“Oyun Daima Kentsel Yaşamın Dışına İtiliyor”

4. İstanbul Tasarım Bienali'nin yan etkinliklerinden biri olan İstanbul95, Şehirde Oyun Konferansı 21-22 Eylül tarihinde Kadir Has Üniversitesi'nde gerçekleşti. Konferansın katılımcılarından Elger Blitz ile oyun ve kent üzerine konuştuk.

Mimarlar, peyzaj mimarları, belediyeler, gayrimenkul geliştiriciler ve oyuncak üreticileri için çalışan Carve çocuk oyun alanlarının tasarımı üzerine uzmanlaşmış ender tasarım ofislerinden biri. 1997 yılında mimar Elger Blitz ve mühendis Mark van der Eng tarafından Amsterdam’da kurulan Carve tasarım stüdyosu, kamusal alanda tasarıma dair köklü bir deneyimine sahip.


Amsterdam van Beuningenplein, 2010. © Carve (Fotoğraf: Marleen Beek)

Stüdyonuz Carve’ın kuruluşundan ve nasıl olup da çocuk oyun alanı tasarımcısı olarak uzmanlaştığınızdan bahseder misiniz?

Gençken yarı profesyonel bir kaykaycıydım. Mimarlık eğitimi aldım ancak o dönem hayatımı daha çok kaykaya adadığımı söylemeliyim. Tesadüfen, piyasaya kaykay tesisleri getirmek isteyen birileriyle tanıştım. Kaykay sahalarını, biz kaykaycılar kendimiz üretirdik. Yaptıklarımı çok beğenmişler, benden kaykay alanı tasarlamamı istediler. Böylelikle, çocuk oyun alanları tedarikçisi bir firmada tasarımcı olarak çalışmaya başladım. Beş yılın sonunda, “Ben burada ne yapıyorum, istediğim bu değil, bütün dertleri en ucuz tahterevalliyi üretmek!” demeye başladım. Oysa ki ben kendime “çocuklar için neler yapabiliriz, daha coşkulu bir oyun alanı olabilir mi, bu alanların değeri nedir?” gibi sorular soruyordum. En sonunda o işten ayrıldım. 6 hafta geçmişti ve evde somurtarak oturuyordum, o zamanlar belediyede çalışan, mühendis olan bir arkadaşım bana telefon etti ve “Belediyede işler o kadar yavaş ilerliyor ki uykum geliyor, birlikte bir şeyler mi yapsak?” dedi. Oturup, kuracağımız stüdyo için nelerin önemli olduğunu yazmaya başladık: “Eve bisikletle 10 dakika mesafede olacak, haftada 40 saatten uzun çalışmayacağız ve yaptığımız işten keyif alacağız. Eğer böyle bir işten para kazanabiliyorsak, ne ala!” diye düşündük. Böylelikle, belediyelere çocuk oyun alanı tasarlamaktan başka hiçbir gayesi olmayan ofisimizi kurduk.


Amsterdam Amstelmeer Okulu, 2014. © Carve (Fotoğraf: Marleen Beek)

Oyun, kent yaşamı için neden önemli?

Bu yalnızca insan değil, diğer hayvanlar için de geçerli, oyun sadece kent yaşamı için değil her yaşam için önemlidir. Benliğinizin ve var oluşunuzun bir parçasıdır oyun. Oyunun ne olduğunu kelimelere dökmek biraz zor ancak, bir köpek oyun mu oynuyor, bir çocuk oyun mu oynuyor, bu sahneye şahit olduğunuz anda hemen kavrayabilirsiniz. Öğrenmek için, rahatlamak için, sosyalleşmek için oyuna ihtiyacımız var.

Sabah arabana binip işine gidiyorsun, bütün gün çalışıyorsun; bu arada çocuğu kreşe koyuyorsun ki onu tüm gün meşgul etsinler. Halbuki biz insanların dalga geçmek, oyun oynamak, yeni şeyler deneyimlemek için zamana ihtiyacımız var. Bu ihtiyacı rahatlıkla kentsel kamusal alanda da giderebiliriz ancak oyun daima kentsel yaşamın dışında itiliyor.


Atlanta – Piedmont Park Noguchi Playscape (1976)

Çocukluğunuzun oyun alanları ile günümüzdeki, hatta şahsen tasarladığınız, alanları karşılaştırdığınızda, en çok neyin değiştiğini düşünüyorsunuz?

Frei Otto’nun 1960’larda tasarladığı germe strüktür, devasa, piramidal yapılara; Isamu Noguchi’nin 1970’li yıllarda ürettiği, günümüzde bile modern olarak nitelendirilebilecek, eşi benzeri görülmemiş oyun alanlarına bakıyorum ve çocukluğumdan bu yana oyun alanlarında tasarıma, inovasyona dair çok büyük değişimler görmüyorum. Aslında benim çocukluğum ile günümüz arasındaki en büyük fark şu: ben çocukken parka tek başıma giderdim, evimden rahatlıkla yürüyebileceğim bir yerdeydi ve ebeveynlerim oraya tek başıma gitmeme izin verirdi. Günümüzde çocuk, devamlı olarak kendini güvensiz hisseden ve çocuğun düşüp yaralanacağından korkan ebeveynlerin refakatinde oyun oynamaya gidiyor. Yani değişen şey davranışlarımız, oyun alanı değil.


EXPO ’67 Montreal Alman Pavyonu, Frei Otto ve Rolf Gutbrod (1967)

Tasarımlarınız çocuklara, sıra dışı, bilinmez ve daha da önemlisi fiziksel olarak keşfe açık alanlar sunuyor. Bunun arkasında nasıl bir düşünce var, oyun alanlarındaki oyuncakların tasarımına dair nasıl bir yaklaşımınız var?

Günümüzde karşılaştığınız oyun alanları, son derece katı işlevsel ayrımlara sahip oyuncaklar tedarik eden şirketler tarafından donatılıyor. Kaydırak odur, salıncak budur, tahterevalli şudur, işlevleri değişmez ve son derece yönlendiricidir, o oyuncakla oynayabileceğiniz tek bir oyun vardır.  Bizim Carve’da yapmaya çalıştığımız ise, onunla nasıl oynayacağınızı keşfetmenizi gerektiren bir peyzaj tasarlamak. Peyzajdaki eğimli bir yüzeyi kaydırak olarak da kullanabilirsiniz, bir tepecik olarak da… Tasarımda -bir tepecik gibi- temel unsurlar kullanmak çocuğun da oyuna dair daha deneysel yaklaşmasına yol açıyor; dayatılana değil, alanın muhtemel potansiyellerine odaklanmasını sağlıyor. Bu, “merdivenden çıktım, kaydıraktan kaydım” -ki çocuğun aletin sıradanlığından sıkılıp en nihayetinde çatısına tırmanacağını da biliyoruz- tarzı bir oyuncaktan çok daha çekici bir tasarım. Yönlendirici oyun unsurlarından olabildiğince kaçınmaya çalışıyoruz ancak işvereni her zaman bu konuda ikna etmek mümkün olmuyor. Bununla birlikte oyuncakları belirli yaş grupları ile sınırlandırmaktan da hoşlanmıyoruz çünkü bu konu çocuğun yaşının gereklerinden ziyade o an ne oynadığı ve kapasitesi ile daha ilgili.


Amsterdam Meerpark spor parkı, 2010. © Carve (Fotoğraf: Marleen Beek)

Tasarımlarınızın yetişkinlere de çekici geldiğini düşünüyor musunuz?

Kamusal alanı devamlı olarak arabalar için, bisikletliler için, yayalar için, engelliler için, onun için bunun için ayırıyoruz ve en nihayetinde birbirinden kopuk, küçük adacıklardan oluşan koca bir şehir elde ediyoruz. Aslında, kamusal alanı küçük parçalara/işlevlere bölmemek gerekir. Benim hayalim, herkesin davetli olduğu, tüm kentsel peyzajın oyun alanına dönüştüğü bir kamusallık. Bu nedenle parklarımızın yetişkinlere de hitap ediyor olduğunu umuyorum, çünkü hepimiz oyun oynuyoruz. Hatta şu an da seninle bir oyun oynuyoruz. Oyunumuzun yazılı olmayan bir kuralı bile var: sen bana sorular soruyorsun, ben sana cevaplar veriyorum.


Amsterdam van Beuningenplein, 2010. © Carve (Fotoğraf: Marleen Beek)

4. İstanbul Tasarım Bienali’nin teması olan Okullar Okulu’nden hareket ederek, oyunun bir eğitim olduğu ve oyun alanının bir okul olduğunu söyleyebilir miyiz? Oyun alanı tasarımının eğitim amaçlı bir güdüye sahip olması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Tabii ki, çünkü oynamak öğrenmektir. Bugün eğitimi okula gidip bir sırada bütün gün oturmak, size sunulan bilgiyi yutmaktan ibaret sanıyoruz ancak sosyal yetiler de, motor becerileri de, bilişsel yetenekleri de öğrenmek gerekli. Okullar Okulu teması da bu nedenle ilgimi çekti. Her şey kendi içinde bir okuldur ve oyun aslında yakın gelecekteki kentsel gelişimin merkezi de olabilir. Bu tamamen gelişmeye nereden başlamak istediğinize bağlı. Eğer tasarımının temeline “oyun”u yerleştirirseniz çok daha ilgi çekici mahalleler üretebilirsiniz.


Amsterdam Oosterpark oyun bahçesi, 2016. © Carve (Fotoğraf: Marleen Beek)

Urban95 projesinin, 0-3 yaş grubunu kent yaşamına katma fikri konusunda ne düşünüyorsunuz? Carve’da yaptığınız işlere sirayet edebiliyor mu?

Erken çocukluk için tasarım konusu benim stüdyom için oldukça zorlayıcı bir konu. 0 yaşında kafalarını bile dik tutamıyorlar ancak 3 yaşında çocuk koşarak istediği yere kaçabilir. Bu aradaki büyük fark nedeniyle, kamusal alanda, 0-3 yaş arası çocuklar için fiziksel bir tasarım yapmak oldukça zor. Ancak burada yaptığımız toplantılarda fark ettim ki, çocuğun beyin gelişimi sonuçta bizim ürettiğimiz alanları nasıl kullanacağını da dönüştürüyor. Bir diğer konu da, benim yaptığım işte mahallenin toplumsal nitelikleri son derece önemli ve bu nitelikler aileler ve yeni doğanlar ile şekillenmeye başlıyor. Velhasıl, Urban95 ile bizim tasarladığımız alanlar arasında doğrudan olmasa da dolaylı bağlar olduğunu düşünüyorum.

Etiketler

Bir yanıt yazın