Kültürel Mirası Koruma (Buna Yeniden İşlev Vermede Dahil) Bir Dekorasyon Çalışması Değildir

Feshane’nin eski sıvalı cephe fotoğrafları
Resmi orijinal boyutunda göster

Feshane’nin günümüzdeki hali
Resmi orijinal boyutunda göster

Kültürel Mirası Koruma (Buna Yeniden İşlev Vermede Dahil) Bir Dekorasyon Çalışması Değildir

Restore edilen ve yeniden işlev verilen birçok tarihi eserin (hem de 1. Grup Anıt Eserin) onarımında iç ve dış duvar sıvalarının tümü raspa edilerek (sökülerek) tuğla ve taş duvarlar açığa çıkartılıyor ve olduğu gibi bırakılıyor.

Son zamanlarda garip bir moda oldu.

Restore edilen ve yeniden işlev verilen birçok tarihi eserin (hem de 1. Grup Anıt Eserin) onarımında iç ve dış duvar sıvalarının tümü raspa edilerek (sökülerek) tuğla ve taş duvarlar açığa çıkartılıyor ve olduğu gibi bırakılıyor.

Dolmabahçe Sarayı, Başbakanlık ofisi, Eyüp Feshane Fabrikası, Müze, Sergi Salonu, Beyoğlu, Botter Apartmanı, Sergi Salonu, Maksem, Taksim, Cumhuriyet Müzesi, Cerrahpaşa, Bulgur Palas, Eyüp Rami Kışlası, Kütüphane vs. sayı daha da arttırılabilir.

ÖRNEK 1: DOLMABAHÇE SARAYI, ESKİ BAŞBAKANLIK OFİSİ

Dolmabahçe Sarayı, Başbakanlık Ofisi fotoğrafı

Sanırım bunların ilk örneği Dolmabahçe Sarayı eski Başbakanlık Ofisi’nde gördük. 2000’li yılların başında yapılan onarımlarda özgün sıvalar tüm duvarlardan kazılmış ve ne yazık ki hiç de hoş olmayan bir görüntü (düzensiz bir moloz taş ve dolgu duvar) ortaya çıkmıştı. Değişiklik arayışındaki uygulayıcılar (mimar ve restoratörler) bu hiç de estetik olmayan ve korumanın tüm ana ilkelerine aykırı biçimde “duvarların sıvasız ve çıplak görünmesinin dekoratif olduğu” savı ile bu yanlış uygulamanın öncüsü oldular.

ÖRNEK  2: EYÜP FESHANE FABRİKASI, MÜZE SERGİ SALONU

 

Eyüp, Feshane Fabrikası, İBB Kültürel Miras tarafından restore edilerek müze ve sergi salonu işlevi ile 2024 yılında yeniden hizmete açıldı. Ancak burada da gördük ki tüm özgün sıvalar raspa edilerek altyapı (taş ve tuğlalar) açığa çıkarılıp öylece bırakılmış. Feshane Fabrikası 1835 yılında Osmanlı’nın ilk sanayi yapılarından biri olarak yapılmıştır. Tarihin hiçbir döneminde (ilk yapılış tarihi olan 1835’ten son kullanım tarihi 1986 yılına kadar 150 yıl boyunca) dış cepheleri sıvasız değildir. Hatta fabrikanın iç kısımları da çok yeni sıvalıdır. Hal böyle iken moda akımına uyup uygulayıcıların sıvaları tümüyle raspa edip, duvar örgülerini açığa çıkartması büyük bir hata olup, yapı fiziği açısından da (nem, rutubet, erozyon vb.) son derece sakıncalıdır. Üstelik görüntü hiç de estetik değildir.

ÖRNEK 3: BEYOĞLU, BOTTER APARTMANI, SERGİ SALONU

Botter Apartmanı Fotoğrafları

Yine İBB tarafından onarıldığı söylenen ve halen sergi salonu olarak kullanılan Botter Apartmanı giriş katının en son hali ekteki fotoğraflarda sunulmuştur. 1900-1901 yılları arasında Raimondo D’Aranco tarafından tasarlanan ve kentsel ölçekte Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan yapının tüm iç sıvaları altyapıyı tahrip edercesine hoyratça sökülmüş ve duvar örgüsünün çirkinliği öylece bırakılmıştır.

Botter Apartmanı Fotoğrafları

Kuşkusuz bu duvarların tümünde hepimizin hafızalarında yer etmiş olan sönmüş, kireç harçlı özgün sıvalar mevcuttu. Neden sıvaların raspa edildiği ve duvarların bu haliyle bırakıldığı burada da anlaşılamamıştır.

ÖRNEK 4: TAKSİM MAKSEMİ, GÜNÜMÜZDE CUMHURİYET MÜZESİ

Taksim Maksemi, iç mekan fotoğrafları

Benzer anlayış burada da sürdürülmüştür. Özgün olan ve su geçirimsiz horasan sıva ile kaplı (sarnıç olduğu için özellikle su geçirimsiz özel sıva) tüm duvarlar tamamen raspa edilerek tuğla duvar ve derzler açığa çıkarılıp öylece bırakılmıştır.

Taksim Maksemi, iç mekan fotoğrafları

Burada da uygulayıcıların dekoratif bir arayış içinde olduğu anlaşılıyor. Ancak ne yazık ki 300 yıllık su sarnıcı restorasyonunun dekoratif arayışlara değil, özgün görüntüye ve sıvasının korunmasına ihtiyacı vardı. Ne yazık ki böylesine bir çaba burada da gösterilmemiş.

Sonuçlar

Osmanlı Hassa Mimarları ve anonim yapı ustaları yapıların iç ve dış cephelerini (çok özenli ve estetik unsurlar taşıyan almaşık duvar veya küfeki kesme – taş örgüleri hariç) hiçbir biçimde sıvasız bırakılmamış, niteliksiz moloz taş ve sırsız tuğla duvarlarda ise sıvasız uygulamadan özenle kaçınılmıştır. Bunun nedeni sıvasız duvarların yapı fiziği açısından (su, nem, erozyon vb.) son derece sakıncalı oluşu ve yapının ömrünü kısaltmasıdır. Eğer çok özenli ve estetik kurgulanmış bir duvar örgüsü yapılacaksa onu da sırlı tuğladan yapmakta ve dış yüzeye gelecek kısımlarda itinalı bir derzleme ile (ikili derz) önlemini almakta idi.

İtalya, Pompei Antik kentinde korunmuş sıva örnekleri M.S.79

Günümüzde Koruma ve Restorasyon alanının önde gelen ülkelerinden İtalya’da örneğin Pompei Antik Kentinde duvarlardaki birkaç metrekarelik özgün sıvanın korunması adına gösterilen çabanın büyüklüğü göz önüne alınırsa konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır.

İtalya, Pompei Antik kentinde korunmuş sıva örnekleri M.S.79

Bu bağlamda son yıllarda anıt eserlerimizin birçoğunda (adeta moda haline gelmiş) gördüğümüz özgün/orijinal sıvaların sökülerek zeminin açığa çıkarılması ve olduğu gibi bırakılması çağdaş koruma ilkeleri ve kapsamı açısından asla kabul görmeyen yanlış bir uygulamadır. Üstelik Feshane yapısı gibi dış cephelerde bunun yapılması yapıya zarar verici ve yapının ömrünü kısaltan uygulamalardır. Dekoratif düşünce ve değişiklik arayışı ile yapılan bu yanlış uygulamalardan bir an önce vazgeçilmelidir.

Dipnotlar:

  1. Dolmabahçe Sarayı: 1846-1856 Balyan Ailesinden Garabet Kalfa Mimarıdır.
  2. Eyüp Feshane Fabrikası: 1835 yılında Fes üretmek üzere kuruldu. 1985’e kadar çalıştı. 1986 Haliç yıkımında çevresi boşaltıldı. Büyük Dokuma Salonu Müze ve Sanat Merkezi olarak korundu.
  3. Beyoğlu Botter Apartmanı: İstanbul, Beyoğlu’nda yer alır. 1900-1901 yıllarında Raimondo D’Aranco tarafından, padişahların özel terzisi Botter’e yapılan ilk Art Nouveau mimari örneklerinden.
  4. Taksim Maksemi: 1731 I. Mahmut zamanında yapıldı. Su dağıtımı ve deposu, sarnıç.
  5. Pompei Antik Kenti: M.S. 79 İtalya, Napolide Vezüv Yanardağı patladı ve kül ve lav altında kalan yerleşim.
Etiketler

2 yorum

  • Kevser YILDIZ says:

    “Yanlış uygulama”, “vazgeçilmeli” ifadelerini rahatlıkla sarf edebilecek kadar cüretkar; “İBB tarafından onarıldığı SÖYLENEN” ifadesiyle doğru bilgiye ulaşıp paylaşma gayreti gütmeyecek kadar zamanını, enerjisini alacağı okuyucuya karşı saygısız (bilinçli seçilen “söylenen” ifadesiyle yapanı değersizleştirme uğraşı da cabası); Pompei Antik Kenti’nde halen görülebilen yüzey parçalarının varlık amacından habersizce salt sıvayla karşılaştırma yapıp ne ile neyi kıyasladığını bilmeksizin nesnel sonuçlara varmaya çalışacak kadar DA kendinden bihaber metin.

  • ystyron trist says:

    Tarihi bir yapının sıvalı olması, her zaman özgün olduğu anlamına gelmez. Bugün yapılan raspa işlemleri, sadece sıva sökmek değil, yapının tarihsel katmanlarını ortaya çıkarma ve belgeleme çalışmasıdır. Niteliksiz, çağdaş veya bozulmuş sıvaların korunması, ne yazık ki bir koruma faaliyeti değil, aksine yapının tarihsel değerini örten bir hatadır.

    Dolmabahçe Sarayı’ndan Feshane’ye, Botter Apartmanı’ndan Taksim Maksemi’ne kadar örnek gösterilen yapılarda, raspa çalışmaları sayesinde özgün duvar dokuları, yapı teknikleri, hatta onarımlarda kullanılan farklı dönem malzemeleri gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu durum hem bilimsel araştırmalar hem de doğru bir restorasyon için vazgeçilmezdir.

    Dile getirilen “sıvasız duvarların yapı fiziği açısından zararlı olduğu” savı da bilimsel temelden uzaktır. Bugünün gelişmiş koruma teknikleri sayesinde, sıvasız taş ve tuğla duvarlar rahatlıkla korunabilmektedir. Ayrıca her yapı için mutlak bir “sıva zorunluluğu” savunmak, farklı yapı türleri ve dönemleri arasındaki özgün çeşitliliği yok saymak demektir.

    Kaldı ki, Avrupa’da –özellikle İtalya, İspanya, Almanya gibi koruma konusunda ileri ülkelerde– sıva raspası ve çıplak duvarların belgelenerek korunması çok yaygın bir uygulamadır. Pompei örneği yanlış yorumlanmaktadır; orada sıva, sanatsal freskleri barındırdığı için korunmaktadır. Ancak sıradan yüzey sıvaları veya niteliksiz sonradan yapılmış katmanlar, koruma alanında gerekli olduğunda bilinçli şekilde temizlenmektedir.

    Bugün kültürel mirası yaşatmak, sadece geçmişe körü körüne sadakatle değil; yapının ruhunu, özgün yapım tekniklerini ve zaman içindeki evrimini doğru biçimde belgeleyerek ve görünür kılarak mümkündür. Yapılara dekoratif kaygılarla değil, bilimsel ve nesnel koruma anlayışıyla yaklaşılmaktadır. Ne yazık ki, bu eleştiriler, koruma biliminin güncel gelişmelerinden bihaber, statik ve romantik bir yaklaşımın ürünüdür.

    Sonuç olarak; sıvaların kaldırılması bir dekorasyon çalışması değil, yapıların özgün kimliğine saygı gösterilmesinin ve doğru koruma yöntemlerinin bir gereğidir. Yapının ruhunu açığa çıkarmaktan korkmamak gerekir; çünkü kültürel miras, üstünü sıvayarak değil, onu dürüstçe ortaya koyarak yaşatılır.

Bir yanıt yazın