiz için değil, müşterilerimiz için de sürdürüyoruz. İnanmadığımız bir şeyi asla karşı tarafa sunmuyoruz. Önce kendimiz inanıp, sevmeliyiz projemizi.

Oral Bey’den yıllar önce öğrendiğim bir şey vardı. O bizden işlerimizi zamanında ve doğru yapmamızı isterdi. Onun haricinde geç gelmek, erken çıkmak gibi durumlara boğulmazdık. Buna rağmen herkes saatinde işinin başında olurdu. Bizimle ayda iki defa ofiste saat 17.00’de başlayan sohbetler yapardı. Seyahatlerinde gördüklerinden ve jüri üyeliklerinde gördüğü projelerden aktarımlarda bulunurdu bize. Biz de bunu ofisimizde yapıyoruz. Sıklıkla bir araya geliyor, gördüğümüzü duyduğumuzu paylaşıyoruz. Fikirler üretiyoruz. Birlikte eğleniyor, yemeğe çıkıyor, tatile gidiyoruz.

Proje üretim sürecinde; ilk başta müşterinin benden nasıl bir çalışma istediğini iyi anlamaya çalışıyorum. İlk anlaşmada mutlak suretle yapacağımız her işi yazarak tarifliyorum, Açıkta hiçbir konu kalmaması her iki taraf için de önemli. Tarafların karşılıklı olarak sorumluluklarını, altına imza attığı konuları zamanında ve eksiksiz yerine getirmesi benim için en önemli kriter. Bu profesyonellikte başlayan işlerde genelde sorun yaşanmıyor, bu da bizim işimize duyduğumuz sevgi, saygı ve sorumluluk duygusunu perçinliyor ve daha da özen göstermeye teşvik ediyor. Müşteri ihtiyaçlarını iyi anlayarak başladığımız çalışmalarda sürekli kontrol toplantıları yapıyoruz. Tüm toplantılarımız kayıt altına alınıyor. Durum özetleri bilgilendirmesini yaparak, müşterimizi daima oyunun bir parçası halinde görmek istiyoruz. Takım arkadaşı şeklinde. Konu iç mimari ve hatta konut ise müşterimizi tanıma, beğenilerini anlama süreçlerinde farklı yöntemler geliştiriyoruz. Ya ofiste biraz çalıştırıyoruz ya da evde. Yani bizimle çalışırken biraz çalışması gerekiyor müşterimizin. Kendini fark etmesi için…

Peki, Adana’daki mimari üretimi nasıl buluyorsunuz?
Binanın, plan – cephe çözümleri, binanın etrafında dönen peyzajı, bulunduğu sokak-cadde ilişkisi, kentle birlikteliği, dili, üslubu, rengi, dokusu anlamında Adana’da beğendiğim bir, iki bina dışında hiçbir bina yoktur. Mimarların tüm bunları zorlayıcı, daha da iyi olma konusunda yarış içinde olduklarını göremiyorum.

Adana’da bir mimari gelenekten bahsedilebilir mi?
Tüm üniversite hayatım boyunca, konut projesi çözerken, bize mutfağın kuzeyde yer alması gerekliliği öğretilmişti. Mutfağı güneyde çözmek o dersten kalma sebebin olabilirdi. Adana’ya ilk geldiğimde, tüm mutfakların mutlaka güney yönüne yerleştirildiğini gördüm. Bu çok ilginç gelmişti. Buradaki iklim şartlarını ve insanların yaşam şekillerini anlayınca ikna olabildim. Tüm kullanıcılarda yön ile ilgili birinci sırada yer alan bir talep var. Konutların kuzey-güney ve mutlak doğuya da batı yönüne bakması gerekiyor. Üç cephesi olmayan konutlar tercih edilmiyor. Bununla birlikte büyük m2’lerde yaşam sürülüyor. Ancak bu durumlar oldukça yavaş bir şekilde kırılmaya başlamış halde. Eski Adana binalarında merdivenkovası tamamen kapalı değil, yarı geçirgen tuğlalar ile yapıldığını görüyoruz. Apartmanlarda konut daire kapılarının (ahşap dolu kapılar) dışında, sineklik teli olan panjurlu kapılar mevcuttur. Bunun bence bir anlamı vardı. Merdiven evlerinin dış duvarlarındaki hava geçişleri ile merdiven evi doğal bir hava bacası haline geliyordu. Evlerin ahşap kapıları açık bırakılarak, panjurlu kapıları kapalı halde kullanımda, bir hava akımı sağlanmakta, doğal bir iklimlendirme yapılıyordu.

Söyleşi için teşekkür ederiz.

Etiketler

Bir yanıt yazın