“Mimarlık mesleğimizi geçmişin bir devamı olarak görüyoruz”

Çağdaş İran mimarlığında yaratıcı ve yenilikçi projeleriyle dikkat çeken Hooman Balazdeh, projeleri ve tasarım felsefesi ile ilgili Y. Mimar Farivash Ghanadi ve Prof. Dr. Hilal Tuğba Örmecioğlu’nun sorularını yanıtladı.

Hooba Design Group‘un kurucusu ve direktörü Hooman Balazdeh, İran’ın tanınmış çağdaş mimarlarından birisi. Tasarımları, ulusal ve uluslararası düzeyde büyük bir takdir kazanmış ve prestijli ödüller arasında yer alan WAF, Dezeen, Architizer, Asia Awards ve Memar Awards gibi saygın ödüllere layık görüldü.

Farivash Ghanadi: Resmi web sitenizde (hoobadesign.com), tasarım yaklaşımınızın “… kültürel ve coğrafi özelliklerle uyumlu projeler geliştirmek” olarak belirtmişsiniz. Bu tanıma göre, İran’daki projeler için “kültürel” ve “coğrafi” mimari yaklaşımları arasında bir öncelik belirleyebilir misiniz?

Hooman Balazdeh: Bence böyle bir öncelik belirlenemez. Kültür ve gelenek her coğrafyanın kendi ilklimine göre şekillenir. Bu kültürün bir kısmı coğrafi özelliklerle ilgilidir ve diğer kısmı ise tarihle ilgilidir. Bu iki unsur bir bölgenin kültürünü oluşturur. Biz, mimarinin yerine uyum sağlaması gerektiğine inanıyoruz; bu nedenle bu iki unsur önem kazanır. 20. yüzyılda gerçekleşen modernleşme sürecini onaylamıyoruz çünkü bu, binaların her yerde aynı olmasına ve dünyanın her yerinde aynı şehirlerin oluşmasına neden oldu. Hatta Tahran’da bile farklı mahallelerin farklı niteliklere sahip olduğunu görebiliriz. Bunları Tahran şehrindeki küçük ve farklı coğrafyalar olarak düşünebiliriz. Bu yerlerin hepsinde de aynı modelleri tasarlayamayız.

Farivash Ghanadi: “…ışık, renk, mimari ile şehir arasındaki ilişki, yapı malzemeleri, İran mimarisinde mekânsal diyagramların geliştirilmesi vb…” (hoobadesign.com) bunlar, mimarinizin odak noktaları olarak tanımlıyorsunuz. Bu yaklaşımı projelerinizde de görebiliyoruz. Örneğin, çeşitli ışık ve gölgelerin yaratılması, turkuaz renk ve tuğla malzeme kullanımı, geometrik diyagramlarının genişletilmesi vb. Bu nedenle, çağdaş bir İranlı mimar olarak, geleneksel mimariye sıkça başvurduğunuz söylenebilir. Bunun başlıca nedeni nedir? Ve bu mimari yaklaşımını bugünün İran ortamında uygulamanın zorlukları nelerdir?

Hooman Balazdeh: Sanırım mimarlık dünya genelinde sürekli bir disiplindir. Mimarlığı coğrafyadan ve tarihten ayrı düşünemeyiz. Tarih boyunca geleneksel mimari, başka yerlerde referans veya ilham kaynağı olan bir noktaya ulaştı. Bu nedenle, bugün de geleneksel mimariden alabileceğimiz ve geliştirebileceğimiz bazı fikirler var. Ancak bunu yapmak bu ideolojiyi tekrarlamak anlamına gelmez; bu ideolojiyi yaymak anlamına gelir. Örneğin, tarih içinde cam gibi bazı malzemelerle ilişkilendirilen ışık, gölge ve renklerle ilgili bir tasarım yaklaşımı vardı. Dolayısıyla, teknik sorumuz, bu fikirleri mimari stratejilerle nasıl geliştireceğimizle ilgilidir. Sonunda, bugüne ve bugünün ihtiyaçlarına dair bir mimariye ulaşmayı amaçlıyoruz. Geçmişten referansları içeren ve bunları bugünün malzemeleri ve teknolojileriyle uygun bir şekilde birleştiren bazı yöntemlere ihtiyaç duyuyoruz. Bu yönteme ulaşarak, dekoratif dilin ötesine geçen bir mimari stratejik yöntem yaratabiliriz. Bu, projelerimizde yapmaya çalıştığımız şeydir.

Farivash Ghanadi: Peki, bu yaklaşımda bazı zorluklarla karşılaşıyor musunuz? Öyle ise bu zorluklara estetikten daha çok fonksiyonu içeren, geçmiş ve şimdiyi birleştiren bir yöntem oluşturarak yanıt verdiğinizi söyleyebilir miyiz?

Hooman Balazdeh: Evet, ama aslında bu zorluklarla ilgili değil. Yeni bir ürün veya fikre ulaşmanız gerektiğinde birçok kez çalışma ve deneme yapmanız gerekir. Bu nedenle yeni sonuca sadece aynı araçlarla ulaşamazsınız, yeni araçlar bulmanız gerekir. Mimarlıkta, ancak yeterli araştırma yaptığınızda ve eleştirel düşünceyi kullandığınızda yeni bir metodolojiye ulaşabilirsiniz.

Farivash Ghanadi: Tahran’daki Kohan Ceram Merkezi Ofis Binası’nda kullanılan “delikli tuğla (gözlü/gözlüklü tuğla)”, bu yapıda içe dönüklük/dışa dönüklük karşıtlığını uyumlu hale getiren bir modül olarak nitelendirilmektedir. Projedeki bu ikiliğin tasarımı yönlendirici temel mantığı hakkında daha fazla açıklama yapabilir misiniz? Kullandığınız bu modül veya malzeme, İran’a özgü kültürel endişeleri- günlük yaşamın mahremiyeti gibi- gidermek amacıyla mı kullanılmıştır; yoksa gün ışığıyla ilgili çevresel faktörler gibi düşüncelerle mi ilgilidir?

Delikli tuğla malzemesini görmekle ilişkilendiren “Gözlüklü tuğla!” diyagramları (Hooman Balzadeh, 2024).

Hooman Balazdeh: Bu aslında, bir felsefi ideolojiye dayanıyor. Biz, tamamen siyah veya tamamen beyaz gibi bir şeyin var olmadığına inanıyoruz. İki zıtlık arasında kesin bir sınır yoktur. Başka bir deyişle, iki karşıtlığı ciddi sınırlarla ayırmaya çalışırsak, bu ikili alanlar şekillenmez. Tam beyazın ve tam siyahın yanı sıra birçok başka renk veya anlam vardır. Bazen bu ikili alanlar, tam karşıt olanlardan daha kullanışlı olabilir.

Geleneksel mimaride içe dönüklük daha belirgin iken, dışa dönüklük o kadar güçlü şekilde ifade bulmaz. Buna karşın günümüz koşullarında bazen dışa dönük olmamız gerekiyor. Ayrıca coğrafya da iklime uygun malzemeler gerektiriyor. Bu nedenle, bu ikiliğe karşı çıkıyoruz. İran’ın geleneksel mimarisinde tuğla, hem yapı hem de detaylar için kullanılan bir malzeme olarak kullanılmıştır. Günümüz mimarisinde ise bir kabuğa dönüşüyor. Biz bu projede bu malzemeyi yeniden tanımlamayı düşündük. Onu geleneksel değerleriyle ilişkilendirmek ve gelecek için uygun hale getirmek istiyoruz. Bu malzeme için geçmiş ve gelecek arasında bir köprü kurmaya çalışıyoruz. Bu nedenle hem yapıyı hem de detayları içeren ve aynı zamanda şeffaf ve kapalı olan bir malzeme elde ettik. Bu şekilde, herhangi bir pencere olmadan doğal ışığı içeri alabilir; ek olarak ısı yalıtımı da elde ederiz. Bu projede tuğlanın arasına tabaka yerleştirerek günümüzde gereken termal yalıtımı sağladık. Ayrıca, tuğlayla yaptıklarımızın geçmişte yapılan yapılar gibi büyük ölçekli kütleler haline gelmesi de gerekmez.

Aslında, tek bir malzeme ile bugünün karmaşık mimari sorularına cevap vermeye çalışıyoruz. Genellikle, biz mimarlar sürekli olarak şeffaflığın nerede olması gerektiği, kapalılığın nerede olması gerektiği, pencerelerin nereye yerleştirilip yerleştirilmemesi gerektiği gibi soruları düşünürüz. Bu projede, bu sorulara daha büyük bir cevap sunan tek bir öğe bulunmaktadır. Bu öğe, her zaman bu sorulara iki farklı katmanla cevap vermek zorunda olmadığımızı iddia eder; ve hem içe hem de dışa dönük olarak kullanılabilen, doğal ışığa sahip, tek bir kabuk olarak işlev görebilir.

Kohan Ceram binasının cephe görselleri (Balazadeh, 2024).

Eğer Kohan Ceram projesi ve onun malzemesi üzerinden açıklamam gerekirse, ana endişemizin iki katmanlılık olduğunu belirtmeliyim. Bu projede, içi ve dışı düzenleyen tek bir katman tasarladık; yani, dış duvarı binanın içine getirdik. Ayrıca, bu duvar sadece binanın içinde doğal aydınlatma sağlamakla kalmayıp aynı zamanda yeşil vb. dışarıdaki doğal unsurları içeri alma, iç mekana dahil etme ve iç mekanları ayırma gibi başka özelliklere de sahipti. Bunu “dıştan içe veya içten dışa stratejisi” olarak adlandırabiliriz. Bu strateji, cephe ve iç mekânın kabuğunu yeniden tanımlamak veya birbirine bağlamak gibi bir işlev görüyor.

Kohan Ceram binasının hikayesini tamamlarken şunu da belirtmem gerekiyor; bir tuğla üreticisi olan müşterimiz bizden ürünleri için bir sergi salonu talep etmişti ve biz sergi salonunu binanın mimarisi içinde oluşturmaya çalıştık ve binanın kendisi bir sergi salonu haline geldi. Tahran’da, doğal ışığa ihtiyaç duyan ancak pencere şansına sahip olmayan birçok bina bulunuyor. Bu noktada, bu malzemenin (delikli tuğla) onlar için de faydalı olabileceğini düşündük. Bu yaklaşımı kişisel olarak beğeniyorum çünkü sadece bir projeye sınırlı değil. Aynı zamanda, bölgenin iklimine ve kurallarına uygun olduğu için yaygınlaşabilecek bir tasarım ideolojisi de sunuyor.

Farivash Ghanadi: Ozgol konut binası hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu binada benzer bir modül var mı?

Hooman Balazdeh: Hayır, bu proje farklı. Bu küçük ölçekli konut yapısının özelliği, cephelerinden birinin açık alana bakmasıydı. Bu durum, o cephesinden de doğal ışık alabilme olanağı olduğu anlamına gelir. Normalde üzerine çok düşünülmeyen bu cephe, bu projede bir fırsata dönüştü. Bu cepheyi tasarlayarak, binanın yanı sıra şehir için de verimli bir durum elde etmeye çalıştık. Biliyorsunuz buradaki imar kurallarına göre her yöne pencere açmamız mümkün değil. Ama bu projede tuğlanın içine yerleştirilmiş derin cam ile odaların pencereler olmadan maksimum doğal ışığa sahip olmasını amaçladık.

Ozgol projesi konsept diyagramı (Balazadeh, 2024).

Ozgol projesinde görsel ilişkiyi ve doğal ışığı malzeme ile kontrol etmeye çalıştık. Bu, geleneksel mimaride ve geleneksel konutlarda önemli bir konudur. Örneğin, bu yöntemle banyolarda veya yatak odalarının bazı bölgelerinde dışarıdan görülmeden kaliteli doğal ışık almak mümkün hale geldi. Bunun için tuğla vb. malzemelerin kullanılması gibi bir mimari strateji ile denedik. İran mimarisinde açık ve yarı açık alanlar da önemlidir. Bu alanlar esnek ve yaz ve kış için açık ve kapalı alanlara dönüştürülebilir. Bu şekilde dönüştürülebilen bir avlu tasarladık. Bize göre bu tür alanlar, küçük ölçekli projeler için gerekli olan unsurlardır. Bu, ölçek ve esneklik arasındaki ilişkiyle ilgilidir.

Ozgol binasının dış cephe görseli (Balazadeh, 2024).

Ozgol binasının iç mekanından görsel (Balazadeh, 2024).

Farivash Ghanadi: Tahran’daki Hitra ofis binasının cephesinde “…pencerelerin iç kenarlarının şaşırtıcı turkuaz rengi…” (floornature.com) kullanmayı tercih ediyorsunuz. Bildiğimiz gibi turkuaz rengi, İran mimarisinde büyük bir rol oynar; örneğin, Mohsen Foroughi’nin projelerinde, turkuaz Kashikariler¹ dekoratif bir öğe olarak görülebilir, ancak mimar kendisi bunların yalıtım malzemesi olarak da işlevsel olduğunu iddia eder. Siz projenizde bunu nasıl değerlendirdiniz?

Hitra Ofis Binası (Balazadeh, 2024).

Hitra Ofis Binası (Balazadeh, 2024).

Hooman Balazdeh: Hitra projesinde, proje konumu iki cadde arasında yüksek bir eğimde kesişiyordu ve şehrin harika bir manzarasına sahipti; öte yandan arsada %50-%60 emsal gibi bazı imar şartları vardı. Bu nedenle, bir boşluk gerekiyordu. Bu boşluğu yapının dış dünya ve şehirle bir bağlantısı olarak şekillendirdik; ve kısıtlamalardan stratejiler oluşturmak için fırsatlar yaratmaya çalıştık. Plan, bu alanın %10’unu dışarıyla en çok bağlantılı alan yapmak ve böylece iç mekâna da katkıda bulunmaktı. Bu projede, iki katmanlı kabuk (tuğla ve çelik) modülün arkasında cam bulunmaktadır. Bu modülle doğal ışığı kontrol etmenin yanı sıra cephelerde %40 cam boşluğu kullanımına izin verilen imar şartı da çözülmüş ve panoramik manzara da elde edilmiştir. Bu nedenle, geleneksel malzeme ile sorunu daha büyük bir perspektifte çözmeyi düşündük. İran’ın geleneksel mimarisinde, cevap tuğla modüllerinin kombinasyonu ve doğal ışığı elde etmek için yerleştirilmeleriyle ilgiliydi. Projemizde, ışığı manzara ile bir araya getirmek istedik. Bunun için, malzemenin kullanımında yeni bir teknik üretmek gerekiyordu. İşte tuğla ve çelik çerçeve kombinasyonu ile oluşturduğumuz modül böyle ortaya çıktı. Gözlerinizi alan turkuaz mavi, tuğlaların etrafındaki çeliklerdir. Peki neden mavi? İran mimarisinde ve Kashikari’de tuğlanın rengi yer veya toprak temsili, mavinin ise su veya gökyüzü rengi temsili olarak birleştirilmiştir; bunlar ayrılamayan ikililerdir. Bazen bu rengin bazı haşerelerle savaşmak vb. işlevsel faydaları da vardı. Projemizde bu modül, tuğla rengi ve mavi bir perspektif oluşturdu. Bunu farklı açılardan farklı şekillerde görülebilir. Örneğin, ön cephesinden ziyade, bunu binanın yan cephelerinde daha iyi görebilirsiniz.

Hitra binasının iç mekan görseli (Balazadeh, 2024).

Hitra binasının proje diyagramları (Balazadeh, 2024).

Farivash Ghanadi: Tuğla, ışık ve turkuaz renk gibi İran mimari öğelerini, önceki projelerinizde olduğu gibi Espriss kafe projenizde de görüyoruz. Ancak, bu projede renk ve malzeme ilişkisi doğal ışık ile kurulamıyor. Buna rağmen, bu projede aynı öğeleri kullanma amacınız nedir? Ve bunu nasıl başardınız?

Espriss Cafe iç mekan (Balazadeh, 2024).

Hooman Balazdeh: Bu projede temel zorluk, böylesi küçük bir mekânın mimari bir esere dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğiydi. Proje alanı, İran geleneksel el sanatlarının merkezi olan bir mahallede ve tarihi bir binanın karşısındaydı. Sorumuz, küçük ölçekli bir iç mekânda ışığın renk, tuğla ve geometri ile farklı bir uyumunu nasıl yaratabilirizdi. İran el sanatlarından esinlenerek, tuğla ve ışığı birleştirdik. Ancak bu projede ölçek, gelenekselde kullanılan ölçeğin daha küçüğüydü (örneğin geleneksel ölçek 8’e bölünerek bu projede 5x5x5 olarak ölçeklendirildi). Bu modüller arasına ışık kaynağımızı yerleştirdik (tuğlalar arasındaki çizgiler gibi). Bu şekilde küçük ölçekli bir alanda ışık ve tuğla arasında bir dengeye ulaştık. Daha önce belirttiğim gibi, bir malzeme hatta bir mahallenin dokusu, ruhu da tasarım stratejisini etkileyebilir. Uyumlu olabilir veya zıt olabilir. Bir mimari çevresine uyum sağlayabilir ve hatta bağlamını daha güçlü hale getirebilir.

Espriss cafe modüller (Balazadeh, 2024).

Farivash Ghanadi: Shah Karam Ofis Binası, özellikle “Orosi Pencereleri”² ve “Genişleyen Geometri” konsepti ile oluşturduğu modüler desenleri ile Geleneksel İran Mimarlık etkilerinin bilinçli bir şekilde ortaya konulduğunu göstermektedir (archello.com). Bu bağlamda bu mimari tercihlerin benimsenmesini etkileyen kavramsal çerçeveyi açıklayabilir misiniz?

Hooman Balazdeh: Shah Karam binası benim ilk projelerimden biridir. Genel olarak, o yıllardan bu yana mimari yaklaşımım, tasarım stratejisi içinde detaylarla bütün arasında bir uyum yaratma üzerine odaklandı. Bu projede güneyden güneş alan bir ofis binamız bulunuyor. O zamanlar (15-20 yıl önce) cephelerdeki açıklıklar, şimdiki projelerimde olduğu gibi sınırlı değildi. Bu yüzden güneyden gelen ışığı kaybetmeden kontrol etmeye çalışıyorduk. Katları ve iç mekân düzenini ifade eden bir kare modül oluşturduk. İran’ın geleneksel mimarisinde olduğu gibi gölgeler oluşturan ve iç mekânda mavi gölgeler yaratan farklı türde camlar kullandık (Orosi pencereleri). Işığın hareketleri, renkler ve gölgelerle iç mekana kalite kattı. Bu değişiklikler, farklı mevsimlerde ve günün farklı saatlerinde fark edilebilir. Ayrıca, %40-%50 ısı kontrolü de sağlar. Bu geometri, binanın girişi gibi çeşitli yerlerine uygulandı.

Farivash Ghanadi: Anlattıklarınıza dayanarak, “mesleki kariyerinizin başından beri tasarım stratejiniz aynıydı, malzemeler değişse de uyum düşüncesi hiç değişmedi” diyebilir miyiz?

Hooman Balazdeh: Aslında evet. Mimarlık mesleğimizi geçmişin bir devamı olarak görüyoruz ve bunu her proje, koşul ve bölge için yeniden tanımlamaya çalışıyoruz. Bu fikir her zaman tasarım stratejimiz olmuştur. Bunu bazen tuğla ile, bazen de cam gibi başka bir malzeme veya malzemelerin kombinasyonu ile gerçekleştirdik. Ancak tutarlı olarak malzeme, her zaman projelerimizde tasarım stratejimizin bir parçası olmuş ve hiçbir zaman ayrılmamıştır. Bu nedenle, özel bir malzeme kullanmışsak, bunun amacı dekorasyon değil, bu stratejimiz olmuştur.

Farivash Ghanadi: Bu söyledikleriniz üzerine, Valiahdi Ofis ve Ticaret Binası projesi hakkında bir soru sormak istiyoruz. Bu projede, diğer projelerinizden farklı bir yaklaşımla benzer bir tasarım stratejisi görüyoruz. Geleneksel İran mimari öğeleri farklı bir malzeme olan renkli cam ile kullanıyorsunuz. Bu projede neden bir farklılık olduğunu açıklayabilir misiniz?

Hooman Balazdeh: Valiahdi binası, Shah Karam binasıyla benzer bir konumda bulunuyor. Hatta aynı sokak üzerindeki bu iki proje arasında 2 km mesafe var. Arsa ölçeği, yönlenme açıları bile aynı. Bu proje, Shah Karam binasından sonra tasarlandı ama projeyi aldığımızda inşaat kısmen tamamlanmıştı. Ana fikrimiz, iç mekânda tüm yönleriyle kalite yaratırken, dış mekanda, kent için, cephe üzerinde iki boyuttan üç boyuta bir yönlendirme oluşturmaktı. Burada sadece kullanıcı tarafından görülen iki boyutlu bir yüzey değil yüzeylerden oluşan bir perspektif yaratmaya çalıştık. Tüm projelerimizde olduğu gibi bu projemizde de kullanıcı perspektifi bizim için kritiktir; biz binalarımızın kullanıcılarla etkileşimde olmasını istiyoruz. Ayrıca, bütünün renk ve geometrisi ile detay arasındaki uyumu düşünerek bir hikâye oluşturmayı da önemsiyoruz; bu da, bütün projelerimizde olduğu gibi, tasarımda bir diğer odak noktamızdır.

Valiahdi binasının cephe görseli (Balazadeh, 2024).

Valiahdi binasının iç mekan görseli (Balazadeh, 2024).

Bu projenin tüm geometrisi dikdörtgen modüllerle oluşturulmuştur. Bu modüller iç mekân düzenlemesine entegre edilmiş ve diğer projelerimizde olduğu gibi camlar, mavi ve kahverengi gibi renkleri kullanarak cephe boşluklarını ve dışa çıkan kütleyi temsil etmiştir. Bu projede, Kashan Çarşısı’nda olduğu gibi, tuğlanın mavi ve kahverengi renklerini birleştirdik. Bu nedenle, bu denemeyi cam malzemesinde de gerçekleştirmeye karar verdik.

Valiahdi binasının tasarım diyagramı (Balazadeh, 2024).

Farivash Ghanadi: Tohid apartmanında, modüler ızgaralar olarak cephede dikey bahçeler veya yeşil alanlar bulunuyor. Hava kirliliğini azaltmak ve doğa ile bağlantıyı artırmak suretiyle hem bina ölçeğinde hem de şehir ölçeğinde yaşam kalitesini iyileştirmeyi amaçlayan bu yaklaşım, bu projede cesurca kullanılıyor. Ancak ofis binaları gibi büyük ölçekli projelerinizde yeşil bu kadar belirgin değil. Sizce bir binada yeşil kullanımını için hangi kriterler göz önüne alınmalıdır? Özellikle işlev ile ilişkilendirerek cevaplayabilir misiniz?

Tohid konut binası (Balazadeh, 2024).

Hooman Balazdeh: Genellikle konut işlevinde yeşil alanlara daha çok ihtiyaç duyarız çünkü yeşille birlikte konutta daha iyi bir yaşam tarzı sağlayabiliriz. Küçük ve yoğun projelerimizden biri olan Tohid apartmanı gibi binalarda, genellikle binanın teknik tesisatları balkonda yer alır. Bu projede karşılaştığımız zorluk, teknik tesisatların düzenlenmesi ve gri su sistemi gibi sürdürülebilir yöntemlerle sulanan yeşil alanlar için bir model oluşturmaktı. Bilindiği gibi, şehirlerimizde gün geçtikçe bahçeler kayboluyor. Artık şehirde çok daha az yeşil alanımız var. Bu nedenle, bu projede tekrarlanabilir bir model oluşturmaya çalıştık. Ve gerçekten de bu başarılı oldu; bu binadan sonra benzer tasarımların inşa edildiğini gördüm. Bu da demek oluyor ki fikrimiz işe yarıyor ve yayılıyor. Cepheye yerleştirdiğimiz kutuları, bitkilerin toprak ve teknik kurulum paketleri ile doldurduk. Yeşille teknik paketin bu şekilde bütünleşmesi şehirdeki yeşili genişleten bir kombinasyon oldu.

Tohid konut binasının tasarım diyagramı (Balazadeh, 2024).

Farivash Ghanadi: İran’daki projelerinizde, geleneksel bir mimari fikri modern bir dilde yorumlayarak kullanıyorsunuz. Yabancı bir coğrafyada, kültürünün bir parçası olmadığınız bir yerde bir proje üstlendiğinizde, o kültürün bir parçası değilken nasıl bir yaklaşım geliştiriyorsunuz?

Hooman Balazdeh: Örneğin, Moskova’da bir projemiz var. Bu projeye başlarken o coğrafyanın ve şehrin mimari hikayesini düşünerek başladık. Bu sınırlar içinde, bölgesine bağlanabilecek bir şey tasarlamaya çalışıyoruz.

Farivash Ghanadi: Yerli olmasanız bile aynı süreci mi deniyorsunuz?

Hooman Balazdeh: Kesinlikle. Çünkü tasarım stratejimiz aynı ve bu değişmez. Ben bir İranlı mimar olarak İran mimari öğelerini başka bir coğrafyada uygulayamam. Bu yüzden o bölgenin mimari hikayesini öğrenip, onu ilham kaynağı olarak kullanmalıyım. Ancak, bu şekilde gelişebilen, yayılabilen ve ileriye dönük bir çözüme ulaşabilirim.

¹ Kashikari (‘kaa-shee-kaa-ree’ olarak telaffuz edilir), mozaik sanatına oldukça benzeyen dekoratif bir el sanatıdır. “Kashi” seramik ve “kari” iş anlamına gelir. Bu el sanatı, Mezopotamya medeniyetine kadar uzanır ve İslam mimarisinin önemli bir unsuru olarak varlığını sürdürmektedir (markhor.com, 2020).
² Orosi, Orta İran’ın avlu binalarının geleneksel mimarisinde kullanılan tipik bir mimari öğedir. Geometrik desenlere sahip ve renkli cam parçalarını içeren bir çerçeve kapı-penceredir (Raisi vd., 2023).

 

Etiketler

Bir yanıt yazın