Bu Workshop Size Tüm Bildiklerinizi Unutturacak!

Bu yıl Slovenya Ljubljana'da 250 gencin katılımı ile düzenlenecek Uluslararası Mimarlık Öğrencileri Buluşması MEDS'in kurucularından Can Baysal ve Zana Kopitar ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

2010 yılında Can Baysal ve Zana Kopitar tarafından kurulan MEDS, her yıl aynı kişiler ile yapılan atölyelere eleştirel bir bakış açısı sunan, tasarımda dokunarak ve eğlenerek üretmeyi katılımcılara sunan bir organizasyon.

Can ve Zana’ya göre bu tip atölyeler, özellikle kişiyi sorgulamadan üretmeye yönelten eğitim anlayışına karşı bir duruş, kişisel gelişim için bir model. Bir çok ülkeden katılımcının bir araya gelmesini sağlayan bu iki gencin karşılaştığı onca zorluğa rağmen böylesine bir organizasyonun doğuşunun hikayesi bu söyleşide…

Derya Gürsel: MEDS Nasıl kuruldu? Bir atölye yapma fikri nereden ortaya çıktı ve en önemlisi birbirinizi nasıl buldunuz?

Can Baysal: Daha önce birbirimizi tanımıyorduk. Ben 2009’da Roma’da bir workshopa gitmiştim. Aslına bakarsanız bence o zamana kadar workshop nedir hala bilmiyordum. Orada sürekli neden böyle bir şeyin Türkiye’de olmadığını düşünüyordum. Böylesine atölyelerin Alanya’da da yapılabileceğine karar verdim ve çeşitli bağlantılar kurmaya başladım.

Zana Kopitar: Aslında farkına vardığımız şey bu tip organizasyonlara hep aynı kişilerin katılıyor olmasıydı. Sanki belli bir zümre davetliymiş gibi kapalıydı. Her yıl, her organizasyonda aynı kişiler vardı. Biz de daha çok insanın katılabileceği bir organizasyon yapmak istedik. Yani düşünün mimarlıkla ilgili tüm bursları aynı 10 kişi alıyor ve her yere onlar gidiyor.

CB: Biz de bunu üzerine bir araya gelmeye karar verdik. Zana’yı aradım ve Kıbrıs’a gelmesini, bazı fikirlerim olduğunu söyledim. Belki 10 gün boyunca neler yapabileceğimizi tartıştık. Uyumadık diyebiliriz. O süreçte web sitesi, logo, slogan hepsini ürettik. EASA’dan farklı olmalıydı, bu tüm tasarım disiplinlerini kapsamalıydı.

ZK: Çünkü eksiklik bizce burada. Tasarım eğitimi boyunca bir mimarlık öğrencisi, endüstri ürünleri tasarımcısının aldığı insan psikolojsi gibi eğitimini ya da endüstri ürünleri tasarımcısı kent ile ilgili bilgilerini alamıyor. Dolayısıyla tecrübelerin paylaşımı çok önemli.

CB: Sonunda 2010’da Alanya’da 60 kişiyle ilk MEDS’i yaptık ve böylesine bir organizasyonu yönetmekle ilgili en ufak bir bilgimiz yoktu. Kimse bizi tanımıyor dolayısıyla hem biz bir şey bilmiyoruz hem de insanlar bizi bilmiyor ve bize güvenmiyordu. Zor bir sınavdı.

DG: Bu ilk denemede karşılaştığınız en büyük zorluk ne oldu?

CB: Katılımcıları kontrol etmek en zoruydu. Çok fazla kişi vardı. Yemek, materyal… Bunlar sınırlıydı. Ama insanları kontrol etmeyi bilseydik sorun olmazdı. Yani sınırlı yemek bitmezdi.

DG: Bildiğim kadarıyla hala bazı problemler var. Şimdi karşınıza ne gibi sorunlar çıkıyor?

CB: Hala daha fazla kişiye ihtiyacımız var. Çünkü biz geçen yıl katılmış insanları seçmemeye özen gösteriyoruz. Çünkü eğer aynı insanları seçersek bu bizim büyümediğimiz, kendimizi geliştirmediğimiz anlamına gelecek. Ve tabi maddi sıkıntılar var.

DG: Peki Sponsor bulma sorunları neden kaynaklanıyor sizce? Genel olarak mimarlığa bakıştan mı yoksa Türkiye’ye özgü bir durum mu?

CB: Bence Türkiye’yi ve Avrupa’yı kesinlikle ayırabiliriz. Sadece maddi olarak değil, destek bulma anlamında da. Akademik çevrelerin atölye çalışmalarına bakışları değişiyor olsa bile bu tür organizasyonlara Türkiye ile Avrupa’nın bakış açısı çok farklı. Örneğin Zana buraya gelirken hocalarına workshop için hazırlık yapmaya geldiğini söyleyebiliyor. Bilemiyorum burada bunun karşılığı nasıl olurdu.

ZK: Bir şey söylemedim bile aslında… Ama eğer profesörlere “Hocam ben Kıbrıs’a gidiyorum,” deseniz muhtemelen size ilgileneceğiniz mimari öğeleri, kente dair bilgileri verirler. “Dönüşte bana anlat, sistem nasıl, yemekler nasıl, insanlar nasıl?” derler. Yerinde durmanızdansa, ilerlemenizden mutlu olurlar. En fazla bir sunum yaparsınız, o da ilgilenenler için. Tecrübe kazanmanız onları mutlu eder.

CB: Ben işim olduğunu söylediğimde, “Üzgünüm, derse gelmezsen, kalırsın,” dediler. Maddi sponsorluk meselesine gelince, Avrupa’da çok daha kolay. Bu yıl kriz olduğu için yanlış bir zamanlama yaptık, o ayrı.

ZK: Avrupa’da eğitim kurumları maddi anlamda da sizi destekler. Örneğin bundan 2 yıl önce Slovenya’da yaptığımız 70 kişilik bir atölye için fakültemiz bize 10.000 Euro vermişti. Ayrıca diğer kurumlardan 10.000 Euro daha almıştık. Bu sene böyle bir yardım alamamış olmamızın sebebi sadece başvurular için geç kalmış olmamız. Yani aslında ülkenin bu tarzda eğitime inanıyor olması lazım. Burada ise birine yakınlığın ve bağlantın yoksa hiç bir şey yapamıyorsun.

DG: Workshopların neden faydalı olduğunu düşünüyorsunuz? Atölyelerin, fakültelerden farkı ne?

CB: Türkiye ve Avrupa tabi yine farklılıklar gösteriyor. Türkiye’de her zaman uygulamanın eksik kaldığını düşünürüz. Bize hep tarih ve teorinin anlatıldığına dair eleştiriler yaparız. Biz workshoplarda araçları nasıl kullanacağımızı, hangi malzemeleri seçebileceğimizi, gerçek hayatta yaşayabileceğimiz tartışma ortamını yaratıyoruz. Çünkü okulda bunlar eksik kalıyor. Her biri farklı ülkelerden gelen 250 kişinin katıldığı bir atölye düşünün. Her biri farklı mimarlık eğitimi almış. Ve bu süreç boyunca birbirinize yaptığınız ortak iş için fikirlerinizi sunacaksınız. İlerlememeniz mümkün değil.

ZK: Çünkü bazen çalışıyor, uyguluyor olmak bile yeterli değil çünkü bazen çalıştığınızda bile teknisyen olmaktan öteye geçemiyorsunuz ve çizdiğiniz çizginin nedenini hala anlamış olmuyorsunuz. Sorgulamak her zaman harika bir şey.

DG: Her yıl farklı bir tema seçiyorsunuz ve bu yılın teması “Sensability”. Temaya nasıl karar verdiniz?

ZK: Kişiler üzerinden giden çalışma sonunda engelli tasarımına doğru evrildi. İkimiz de engelli insanlar için tasarım yapmaya ilgi duyuyoruz ama mimarlıkta bununla ilgli çalışanların sayısı oldukça kısıtlı. Buradan yola çıkarak engelli insanların hayatının nasıl olabileceğini hatırlatan ve onlar için tasarım yapmayı amaçlayan bir çalışma hedefledik.

DG: Ürün olarak ne bekliyorsunuz?

ZK: Tamamen katılımcıya bağlı. Benim aklımda tamamen karanlık bir oda var mesela. Görmemenin ne olduğunu anlatan. Ya da ahşaptan oyma bir strüktür. Grafik tasarım ürünü. Her şey olabilir. Temanın farkında olan her şey kabulümüz.

CB: Belki yerin altına koyacağınız hoparlörler. Duyamayacağınız müziği titreşimler ile size hissetiren.

DG: Siz çoktan projeyi yaptınız bile.

CB: Çok heyecanlıyız. (Gülüyor)

DG: Son olarak gelecek için planlarınız neler? MEDS’in önümüzdeki projeleri neler olacak?

ZK: Bu yıldan sonra Lizbon’da ki iş yarı yarıya tamamlanmış olacak diyebiliriz. Çünkü artık bazı şeyleri gelenekselleştirmiş ve kurallara oturtmuş olacağız.

CB: Muhtemelen bir süre sonra ikimiz işlerimizi devrederiz. Belki farklı küçük workshoplar düzenleriz. Ayrıca bu workshopları, katılan öğrencilerin kendini gösterdiği alanlar gibi yapmak istiyoruz. Sonunda ürettiklerinin kendi özel üretimleri gibi sunulmasını sağlamak, özgünleştirmek istiyoruz. Ayrıca bu atölyeleri yarışma gibi düzenleyerek daha eğlenceli bir formata da sokmayı planlıyoruz.

DG: Teşekkür ederiz. Şimdiden iyi eğlenceler ve kolaylıklar dileriz.

CB & ZK: Biz teşekkür ederiz.


MEDS Tanıtım videosu

Etiketler

Bir yanıt yazın