“Usta-Çırak İlişkisini Doğrudan Hissettirebileceğimiz Sınıflar Planlıyoruz”

Türkiye'deki mimarlık eğitiminin durumunu tespit etmeyi amaçlayan Arkitera Kampüste projesi kapsamında Abdullah Gül Üniversitesi'nde sorularımızı Mimarlık Bölümü Başkanı Burak Asiliskender'e yönelttik.

Arkitera: Kayseri ile Abdullah Gül Üniversitesi’nin mimarlık eğitimi arasındaki ilişkiyi nasıl kuruyorsunuz? Kayseri’nin katkıları var mıdır eğitime? Ya da sizin eğitiminizin Kayseri’ye katkıları?

Burak Asiliskender: Biz Kayseri’de 4. mimarlık okuluyuz. Sonuçta bizden önce 3 ayrı mimarlık okulu eğitim veriyordu. Özellikle 20 küsur yıldır eğitim veren Erciyes Üniversitesi var, sonrasında açılmış 2 tane vakıf üniversitesi var. AGÜ’nün genel konsepti; uluslararası bir yaklaşım içinde bulunmak. İngilizce eğitim veriyoruz bütün bölümlerimizde tabii ki mimarlıkta da bu şekilde devam ediyor. Bizim birkaç dayanağımız var, bunlardan bir tanesi kentin uluslararasılaşmasına katkıda bulunmak. İngilizce eğitim veriyor olmamız yurtdışıyla sıkı kontaklar kurmamızı sağlıyor ama bütün bunları yaparken de Kayseri’yi, Kayseri’nin kent kültürünü, buradaki çevresindeki mekansal ve kültürel değerleri biz oldukça kullanıyoruz, bunların üzerine temellendirerek kendimizi tanıtıyoruz ve bunlarla ilgili ilişkiler, bağlantılar kuruyoruz.

Bugüne kadar Amerika’dan ve Avrupa’dan birçok okulla ilişkiye geçtik birçoğuyla kontratlar imzaladık. İkili iş birliği anlaşmalarımız var ve her birinin içinde de okulu tanımlarken, Kayseri’nin ve çevresinin ne kadar zengin bir mekansal kültürel zenginliği olduğundan bahsederek bu konular üzerine yoğunlaşarak çalışmaktan bahsederek ve bunun üzerine ilgi çekerek bu anlaşmalar imzalandı. Biz buradaki yerel diyalektiği uluslararası ortama taşıdığımız gibi, uluslararası birtakım organizasyonları, değerleri, yapılanmaları da kente getirmek gibi birtakım gelişimlerimiz var. Bunlar yakın zamanda kendini göstermeye başlayacak. Olabildiğince yurtdışı destekli, Türkiye’deki konularla ya da mimarlık alanındaki araştırmaları alanlarla ilgili buraya taşıyacak workshoplar, sergiler bu kampüste sıkça olacak. Bunun da kente çok katkısı olacağını düşünüyoruz. Sadece kente değil aslında Türkiye’ye de çok katkısı olacağını düşünüyorum.

Gördüğümüz kadarıyla Sümer Kampüsü’nde bir yapılanma devam ediyor.

Restorasyon süreçlerimiz çok hızlı devam ediyor, önümüzdeki yıllarda hizmete açacağımız 3-4 binamız daha var, bu kampüste. Hemen binanın karşısında ambar binası restorasyon projesi henüz tamamlandı, uygulamaya yeni başlıyoruz, son hazırlıklarıyla uğraşıyoruz. Kentle ara yüzümüzü oluşturacak giriş kapılarının önümüzdeki yıl tamamlanmasını bekliyoruz. Ziyaretçi ofisimiz, uluslararası ilişkiler merkezimiz ve buna bağlı birtakım yan birimler olacak. Kente kendimizi anlattığımız bir takım mekanlar üretiyoruz. Keyifli bir peyzaj ürettik onu da 1 yıl içinde tamamlayıp hizmete açmayı planlıyoruz. Yaklaşık olarak kampüsün, yani ana bina dışındaki neredeyse diğer binaların birçoğunu hizmete açmış olacağız.

Belki ufak bir bilgi de vermek lazım, Sümerbank Yerleşkesi hakkında, 1927 İzmir İktisat Kongresi sonrası devletin aldığı bir karar var kamu yatırımlarını kendi üzerinden yürütmesiyle ilgili, devletçilik politikası, onun bir yansıması olarak kurulmuş bir yer. Türkiye’deki devletçilik politikasıyla kurulmuş ilk yerleşke. Yapım yılı 1935. 30’ların başlarından itibaren Sovyetler Birliği’yle çalışılmaya başlanıyor. 1934 Temmuz ayı gibi ve 35’in Eylül’ünde de bütün binalar hizmete sokuluyor. Kısa süre içinde yaklaşık 80.000 metrekarelik kapalı alanı olan bir mekan üretiliyor. Kampüs arazimiz 360.000 metrekaresini kullanıyoruz. Ama elimizdeki bilgiler ilk açıldığı dönemde 976.000 metrekarelik yaklaşık 1 milyon metrekarelik bir alana oturtulduğu söyleniyor bu kampüsün. Zaman içindeki değişimlerle kampüs içinde şu anda bulunduğumuz miktara kadar azaldık. Burası hiçbir zaman geçici düşünülmedi AGÜ için. Her zaman için kentle ilişkimizin yoğun olarak kurulacağı, aynı zamanda kente bir değer üretebileceğimiz bir mekan; aslında bir kentsel dönüşüm projesi yürütüyoruz tam anlamıyla. Eski mekanların yeniden kullanımı, ama bunları kullanırken nitelikli olarak restorasyon süreçleri nasıl yönlendirilir, yeni bina eklenecek ise çağdaşları gibi binalar nasıl eklenebilir, kentte yeni bir mimari dil, mimari yaklaşım nasıl kazandırılır bütün bu sorular ve hedefler üzerinden yaklaşıyoruz. Hem Kayseri için hem de çevresi için hatta Türkiye için keyifli ve ilgi çekici bir mekan üretmeye çalışıyoruz.

Mimarlık fakültesi olarak kullandığınız mekanlar yeterli midir? Gelişmesi gerekiyorsa ne konuda gelişmesi gerekir? Türkiye’de mimarlık eğitimi ve eğitim mekanları arasındaki ilişikiyi nasıl değerlendirirsiniz?

Üniversitenin kuruluş aşaması öncesinde yaklaşık 1,5-2 yıla yakın hazırlık dönemi geçirdik öğrenci almadan. Bu süre içinde hem mekan kullanımlarını, hem de üniversitelerin yönetim şemalarını inceledik Amerika’da ve Avrupa’da. Mesela Yale, Queen Bee, Berkeley. Ya da Delft’in son dönemde geliştirdiği mekanlar, bunların hepsine bir şekilde gidip bizzat deneyimledik. Zaten bildiğimiz yerlerdi ama işletme sistemlerini içerden konuşup nasıl mekanlar kullandıkları hakkında bilgiler alıp buraya da o bilgileri aktardık. Şu an kullandığımız mekanlar için de, ileride restorasyon yapacağımız mekanlar için de bu bilgileri doğrudan bir araç olarak değerlendirdik. Mimarlık eğitimde gerekli olan sistemi buraya taşıdığımızı düşünüyorum. Türkiye’de de oldukça farklı okullara gidip neler olduğunu takip etmeye çalışan biriyim. Birçok okul mimarlık okulu olarak planlanmamış, hepimiz biliyoruz ki birçoğunda tasarım stüdyosu kriterleri göz ardı edilmiş durumda. Şu an tek sınıfımız var, 8 öğrencilik bir eğitim yapıyoruz. Çizim masasından, içerideki tüm malzemelere kadar da tek tek elimizden geldiğince kontrol ediyoruz. Önümüzdeki yıllarda geçeceğimiz atölyeler oldukça esnek. Hem iç içe geçebilen bir bölge, yatay-dikey stüdyoların birlikte yürütülebileceği atölyelerimiz var. Fabrication ve modeling dediğimiz maket ve ona bağlı birtakım hizmetleri sağlayacağımız birimleri hizmete sokuyoruz bu yılsonu itibari ile. Birçok okulda olmayan çeşitli laboratuvarlar; malzeme laboratuvarı, yapı fiziğinin bir takım ek detayları ve onları içeren laboratuvarlar, koruma-restorasyonla ilgili birtakım hizmetler, araştırma olanakları bütün bunların hepsi yılsonuna hatta önümüzdeki yılın ortasına kadar teker teker devreye girecekler. Mimarlık okulu olarak ciddi üzerinde düşünülmüş mekanlara sahip AGÜ.

İlk senemiz dediniz, hazırlıklarınız var mı biraz bahseder misiniz?

Tabii ki. Biz İngilizce eğitim yapıyoruz, dolayısıyla bir hazırlık programımız var. 2013-2014 akademik takvimde ilk öğrencilerimizi aldık. 15 öğrenci kabul ettik, öğrencilerimiz hazırlık programındaydı bunlardan 8’i bu sene başarılı tamamladı ve 8’iyle bu sene derslerimize başladık. Bu sene de yine bir 15 öğrencimiz daha oldu. Sayımız çok fazla değil, 15 öğrenci alıyoruz ama tabii YÖK’ün tanıdığı bir takım haklar var, yatay geçiş gibi 1-2 öğrenci de öyle geliyor 16’yı 17’yi buluyor. Yurtdışından da tabii öğrenci kabul ediyoruz onlarla birlikte… Mekanlarımızı da açıkçası buna göre üretiyoruz, 80 kişilik 100 kişilik sınıflarımız olmayacak. Yakın ilişki içerisinde olabileceğimiz, usta-çırak ilişkisini bir şekilde doğrudan hissettirebileceğimiz sınıflar planlıyoruz. 15 kişilik 20 kişilik gruplar olmasını hedefliyoruz. Ağırlığı yüksek lisans ya da doktora eğitiminde yapmak gibi bir hedefimiz var. 10’a yakın yüksek lisans doktora öğrencimiz olsun diye bir takım kaygılarımız var. Böyle hedeflerle devam ediyoruz.

Öğrenciler atölyeleri 24 saat kullanabiliyorlar mı? Kampüste yurt olanağı var mı?

Atölyelerimiz 24 saat açık, öğrencilerimizin yurtları kampüste. Zamanında bu kampüsün lojmanı olarak kullanılan binaları biz geçen yaz, üzerine titreyerek restore ettik, onarımdan geçirdik. Şimdi öğrencilerimiz orada kalıyorlar.

Öğrenciler 24 saat bu binayı kullanabiliyorlar, hafta sonları da açık. Kütüphanemiz açık. Binayı yeni açmamızdan kaynaklanan ufak tefek sıkıntılar var kafeterya vs. gibi. Onlar da yavaş yavaş devreye giriyor yani yılsonuna kadar onlar da oturacak. Bizim odalarımız açık, ofisler açık, çocukların sınıfları açık. Sınıfların kapısını kapatmıyoruz mesela, kilitli kapı bulmak çok kolay değil. Kapı kilitliyse mutlaka içeride bir şey yapılıyordur; ya tadilat vardır ya da başka bir şey. Öğrencinin gözü önünde ve açık bir sistemle çalışmaya özen gösteriyoruz.

Şu anda mevcutta maket yapım atölyesinde 3D printer, CNC gibi biraz daha teknolojik oluşumlar var mı?

Dün 3D printerı teslim aldık. CNC tezgahlar bildiğim kadarıyla bu ay sonu ya da aralığın başı gibi elimizde olmuş olacak. Maket laboratuvarımız yılbaşından önce hizmete giriyor. Bununla birlikte ölçme-belgeleme laboratuvarımızın malzemeleri geldi. Malzeme laboratuvarımızın ihaleleri bitti, alım sürecini. Bir kısmını inşaat mühendisiyle, bir kısmını malzeme konusunda çalışan arkadaşlarımızla beraber kullanacağız. Yani interdisipliner bir laboratuvar kuruyoruz malzeme konusunda. Bununla sağlıklı yapı vs. konuları çalışan bir merkez örgütlemeye çalışıyoruz. Almanya ve Amerika’dan iki tane değerlendirme komitemiz var onlarla birlikte yürütüyoruz, bildiğim kadarıyla Türkiye’de ilk laboratuvar olacak bu konuda hizmet veren.

Başka eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Biz sadece sanayi iş birliği ya da araştırma ya da eğitim değil, bütün ortaklarımızla kentsel çevreyle ilişkiye geçerek eğitim veren bir kurumuz. Dolayısıyla bizim STK’larla iş birliğimiz çok önemli, sanayilerle işbirliğimiz çok önemli, bizim danışman kurullarımızda iyi iş yapan birçok kişi var sadece akademisyen yok. Piyasada bürosu olan hizmet veren sadece mimarlık alanında düşünmeyin her alanda birçok kişi toplamış durumdayız. Birçok STK bu işin içinde yer alıyor. Sürekli toplantılar yapıyoruz, eğitim modellerimizi onlarla beraber geliştiriyoruz. Öğrencinin “evet piyasada böyle şeyler de yapılıyor” demesinin yanında “çok iyi bir akademik donanımım var” demesini de. Klasik anlamda bir eğitim modelimiz yok. İlk sınıf eğitimden örnek vereyim bunu anlatmak için, biz şu an bütün üniversite ortak bir eğitim yapıyoruz. Bir tek mimarlık bölümünün kendine özgü dersleri var, önümüzdeki dönemlerde diğer bölümlerin dersleri başlayacak. Bu sene Mimarlık dışındaki bütün bölümler aynı dersleri alıyorlar. “Understanding Contemporary World” diye bir ders planladık bunun hazırlığını mimarlık bölümü olarak biz yönlendirdik. Sosyolog arkadaşlarımız bu işin içine katıldı ve onlarla birlikte çalıştık. Bununla birlikte bilimin doğası “Science of Natures” diye başka bir ders planladık. Bu dersin amacı fizik, kimya, biyoloji konularını formüller üzerinden anlatmak yerine, günlük sorunlar üzerinden deneyerek çözmek. Disiplinlerarası yaklaşımı örgütlemek için öğrencilerin hem sosyal anlamda hem de beşeri bilimler anlamında bir ortak tabana gelmesini istedik.

Bunun ötesinde de çok sık faaliyet yapıyoruz öğrencilerimizle ders dışında. Haftada 1 gün dersimiz var belki ama hafta sonlarında gezilerimiz var, workshoplarımız var, ya da birtakım seminerlerimiz var. Mayıs 2012’den beri hemen hemen her ay düzenlediğimiz, 20 küsüre yakın seminer dizisi oldu ve yapmaya devam ediyoruz. Hem öğrencilerimize hem üniversitemize hem de kente farklı eksenlerde mimarlığı sürekli anlatmaya çalışıyoruz ya da onu günlük hayata sokmaya çalışıyoruz.

Etiketler

1 Yorum

  • ertugrul-cagri-korkmaz says:

    yazıyı genel olarak beğendim. fakat bu kısa yazı içerisinde çözülemeyecek kadar büyük başka meseleleri bana hatırlattı. müzikde ve mimarlıkda ahenk nedir? bu soru üzerinde düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.

Bir yanıt yazın