1. Ödül, İstanbul Teknopark Mimari Tasarım ve Yakın Çevre Fikir Yarışması

Mimari Proje Raporu

Yaşam ve Üretim Mekanı Olarak Teknopark İstanbul

Giriş

Sanayi toplumundan Bilgi toplumuna geçiş üretim süreçlerinde / iş yaşamında, sosyal ilişkiler ve mekansal kullanımlar üzerinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Hammadde, ulaşım, lojistik, coğrafi konum gibi faktörlerin şekillendirdiği bir üretim sürecinden eğitim, iletişim ve ağlar (networks) üzerinde odaklanan bir sürece geçilmiştir. Bu noktada değişen sadece üretim süreci değil, bağlantılı olarak onun mekanları, çalışan profili ve çalışanların ihtiyaçlarıdır. Eskinin sanayi üretimi coğrafi bölgeler ya da ülkeler ile özdeşleşmişken bilgi ve hizmet üreten merkezler olarak kentler ön plana çıkmıştır. Artık küresel dünya kentler tarafından örülmüş bir ağ haline gelmiştir. Kentlerin kendi içindeki mekansal kullanımlar, işlevsel dağılım ve bağlantılar da yeni ihtiyaçlara göre dönüşüm geçirmektedir. Kent merkezinde kalan eski sanayi alanları kimi zaman yıkılarak yeni ihtiyaçlara yer açılmakta kimi zaman da kültür mirası olarak değerlendirilerek yeni işlevler ile (kültür, ticaret, turizm gibi) yaşamına devam etmektedir. Diğer yandan kent merkezinde yer alan ofis blokları fikirsel üretimlere ve servis sektörüne ev sahipliği yapmakta, uzmanlaşan sanayi kolları merkez çeperinde yer alan sanayi sitelerinde küçük/orta ölçekli üretimlere devam etmektedir. Bu yeni dönemin en önemli üretim merkezlerinden biri de Teknoloji ve Bilim Parkları, kısaca Teknoparklardır. Üretim, Savunma ve Hizmet sektörlerinde kullanılacak yeni teknolojieri geliştirmek üzere kurulan bu merkezler Ar-Ge faaliyetlerinin yoğunlaştığı, uygulamaya dönük yeni fikirlerin üretilmesinin ve pazarlanmasının desteklendiği alanlardır.

Tarihi 1950’lere dayanan Tekno park’lar önceleri kuzeyde (İskandinavya ve Amerika) uygulanmaya başlamıştır. 1960’lardan itibaren teknoloji ve bilim parkları konusunda yenilikçi yönetim sistemleri geliştirmeye başlayan İskandinav ülkeleri bu alanda öncü olarak değerlendirilebilir. Ancak yeni fikir üretmenin ötesinde bu fikirleri işleyen sistemler olarak uygulamaya geçirmek başarının gerçek anahtarıdır. İlk örneklerinden bugüne, kronolojik açıdan doğrusal bir çizgi üzerinde ilerlemeyen Teknoparkların gelişme yaklaşımları ve işlev dağılımları 57 farklı çeşit ama genel olarak 3 temel yaklaşım/model üzerinden değerlendirilmektedir (Annerstedt, 2011):

1.Jeneraston tekno parklar, Üniversiye ya da diğer ar-ge kuruluşlarının sanayinin ihtiyaçlarına cevap verecek iş fikirlerine duydukları ilgi ile yeniden organize olduğu, bu iş geliştirme ortamında güçlenebilmek için üniversitelerin yüksek teknoloji üretimine destek vermesi ile Akademisyenlerin girişimci rolü üstlendiği, akademik araştırmaların sonuçlarının hızla iş dünyası ve üretim sistemi içinde ürünleştirildiği bir modeldir.

2.Jenerasyon tekno parklar, Üniversite, araştırma kuruluşu ve iş çevreleri arasında genişleyen iş birliklerinin arttığı, araştırmacılar ve diğer uzmanların endüstri içinde kendilerine daha fazla yer bulduğu, Pazarın ihtiyaçlarının takip edilerek araştırma ve deneyim geliştirmelerin boşluk alanlara odaklandığı modeldir.

3.Jenerasyon tekno parklar, dinamik kentsel alanlar ile daha yoğun ilişkilerin kurulduğu, yapılı çevre içinde ‘mekan’ kavramının öneminin tanındığı, kalite yaratma nosyonun her ölçekte tartışıldığı, yenilikçi aktiviteler ile daha gelişmiş düzeyde hizmetlerin sağlandığı bir modeldir. İnsan odaklı bir model olduğundan yaratıcılığın desteklendiği mekansal, yönetsel ve sosyal süreçlerin tümünü içerir.
Farklı kentler kültürel yapıları ve güçlü oldukları alanları göz önüne alarak kendi yaratıcı ortamlarını yaratmak üzere tasarım ve yönetim yaklaşımları geliştirmektedirler. Üretilen her türlü teknoloji ve ürünün dünyaya hızla yayıldığı günümüzde fark yaratabilmek yenilikçi yaklaşımlarla katma değeri yüksek ürünler/teknolojiler/hizmetler geliştirebilmek ile olabilmektedir. İnsan odaklı bu yeni üretim süreci sayılabilen, rakamlar üzerinden değerlendirilebilen başarı kriterlerinin büyük oranda terk edilmesi ile kişisel değerler, süreç ve yaratıcılık gibi daha soyut kavramlara odaklanmaktadır. Yaratıcı ve verimli çalışma ortamlarının sınırları da iyi tasarlanmış ofis mekanları, iyi derecede lojistik hizmetler ve güçlü bağlantıların ötesine geçerek kent ile kurulan ilişki, açık kamusal alanların kalitesi, kimlikli açık / kapalı mekanlar, sunulan iş dışı imkanlar / hizmetler ve teknopark alanlarının yönetim politikalarına kadar genişlemiştir. Öğrenme ve yaratma süreci sadece ofis saatleri ve ortamı ile sınırlı değildir. Yaratıcılık gündelik hayatın bir parçasıdır, dolayısı ile yaratıcılık beklentisi olan çalışma alanlarının bir ‘çalışma’ ortamı olarak değil kaliteli bir yaşam alanı olarak tasarlanması önem kazanmıştır.

Üretim’in Mekansal Politikaları

Günümüzde yeni fikirlerin üretilmesi temel konu olarak benimsenmekte; ‘yaratıcılık’ ve ‘yetenek’ kavramları ile birlikte ele alınmaktadır. Yaratıcı çözümler, uygulamalar ve yeni fikirlerin geliştirilmesi ülkeleri / kentleri / firmaları güçlü hale getiren ve farklılaştıran en önemli etmen haline gelmiştir. Bu nedenle ‘yetenek’ sahibi kişilerin eğitimi, ‘yetenek’in geliştirilmesi ve ‘yaratıcılık’ ile sonuçlanması için desteklenmesi birincil mesele olarak ele alınmaktadır.

Teknoparklar’da temel amaç artı değer üretecek fikirleri ortaya çıkarmaktır. Bu katma değeri yaratacak kişi ve kurumların bu ortamlarda biraraya gelerek, birliktelikten ortaya çıkan sinerji ile verimli üretim süreçleri yürütmesi hedeflenmektedir. Kendi varlığı, tasarımı, mimari dili ve yönetim yaklaşımları açısıdan kendi varoluşundan artı değer üretmeyen ya da bu iddiayı taşımayan parkların bu alanda gelişmeye yol açması oldukça zor olarak değerlendirilmekte, teknoloji temalı gayri menkul yatırımları olarak nitelenmektedirler.

İnsan’ı merkeze koyan, İnsan odaklı 3.Jenerasyon Tekno Park yaklaşımları ‘yaratıcılık’ın desteklenmesi ve yaratıcı sınıfın zihinsel ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayacak mekanlar tasarlanmasını üretimin artması için bir ön koşul olarak değerlendirmektedir. ‘Yaratıcı Süreçler’ her aşamada bir alt metin olarak varlığını sürdürür. Bunun sonucu olarak da yönetim ve mekan kurgusu politikalarında bu kavramları destekleyecek çözümler üretmektedir.

Kakko ve Inkinen (2009) Yaratıcılığın artması için iletişimin önemini vurgulamakta ve artan bağlantıların hem sosyal hem de iş ortaklıkları anlamında verimi arttırdığını belirtmektedirler. Birbirleri ile sosyal açıdan ilişki içinde olan çalışanlar birbirlerinin çalışma alanları hakkında fikir sahibi olacağı için ihtiyaç duydukları ya da çözüm üretmeleri gerektiği durumlarda ilgili kaynaklara daha kolay ulaşır, rahat iletişim kurar, ihtiyacı olan bilgiye daha kolay ulaşır; en önemlisi sosyal karşılaşmalar rastlantısal fikir üretimlerinin doğması için verimli ortamlar oluşturur.

İnovasyon ve üretim alanında planlanmamış, tesadüfi karşılaşmaların verimli ve olumlu sonuçlar doğurduğu, yaratıcı fikirlerin ortaya çıkışını desteklediği gözlemlenmiştir, bu noktada anahtar kavram olarak ‘rastlantısallık’ (serendipity) öne çıkmaktadır (Roberts, 1989 ve Eyre, 1999). Bu kavramın bir yaklaşıma dönüşmüş hali literatürde ‘Rastlantısallık Yönetimi’ (Serendipity Management) olarak tanımlanmaktadır. Bilim ve teknoloji tarihine bakıldığında fark yaratan ve insanlık için bir sıçrama noktası olan pekçok gelişmenin bambaşka konular için yapılan araştırma ve çalışmalar sırasında keşfedildiği görülmektedir: Arşimed kanunu, Kolomb’un Amerika’yı keşfi, Newton’un yer çekimini bulması, atom çekirdeğinin parçalanması, sentetik kauçuk, röntgen ışını, yapay şeker, Teflon, Aspirin, Kinin, Naylon vb.
Kolaylaştırıcı ve güvene dayalı ortamlar yaratarak beklenmedik, bilinmeyen, yenilikçi fikirleri ortaya çıkarabilecek meraklı yeteneklerin başta teknoparklar olmak üzere fikirsel üretim yapan alanlara çekilmesi gelişme için başlıca adım olarak görülmektedir.

Inovasyon ve teknoloji geliştirme açısından başı çeken Teknoparkların yeni yönetim ve tasarım politikaları ile şekillenerek yaratıcı süreçleri tetiklemesi, farklı fikirler geliştirme potansiyeline sahip kişileri kendine çekmesi esas sorun haline gelmiştir.

Rastlantsal gelişmelerin olabilmesi, kullanıcıların çağrışımlardan yararlanabilmesi ve kendilerini rahat hissederek kendi konularına odaklanabilmesi için bu durumları destekleyen mekansal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu noktada iç ve dış ortak alanlar, kamusal alanlar ve toplanma alanları ile sunulan sosyal hizmetler önem kazanmaktadır.

Yukarından aşağıya tanımlanan bir iş süreci, katı ve rolleri tanımlı bir yönetim hiyerarşisi, kesin şekilde belirlenmiş iş tanımlarının yenilikçi fikir üretme süreçlerini kötü etkilediği bilinmektedir. Yeni dönemde bireylerin yaratıcılıklarının desteklenmesi ve esnek süreçler toplam fayda için başlıca değerler olarak tanımlanmaktadır. Diğer yandan, yeni fikir üretme süreci yoğun problem çözme aşamalarından geçmekte, dolayısı ile derecesi sektörlere göre farklılaşmakla birlikte stres düzeyi yükselmektedir. Bu tip durumlar için çalışma ortamlarının bu stresi uzaklaştırmaya dönük hizmetler içermesi uzun soluklu çalışmaların devamlılığı için kritik önem taşımaktadır.

İş yönetiminin yanı sıra, yenilikçi fikir üretme süreçlerinde kullanılan kimi kavramların fiziksel mekanların tasarlanmasında da kullanılması, mekanın şekillenmesinde yaratıcı bir ortamın oluşturulmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.

Mekansal Öneriler

Teknopark İstanbul gerek kuruluş amaçları ve yönetim yapısı gerekse yer seçimi kararları açısından önemli potansiyellere sahip bir projedir. Potansiyellerinin farkında olan bir proje konusunda iddiasini da ortaya koymaktadır. Günümüzde yeni kurulan teknoparkla rekabette fark yaratabilmek amacıyla çoğunlukla 3.Jenerasyon modelini benimsemektedir. İstanbul gibi bölgesi içinde uluslararası bir merkez konumunda olan bir kentin fark yaratacak atılımları desteklemesi ve rekabet kapasitesini arttırması önemlidir. Teknopark İstanbul’un hedefleri içinde tanımlandığı gibi teknoloji ve bilgi üretimi konusunda sahip olunan kültür, altyapı, birikim ve mekansal potansiyeller doğru yönetildiğinde başarılı sonuçlara ulaşılacağı açıktır.

Çağdaşı teknoparklar arasında Teknopark İstanbul’un yaratıcılık ve üretim kapasitesi ile farklılaşarak öne çıkması İstanbul’un potansiyelleri de göz önüne alındığında hiç zor değildir. Devlet politikaları ile desteklenen bir yapılanma olmasının yanı sıra kuruluş amaçları ve Temel genel yapılanma kriterleri içinde yer alan kavramlar yeniliklere açık bir yapı anımlamaktadır.

Teknopark İstanbul’un yapılanma hedefleri içinde tanımlanan ‘Temel Genel Yapılanma Kriterleri’ 3.jenerasyon teknopark gelişim modeli yaklaşımları ile paralellikler göstermekte, aynı zamanda mekansal kurgu açısından da ipuçları vermektedir (url-1). Kriterler arasında yer alan Kurumsal tutuculuktan uzak durulması ve Girişimciliğin, yenilikçiliğin, yenileşimin desteklenmesi maddeleri yönetim modelinde ‘yaratıcılık’ konusuna verilen önemi; Çevre ve yeşil bilinci ve Çok yüksek standartlarda iş ve çalışma ortamı maddeleri ise mekansal kalite konusundaki özeni göstermektedir.

Tasarlanan Teknopark alanının iç ve dış mekanlarının tümü ile, her ölçekte yaratıcılık ve yeni fikirlerin oluşmasını destekleyecek nitelikte olması gerekmektedir. İç mekanların konfor koşullarının sağlanmasının yanında ortak mekanlar olan açık kamusal alanlar ve geçiş mekanlarının da rastlantısal buluşmalara ortam sağlaması, esnek kullanımlara izin vermesi, kullanıcılar arasında etkileşim/iletişimin gelişmesini desteklemesi, iletişim ve sosyal bağlantıları arttıracak nitelikte olmasına önem verilmelidir.

Teknoloji yoğun yapılaşmış çevrenin alternatifi olarak doğal alanların güçlü doğal kimlikler ile tasarlanması, sadece görsel bir peyzaj ögesi, manzara olmaktan öte içinde dolaşılan, vakit geçirilen, dinlenilen ve hatta istenildiğinde çalışılabilen alanlar olarak ele alınması alternatif kullanımların desteklenmesi adına bir gerekliliktir. Doğal alanlar ‘topraklanmak’ için benzersiz ortamlardır.
Çalışma ve dinlenme alanları arasında sınırlayıcı olmayan davetkar geçişler tasarlanması çalışanların açık alanları daha fazla kullanmasını sağlayacaktır. Aktif olarak kullanılan açık kamusal alanlar farklı konularda çalışan kişileri bir araya getirerek birbirlerinden beslenmelerini sağlar, yeni girişimlerin oluşmasına olanak tanır.

Yönetim yaklaşımında kullanılan iletişim kavramı, mekansal ölçekte bağlantılar olarak karşılık bulmaktadır. Bölgeler arası sirkülasyonun desteklenmesi, ana yaya akslarının yanı sıra bu aksları birbirine ve yeşil alanlara bağlayan yolların oluşturulması teknopark birimleri arasındaki bağlantıyı güçlendireceği gibi firmalar, kişiler arası hareketliliği geliştirecek, açık / kapalı alanların kullanımı arttıracaktır. Dolayısı ile iletişimin gerçekleşebileceği alanlar ortaya çıkaracak, farklı kullanıcıları bu iletişim ortamlarına yönlendirecektir. Farklı ölçeklerde, kimlikli ana buluşma meydanı ve alt toplanma alanlarının tanımlanarak bir açık alan kullanım sisteminin yaratılması, bu açık alanların peyzaj ve gölet gibi doğal alanlar ile bağlantılandırılması açık alanların kullanımını özendirebilir. Yüksek düzeyde dolaşım olanakları ve farklı tipte açık alan eylemleri kullanıcıları dış mekanlara çekmekte önemli rol oynar. Etkinlik çeşitliliği yüksek, kullanıcının farklı isteklerine yanıt verebilecek esnek mekanlar olarak tasarlanan açık alanlar farklı kullanıcıları çekerek etkileşim ortamı yaratır.
Doğal kimlikli ve sert zeminli, fiziksel olarak tanımlı açık kamusal alanlar arasında kalan serbest geçişler, kullanılan malzemeler ve tasarım dili açısından da sınırlayıcı değil birleştirici nitelikte, şeffaf ve geçirgenliği yüksek şekilde tasarlanmalıdır. Böylece, canlılığı tüm alana yayılan ve aktif kullanılan açık alanlar ortaya çıkacaktır.

Etiketler

Bir yanıt yazın