“Bursa, Parsel Bazında Plan Değişiklikleri Konusunda Türkiye Birincisi”

2005'te Bursa üzerine yapılmış bir oturumla açtığımız Süper Kent dosyamıza günümüz Bursa'sıyla devam ediyoruz. Kentin planlama ve mimarlık sahnesinde neler olduğuna dair merak ettiklerimizi Bursa Mimarlar Odası Başkanı Can Şimşek'e sorduk.

Bursa’da günümüzde neler oluyor? Ülke çapında uygulanmakta olan şehircilik ve mimarlık anlayışı Bursa özelinde kenti nasıl şekillendiriyor? Kente dair merak ettiğimiz, bize günümüz Bursa’sı hakkında bir çerçeve çizebilecek temel sorularımızı Can Şimşek’e sorduk. Bursa’da dönüşüm ve restorasyon projeleri üzerinden süregiden tartışmaları yansıtan net cevaplar aldık. Keyifli okumalar:

Burcu Bilgiç: Bursa’nın imar planı durumu nedir? Kenti etkileyen yeni alınan kararlar var mı?

Can Şimşek: Bursa parsel bazında plan değişiklikleri konusunda Türkiye birincisi. Öyle ki yapılan plan değişikliği sayısı yaklaşık 5 katı nüfusa sahip İstanbul’dan bile daha fazla. Bu değişikliklerin azımsanmayacak bir kısmı kamu yararı hiçe sayılarak, parsel sahibine rant sağlamaya yönelik yapılan değişiklikler ne yazık ki. Fakat belediye meclislerince alınan kararların en acımasız olanı, Mayıs ayı Büyükşehir Olağan Meclisi’nde oylanan ve Bursa’nın 17 ilçesinin tamamında 1/5000 Nazım İmar Planları’na “Riskli bina tespit edilerek kentsel dönüşüm yapılması durumunda 0.50 emsal artışı yapılabilir” notunun eklenmesidir. Bu karardan sonra çok sayıda müteahhit firma özellikle kentin imar rantı yüksek bölgelerinde yer alan yapıları riskli yapı olarak tespit ettirme yarışına girmişlerdir. Yine rantı yüksek bölgelerde cebinden para çıkmadan yeni daire sahibi olmayı uman vatandaşlar ranta ortak edilerek kentsel dönüşüm talanına karşı mücadele eden kurum ve kuruluşlar üzerinde baskı sağlanmaya çalışılmaktadır. Bunun dışında Karacabey ilçesi sınırları içerisinde planlanan ve TEKNOSAB (İleri Teknoloji OSB) adı altında 270 hektar nitelikli tarım arazisi üzerine Organize Sanayi Bölgesi kurulması, neredeyse kent içinde kalan Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’ne tekstil firmalarına buhar sağlamak amacıyla Kömürlü Termik Santral yapılması, Uludağ’ı imara açmaya yönelik planlamalar ve parsel ölçeğinde yapılan yüzlerce değişiklikle Bursa kent suçları açısından Türkiye’de başı çekiyor.

Bursa’da, şehrin merkezinde, uzaktan bakıldığında devasa bir gökdelenler topluluğu gibi gözüken bir TOKİ vakası var bildiğim kadarıyla. Şu anda TOKİ’nin kentteki faaliyetleri neler?

TOKİ’nin şu an Bursa’da en azından kent merkezinde büyük ölçekli bir faaliyeti bulunmuyor. Zaten Doğanbey TOKİ konutları ile Bursa kent merkezine büyük bir darbe vurulduktan sonra TOKİ iştiraklerine vatandaşın bakışı da çok olumsuz bir noktada.

Sizce Bursa kentinin gelişimindeki kırılma noktası ne olmuştur? Belki gerilere de gidilebilir bu sorunun cevabı için.

1958 Büyük Bursa Yangını sonrasında bütüncül bir planlama anlayışı ile ele alınan Piccinato Planı ile Bursa planlı kentleşme şansına kavuşmuş olsa da kentin zaman içinde kontrolsüz büyüyen bir sanayi şehri haline gelmesi ve bunun etkisinde patlayarak artan nüfus ve rant odaklı imar politikalarının etkisinde Bursa çarpık yapılaşmanın en çok yıprattığı kentlerimizden biri haline gelmiştir.

“Bursa, Osmanlı’nın ilk başkenti olmasının da etkisiyle yüzlerce yıllık bir ticaret geleneğine sahip”


Kentlinin kamusal alan kullanımı ne düzeyde? Tabii şu an artık şehir çok genişlemiş, muhtemelen bütün şehir ölçeğinde kullanılan tekbir bölgeden söz edilemez ama Hanlar Bölgesi’ne baktığımda ben hala çok aktif olarak çalışan bir kamusal alan görüyorum.

Bursa, Osmanlı’nın ilk başkenti olmasının da etkisiyle yüzlerce yıllık bir ticaret geleneğine sahip. Kapalı Çarşı ve içinde yer aldığı Hanlar Bölgesi, halkın çok yoğun bir şekilde kullandığı toplumsal mekanlar. Bu nedenle kamusal alan kullanımı çok fazla. Ancak günümüzde kamusal mekan anlayışı parklar ve AVM’lerden öteye geçemiyor. Tiyatrolar, konser salonları, sergi alanları ve benzeri sosyalleşme alanları var olsa da bunlar ya inşa eden yerel yönetiminin siyasetinin etkisinde belirli bir kesimin kullanımına ait hale geliyor ya da etkinlik yapılamadığı için atıl durumda bekletiliyor. Bunda en büyük pay sahibi kent içinde kamusal mekan yaratımına uygun alanların imar rantından dolayı özel sermayeye peşkeş çekilmesi ve ihtiyaç duyulan alanların halkın ulaşamadığı bölgelerde inşa edilmesi.

Bursa şehir merkezinin, çeperleri ile ilişkisi nasıl?

Bursa bir tarım kenti, kent çeperleri de nitelikli tarım arazileri oluyor haliyle. Türkiye’nin bir çok büyük kenti gibi Bursa da plansız kentleşiyor ve kontrolsüz bir şekilde büyüyor. Dolayısıyla bir çeperden söz etmek mümkün değil. Yerel yönetimler nerede rant görüyorlarsa tarım arazisi, sulama havzası, doğal sit alanı ve hatta arkeolojik sit demeden imara açmaktan geri durmuyorlar. Kent merkezi İstanbul Yolu (Yalova yolu), Ankara ve İzmir yollarının yarattığı çizgisel bir alanda büyüyor. Büyüme daha çok batı yönünde olmakla beraber. Yıldırım ilçesinin yer aldığı doğu kanadında da hatırı sayılır bir büyüme söz konusu.

“Az sayıda iyi uygulamanın yanında çok sayıda kötü restorasyon uygulaması yapılıyor”


Bursa çok fazla restorasyon projesinin yürütüldüğü bir şehir, özellikle hanlar bölgesi ve külliyeler UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdikten sonra daha da merak edilen bir konu Bursa’daki restorasyon projelerinin niteliği. Restorasyon projelerinin süreçleri nasıl ilerliyor? Ne hızla, kimler tarafından, nasıl bir plan çerçevesinde yürütülüyorlar?

Her proje gibi restorasyon projeleri de ya davet usulü ya da açık ihale yöntemiyle belirleniyor. İki yöntemde de nitelikten bağımsız olarak işi en ucuza yapmak öncelik oluyor ne yazık ki. Hangi binanın ne şekilde restore edileceğine uzmanlar değil, yerel yöneticiler karar veriyor. Yerel yöneticiler de kendi beğenilerine uygun imar faaliyetinde bulunma isteklerini restorasyonlara da yansıtıyorlar. Bu nedenle az sayıda iyi uygulamanın yanında çok sayıda kötü restorasyon uygulaması yapılıyor. Yapılan uygulamalar bir yerden sonra mevcudu korumak veya yaşatmak değil, eski malzemeyle yeni binalar yapmaya dönüşüyor. Tophane’de bulunan Balibey Han, bu yaklaşımın en çarpıcı örneklerinden biri.

“İpekiş’in kamulaştırılmasını ve endüstri müzesi haline getirilmesini istiyoruz”


Bursa’nın gündemdeki yapıları hakkında bize kısaca bilgi verebilir misiniz?

Öncelikle yapımı yılan hikâyesine dönen bir stadyum projemiz var. Büyükşehir Belediyesi bu stadyumu bir an önce bitirmek ve mevcut Atatürk Stadyumu’nu çevresinde yer alan Atatürk Lisesi ve Atatürk Spor Salonu ile birlikte yıkmak için sabırsızlanıyor. Ancak Stadyum ne yazık ki Belediye için büyük bir beceriksizlik göstergesi oldu. Yer seçiminden proje seçim yöntemine ve imalata kadar her anı şaibeli bir süreç! Stadyum ve çevresi için harcanan ve harcanacak olanlarla birlikte toplam yatırım maliyeti öngörülenin yaklaşık 3 katına ulaştı ve tahminlerimize göre 1 milyar TL’yi buldu. Bu miktar Büyükşehir bütçesinin neredeyse yarısından fazla ve işin ilginç yanı bu stadyum tüm diğer illerde olduğu gibi Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından zaten yapılacaktı. Sırf Başkan Altepe “ben yaptım” diyebilsin diye Bursa’nın yüz milyonlarca lirası bu yatırıma harcandı. Büyükşehir Belediyesi’nin yıkmak için uğraştığı ve akademik odalar olarak davalarımıza konu olan Atatürk Stadyumu’nun hemen aşağısında yer alan ve temellerini Atatürk’ün attığı bilinen Cumhuriyet tarihinin ilk tekstil fabrikalarından İpekiş, bugün yıkılarak Termal Kür Merkezi haline getirilmek isteniyor. Bursa gibi sanayi kenti olma iddiasında bir kent için hazine niteliğinde olan bu fabrikanın kamulaştırılmasını ve endüstri müzesi haline getirilmesini istiyoruz. Konusu olmayan stadyum için yüz milyonlar harcayan Büyükşehir Belediyesi’nin Bursa için bu denli önemi olan bu yapıyı kamuya ait kılmak için de bu yatırımı yapabileceğine inanıyoruz. 

Etiketler

2 yorum

  • omer-yilmaz says:

    Bir arkaşımdan e-posta aldım, diyor ki:

    “Bugün Manisa’daki Belediye Yarışma süreci ile ilgili yazını gördüm, gözüm takıldı, şöyle demişsin sonunda:

    “Mimarların kendi iç hukuklarını düzenleyen bir belge olsa ve bu belgede bir meslektaşın yarışma kazandığı yer için başka bir mimarın öneri sunmasının gayri etik olduğunun altı kalınca çizilse ve yaptırımları olsaydı ne idareden ne de sonra yapılandan, ihaleyi kazanan ve uygulayanlardan hiçbir beklentimiz olmayacaktı. Ah örgütsüzlük, ah…”

    Tam olarak böyle bir belge var, adı da “TMMOB MİMARLAR ODASI MESLEKİ DAVRANIŞ KURALLARI YÖNETMELİĞİ”. Madde 7 F bendi, tam olarak senin bahsettiğin madde :

    “f) Mimar, daha önce kısmi ya da genel yarışması yapılmış yahut teklif alma işi idarece tamamlanarak sonuca bağlanmış ve dolayısıyla en uygun proje müellifi belli olmuş bir iş için iş sahibi tarafından daha sonra kendisine yapılan iş teklifini Mimarlar Odasına haber vermek zorundadır.””

    Bu durumda iş iyice karışıyor:

    – Önce işi alan zaten EAA değil ki sorunu ile baş başa kalıyoruz. İhaleyi kazanan Nokta Planlama çünkü.
    – Nokta Planlama’daki mimar kimdir sorusu ortaya çıkıyor.
    – EAA ile Nokta Planlama arasındaki iş hukuku nasıl bir düzlemde sorusu ortaya çıkıyor.

    Ve bence hepsinden önemlisi bu konuda yarışmayı kazananın rızası olsa bile yarışması yapılmış ve sorunsuzca sonuçlanmış bir yarışmada müellif(ler)in haklarından vazgeçmesi yetecek mi sorusu ortaya çıkıyor. Aynı yer için kamunun iki kez kaynak harcamasının zararı nasıl karşılanacak sorusu ortaya çıkıyor.

  • devrim-cimen says:

    Bu örnekten akademik tez çıkar, üstelik sadece mimarlık alanından değil herhangi bir disiplinden dahi. İçinde yaşadığımız ortamın tüm katmanları ile kesişen bir hikaye. Ömer zihnine eline emeğine sağlık.

Bir yanıt yazın