“Biz Mirasın Koruyucusu Değil Yalnızca Gözlemcisiyiz”

1987 yılından beri Bing&Harrington Balkanlar Çalışması'nı yürüten, balkanarchitecture.org web sitesinde 30'a yakın yıldır belgeledikleri Balkan mimarisine dair verileri paylaşan Prof.J. Brooke Harrington ve Prof.Judith Bing ile konuştuk.

Özüm İtez: Balkan Mimarisi projenizden ve bu projenin nasıl balkanarchitecture.org web sitesine evrildiğinden bahsedebilir misiniz?

Judith Bing: Bing & Harrington Balkanlar Çalışması 1987’de Brooke Harrington’ın Yugoslavya’da bir yıllık araştırma için Fulbright bursu alması ile başladı. Yerel ustalar tarafından yapılan eski ahşap yapıların araştırılmasını amaçlayan bir burs yazılmıştı. Balkanlar bölgesinin karmaşık yapısını karakterize eden eski toplulukların içinde ahşabın ön plana çıktığı mekânlar, inşa yöntemleri ve mimari detayların izini sürmeyi umuyorduk. Çalışmaya Belgrad’dan başladık. Burada 6 ay boyunca Belgrad Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden Profesör Zoran Petrović ile çalıştık. Bu süre içerisinde arşiv belgelerini inceledik, Sırp-Hırvat dillerini temel düzeyde öğrendik ve bundan sonraki seyahat ve alan çalışmaları için planlar yaptık. Yugoslav Cumhuriyetleri’ni içeren beş aylık bir seyahate çıktık, orada yerel korumacılar ve akademisyenlerle buluştuk.

Brooke Harrington: Benim asıl araştırma konum Güney Slavlar’ın erken dönem ahşap yapıları üzerineydi ancak giderek, kültürlerarası ve çok kültürlü etkileşimlerin olduğu yerlerdeki alaylı ustaların ürettiği mimari unsurlar ve mekânlara odaklanmaya başladım. Amacım mekânsal benzerlik ve farklılıkları inceleyip bazı ortak temel unsurların ortaya çıkıp çıkmadığını görmekti. Bu çalışmayı sürdürürken, Balkanlarda yaşayanlar haricindeki insanların habersiz olduğu, yapı formları, yaşam biçimleri ve mekânsal unsurları içeren oldukça zengin bir miras olduğunu fark ettik. Birkaç sergi ve akademik makale yayınladıktan sonra elimizdeki bilgiyi daha geniş bir kitle ile paylaşmanın en doğru yolunun herkese açık ve bibliyografyası olan bir web sitesi yaratmaktan geçtiğine karar verdik.


Kilerli ahşap Kašča – Kamnik, Slovenya, 1988 (kaynak: balkanarchitecture.org)

“Amacımız Balkan mimarisini olabildiğince açık görüşlülük ve doğruluk ile yaymak, paylaşmak.”

Yıllar içerisinde, Balkan mimarisinin temellerini araştırdığınız çalışmayı Yunanistan ve Türkiye’ye kadar genişlettiniz. Ancak anladığım kadarıyla projenizin asıl amacı Balkan mimari geleneğinin mevcut halini ortaya koymak yerine, yok olan geleneklerin önemini öne çıkarmaktı. Bu sanırım savaş ile harap olmuş Balkan coğrafyasında bir çalışma yürütüyor olmanızdan kaynaklanıyordu. Peki bu bahsettiğiniz “önem”i nasıl tanımlıyorsunuz?

Harrington: Çalışmanın ilk aşamasını Yugoslavya’nın çeşitli bölgelerini ya kontrol etmiş ya da işgal etmiş komşu ülkelere ayırdık. Böylelikle ilk 11 ayı Avusturya, Macaristan, İtalya, Yunanistan ve Türkiye’de geçirdik. Bu ülkeleri ziyaret etme amacımız, Yugoslavya’nın değişen kültürleri ve yerel mimarisini kesin surette etkilemiş ve bazı durumlarda ise doğrudan içine yerleşmiş olan komşu ülkelerin yerel mimarisini araştırmaktı. Yıllar boyunca süren tüm bu Balkan fetihlerinde buraya çevre ülkelerden iskan edenlerin bir kısmı orada kalıcı olarak yerleşmiş ve böylece kültürler arası yaşamsal örüntüler, yapılar doğmuş. Bir zamanlar var olan geleneklerin önemini öne çıkardığımız kadar, karşılaştığımız yapıların olağan hallerini de belgelemeye çalıştığımızı düşünüyorum. Bu yapılar birçok durumda, bölgedeki insanların daha konforlu mesken arayışları nedeniyle terk edilmiş veya daha modern bir mimari dışavurum için yıkılmış durumdaydı.

Bing: 1991’de çalışmalara devam etmek için geri döndük ancak Yugoslavya’nın parçalanması ve çatışma ortamı nedeniyle bu seyahati kısa tutmak durumunda kaldık. Biz de alan araştırması yapmak yerine biriktirdiğimiz bilgilerden sergiler ve makaleler üretmeye koyulduk. “Traditional Architecture of the South Slavs” sergimiz çeşitli üniversitelerde ve Washington’da bulunan American Institute of Architects merkezinde kuruldu. Aynı zamanda İstanbul’daki IRCICA (İslam, Tarih, Sanat ve Kültür Araştırmaları Merkezi) tarafından desteklenen  “Mostar 2004” isimli eğitim çalıştayı ile Mostar kentinin tarihi mirasının yeniden üretimine dair öğrenciler ve akademisyenleri bir araya getirdik.


Çardak, Mesken 1, güneydoğudan bakış – Akşahap, Türkiye, 2000 (kaynak: balkanarchitecture.org)

Benim Balkan mimarisindeki “chardak” (çardak) elemanına hem kelime hem de mimari öge olarak duyduğum ilgi sayesinde çalışmanın kapsamını diğer Balkan ülkeleri, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve en nihayetinde Türkiye’ye doğru genişleterek çardağın doğudaki kaynaklardaki kökenlerinin izini sürdük. Ahşap yapılara (veya genel olarak geleneksel yerel mimariye) dair çalışmalarımız 2000, 2004, 2008 ve 2015 yılında tekrarladığımız geziler ile devam etti.

2007 yılında Brooke, çalışmamızın en geniş potansiyel kitleye daha erişilebilir bir biçimde yayılabilmesi bağlamında internet arşivi fikrinin üzerinde durmaya başladı ve balkanarchitecture.org da bunun meyvesi. Fotoğrafları tek tek seçip, tarayıp, temizlediğimiz ve yeni çizimler ürettiğimiz için oldukça yavaş bir süreç ancak siteyi sürekli güncelliyoruz. Nihai amacımız Balkan mimarisinin önemini öne çıkarmak veya propagandasını yapmak değil, olabildiğince açık görüşlülük ve doğruluk ile yaymak, paylaşmak.


Çardak Yapısı – İbradı, Türkiye, 2000 (kaynak: balkanarchitecture.org)

“Balkan Mimarisi” nin sınırlarını, kapsamını ne tanımlıyor veya siz nasıl tanımlıyorsunuz?

Harrington: Doğrusu ben böyle bir tanım yapamam. Konunun uzmanları da Balkanlar’ın sınırları konusunda mutabık değil. Çalışmamızın Yugoslavya’nın ve Slavca konuşulan bölgelerin dışına taşması ile web sitemizin bu yeni kapsamı yansıtan bir isme ihtiyacı vardı, Balkan ismi de bu anlamda makul bir coğrafi tanımlama gibi geldi.

Bing: “Balkan” karmaşık bir terim. Bazı insanlar tarihi (ve muhtemelen güncel) kullanımlarında bu terimin aşağılayıcı anlamlar içerdiğini düşünüyorlar. Ancak aynı zamanda, Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan (Vojvodina ile birlikte), Karadağ, Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’yı kapsayan yarımadayı tanımlayan basit bir coğrafi terim aslında. Türkiye’yi Kuzeydoğu Akdeniz’deki kültürel ve tarihi sürecin bir parçası olmasından dolayı çalışmamıza dahil ettik ancak Anadolu, Balkan yarımadasının bir parçası sayılmıyor.

“Biz mirasın koruyucusu değil yalnızca gözlemcisiyiz.”

Neredeyse 30 yıldır süren bu çalışma ile yalnızca bölgedeki yerel mimari kültürü belgelemekle kalmadınız, 30 yıldır bu kültürün dönüşümünü de izleme şansına eriştiniz. Bu dönüşümü nasıl değerlendirirsiniz?

Harrington: Elimizde oldukça özgün bir arşiv olduğunun farkındayım ve biz öldükten sonra bu arşivin çöpe gitmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle dört yıl önce çeşitli kurumlarla iletişime geçtik ve 2014 yılının Mart ayında MIT’deki Rotch Kütüphanesi’nde bulunan Aga Khan Documentation Center ile bu belgelerin muhafazası üzerine resmi bir anlaşma imzaladık. Tüm koleksiyonumuz “Bing & Harrington Balkan Archive” adı altında bu kuruma bağışlandı. İnternet sitesinin güncellenmesi bizim tarafımızdan gerçekleştirilmeye devam edecek ve site 2021’e kadar açık kalacak. Sizin de bahsettiğiniz gibi arşivdeki yapıların ve çevresinin büyük bir çoğunluğu dönüştü ve dönüşmeye devam ediyor. Bazıları Disneyland-vari alanlara dönüştürüldü, bazıları güzelce korundu, bazıları politik nesnelere dönüştü, diğerleri ise yok edildi veya yok sayıldı. Biz mirasın koruyucusu değil yalnızca gözlemcisiyiz.  


Cula Cornoiu’nun çardağı  – Curtişoara, Romanya, 2000 (kaynak: balkanarchitecture.org)

Bing: Geçtiğimiz 30 senede, komünizmin yıkılması ve eski Yugoslavya’nın parçalanması ile çalışma bölgemiz büyük ölçüde dönüştü. Ancak çalışmamıza konu aldığımız yapıların inşa edildiği yıllarda (18. yüzyıldan erken 20. yüzyıla), Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü kaybetmesi ve gücün Batı’ya kaymasının oluşturduğu kültürel etkilerle bile çok büyük bir dönüşüm yaşanıyordu. Bu nedenle biz bölgedeki mimari ögelerdeki kültürlerarası etkileri süregelen bir durum olarak ele alıyoruz zaten. Geçtiğimiz bu yıllarda Balkanlar’daki birçok akademisyen ile iletişim içerisinde olduk, tahmin ediyorum ki, böylesine uzun erimli bir çalışmaya kendini adamış her araştırmacı, süreç boyunca benzer dönüşümlere tanık olmuştur.

Anladığım kadarıyla milliyetçiliğin yarattığı gizli veya aleni kurgular/bozulmalardan dolayı çalışmanızda yerel mimaride müelliflik veya hamiliğe dair konulardan kaçınmışsınız. Ancak hal böyle olmasaydı, hamilik yerel mimaride ne kadar önemli bir mevzu sizin için? Yerel veya geleneksel mimari “tasarımcısız” olarak mı değerlendirilmeli?

Harrington: Bence, yapının ustaları ve sahipleri onun hamisidir. Ziyaret ettiğimiz yapılarda yetenekli ustalar işin yürütücüsüydü. Bir yandan tabii ki, uzak imparatorlukların valileri yönettikleri bölgelerde o bölgelerin bağlamında büyük konaklar ürettiler. Geleneğin yeniden üretimine dair bu mimarilerde (revival architecture) ise yapının sahiplerinin arzuları, yerel ustaların işlerinden daha fazla ön plana çıkıyor. Bu yapılar geleneksel sayılabilir ancak yerel (indigenous) değiller. Bir yere özgün mimarinin tam olarak ne olduğunu tanımlamak çok zor; Tuna Nehri’nin kenarında bulunan 9.000 ila 11.000 yaşında olan Lepenski Vir köyünün mimarisi öyle sayılabilir ancak Trakyalılar, Daçyalılar, Yunanlar, Romalılar, Slavlar, Avusturyalılar, Macarlar, Bulgarlar ve Osmanlılar’ın kurduğu yerleşimler her zaman kendilerinden önceki medeniyetlerin üstüne kurulan katmanlardan oluşuyor.

Bing: Yapıların veya sahiplerinin kökenleri eğer belli ise, biz de öyle isimlendirdik ancak genelde böyle bir kayıt da yok, ki yerel/geleneksel mimaride genelde durum böyledir.

“Mimar olmamız bazı konuları kısıtlamamıza yol açıyor olsa da bu çalışmanın farklı disiplinlere hizmet edebilmesini umuyoruz.”


Crkva brvnara – güneydoğudan görünüş – Seča Reka, Sırbistan (kaynak: balkanarchitecture.org)

Yerel mimariye dair araştırma yapmak sizin için ne ifade ediyor? Bu sizce, ders alınabilecek, öğrenilebilecek ve geliştirilebilecek bir tasarım aracı mı; yoksa safi kültürel ve tarihi korumaya dair, artık var olmayan bir mirasın korunmasına dair bir konu mu?

Harrington: Yerel mimari araştırmaları benim için hem bir tasarım hem de aydınlanma aracı. Mimari formları keşfetmek, daha iyi anlamak, iç mekânların hacimsel morfolojilerini incelemek ve eğer mümkünse ardındaki kültürel güçleri ortaya çıkarmak; tüm bunlar heyecan verici meydan okumalar. Benim için sorgulama hayatın doğal zevklerinden biri.

Bing: Her iki soruya da evet. Her ne kadar bizlerin mimar olması bazı konulara daha fazla önem vermemizi (imgeleri seviyoruz) ve bazılarını kısıtlamamıza yol açıyor olsa da, bu çalışmanın farklı disiplinlere hizmet edebilmesini umuyoruz.


Kuća Jurinac, Aksonometrik & Vaziyet Planı – Hırvatistan – Çizimler yazarlara ait, 1993-94 (kaynak: balkanarchitecture.org)

Web sitenize geri dönersek, internetin ve sosyal medyanın günümüzde akademik veri ve fikirlerin yayılımında ve üretimindeki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? balkanarchitecture.org bu düzenin içindeki yeri nedir? Akademik düşüncenin internette yayılımına dair avantajlar veya dezavantajlar neler?

Bing: Her geçen gün daha da fazla bilginin erişilebilir olması ile internetin devasa bir kaynağa dönüştüğünü görüyoruz. Açıkçası hem avantaj hem de dezavantajları var. Kütüphaneleri ve basılı kaynakları kullanmak daha fiziksel bir çaba gerektiriyor ancak hala kapsam ve derinlik açısından paha biçilmez bir kaynak sağlıyor bu ortamlar. Web sitemize dair soruyu Brook’a yöneltiyorum.

Harrington: İnternet bilgi ve fikirlerin yayılımı için çok güçlü bir araç ve bizim web sitemiz de dünyadaki birçok kullanıcıya erişim sağlayabilmek için çaba gösteriyor. Sitenin trafiğini takip ederken Avrupa, Asya, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Avustralya’dan siteye düzenli olarak girildiğini fark ettik. Normalde ayda 2.300 yeni kullanıcı ile 6.400 ziyaret alıyoruz ve yaklaşık 19.000’e yakın sayfa gösterimimiz oluyor.

İnternetten erişilen bilgilere dair en temel tehlike bilginin doğru olup olmadığının saptamanın güç olması. En temel avantajı ise tüm dünyadan insanların birçoğunun başka türlü erişemeyeceği bilgiye erişebiliyor olması. Akademik yayınlarımız ve sergilerimizin, internet sitemiz ile karşılaştırıldığında ne kadar az insana ulaştığının farkındayız.

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın