Genç ve dinamik mimarlık ofisi Aboutblank ekibiyle kolektif üretim süreçleri ve Yenikapı Projesi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Erhan Vural: Aboutblank’in mimarlık düzleminde kolektif üretim süreçlerini ve her daim kuramsal zenginliği ön planda tutmayı amaçlayan bir ekip olduğu söylenebilir. Başlangıcımız üniversite yıllarına dayanıyor. Öğrencilik döneminden itibaren ulusal ve uluslararası yarışmalara girerek bir aradalığımızı pekiştirdik. Bazılarımız çeşitli ofislerde büyük ölçekli projeleri yürüterek deneyim kazandı, bazılarımızsa akademik kulvarda ilerledi. Bu süreç boyunca zaman zaman kısık olmak durumunda dahi kalsa, her daim ateşin altını açık tutmaya çalıştık. Sonuçta bu oluşum sürecinde bir düzinenin üzerinde ödül kazandık ve piyasayla birbirimizi tartma imkanımız oldu. Aboutblank dolayısıyla kolektif bir platformdan ibaret ve zaman içerisinde bizden bağımsız bir tüzel kişiliğinin oluştuğunu dahi söylemek mümkün. Yakın zamandaki MVRDV ortaklığımız ve benzeri gelişmelerde de bizim isimlerimizden çok bu birlikteliğin ve kuramsal arka planı önplanda tutan bu kolektif üretim anlayışının önemli olduğu söylenebilir.
Hasan Sıtkı Gümüşsoy: Şu an Yenikapı Yarışması dışında çeşitli konsept işleri yapıyoruz. Beylikdüzü’nde, Bahçeşehir’de, Eskişehir’de yürüttüğümüz projeler var. Bir yandan da Nişantaşı’na yeni taşındık, ofisi oturtmaya çalışıyoruz. Çekirdek ekip dışında sürekli iletişim halinde olduğumuz ve birlikte çalıştığımız kişiler var. MVRDV, Arcadis ve Martha Schwartz ile birlikte sürdürdüğümüz Yenikapı Projesi bu iş birliği arayışımızın en kapsamlı sonucu oldu diyebiliriz.
Gökhan Kodalak: Özetle mevcut mimarlık ortamının apolitik ve piyasa güdümlü çerçevesini içeriden esnetebilmek adına akademi, yarışmalar, enstalasyonlar ve kısa filmler dahil etkileşime geçebildiğimiz her türlü aparatı kullanmaya çalışıyoruz.
EV Yarışma güzergahı yerel mimarlık ortamında oldukça sorunlu bir başlığa karşılık gelse de, bizim mimari arayışlarımıza altlık oluşturması açısından faydalı bir araç olageldiğini söylemek mümkün. Sorunlarıysa bilindik şeyler; kazananların projelerini inşa edememeleri, ödüllerin geç ödenmesi gibi finansal problemler, yarışmayı açan kurumların ve belediyelerin ne aradıklarını kendilerinin dahi bilmemesi vs.
GK: Bunlara nitelikli jürilerin ender oluşmasını, olası kentsel ve mekânsal zenginlikleri daha baştan ketleyen özensiz şartnameleri ve yarışmaları mimarlık ortamına yeni soluk getirecek bir deney sahası olarak görmekten çok, önceden onaylanmış etliye sütlüye karışmayan şemaların, jenerik formüllerin ve sehpa dergilerindeki hülyalı görsellerin tekrarlanma alanı olarak görülmesini eklemek de mümkün.
HSG: Açılan yarışmaların %90’nının uygulanmadığı bir ortamda, bu yarışmaların daha en başından neden açıldığı ancak ülkemize özgü bir çelişkili düşünme biçimine işaret ediyor.
EV: Avrupa’da kendilerini ispatlamak isteyen genç mimarlar için iş yapma yollarının başında yarışmanın geldiğini biliyoruz. Çünkü yarışmalarda kendi vizyonunuzu daha kolay yansıtabiliyorsunuz ve titrinizden ya da ününüzden çok bu vizyonlar birbirleriyle yarışıyor. Yerel ortamındaysa projelerin uygulanmamasının beraberinde, üretilen fikirlerin de oldukça kısır olduğunu itiraf etmek gerekiyor.
HSG: Yarışmalar bir yerde sanal bir aktörler arası iletişimi işaret ettiğinden mimarın müşteri ile dolaysız ilişki kurması gibi bir durum söz konusu değil. Bu tasarımı proje geliştirme sürecinde yaşanabilecek olumsuz geri beslenimlerden muaf kılıyor. Tabii bu geri beslenimsizlik durumunun dezavantajları kolektif bir kurgu içerisinde giderilmezse, bu kez de mimarın kendi kutsal doğruları içinde boğulması konusu gündemi işgal ediyor.
GK: Fikirler, analizler, diyagramlar, kuramlar ve söylemler üzerinden kavga ediyoruz. Birbirimize romantik hoşgörü kalıpları içerisinde yaklaşmaktan çok, düpedüz fikirleri çarpıştırıyoruz ve mümkün olduğunca keskin köşelerini budamadan üst üste bindiriyoruz. Kolektif üretimden bizim kastımız da tam olarak bu; boksörler gibi bir dövüşüp, bir birbirlerine sarılan fikirler.
Ozan Özdilek: Melezlenerek ilerleyen bir süreç var. Tüm fikirlerin birbirlerinden belirli bölümlerde üstünlükleri ve başka alanlarda zayıflıkları olabiliyor. Bizim için önemli olan birbirinden türeyen ve gelişen bir sürecin varlığı.
GK: Projenin tasarım aşaması en keyifli ve zengin uzlaşıları, en çetin ve ateşli tartışmaları içinde barındıran bir süreç. Başlangıçta daha yoğunluklu olsa da, projenin son anına kadar tasarım sürecinin sonlanmadığınıysa herhalde ayrıca belirtmeme gerek yok.
EV: Dolayısıyla hepsinden de önemli olarak diyagram bazlı ilerliyor projeler. Fikri en basit şekilde birbirimize anlatıp, bu temel güzergahtan ne şekilde zenginlikler çıkabilir ve ne türlü sapmalar olabilir diye tasarımın her anında sayısız fikrin ifade edildiği diyagramları çarpıştırıyoruz.
EV: İlk profesyonel yarışma projemiz daha öğrenciyken girdiğimiz, Balıkesir Çamlık Kentsel ve Mimari Tasarım Ulusal Yarışması’ydı. Ondan sonra girdiğimiz Adana Büyükşehir Belediyesi Ziyapaşa Mahallesi – Mimar Sinan Parkı Kesimi Kentsel Tasarım Ulusal Yarışması’ndaysa ikinci olarak ilk ödülümüzü aldık. Acı çektiklerimiz de oldu (gülerek). Çok çalıştığımız… O bakımdan İBB Şehir Tiyatroları Beyoğlu Sahnesi Yarışma Projesi ise üzerinde oldukça emek harcadığımız bir projeydi.
GK: Yarışmaları acısıyla, keyfiyle, emeğiyle, hatta kazanılan ödülleriyle değerlendirmek pek anlamlı olmaz. Her birinin bizim mimari omurgamızı oluşturmamızda katkısı olduğunu söylememiz yeterli bence.
GK: Ortaklığın en ilginç tarafı bizim MVRDV’yi değil, MVRDV’nin bizi bulması aslında. Bu sene Hollanda’nın Türkiye ile resmi ilişkisinin 400. senesi olması nedeni ile iki ülke arasında kültürel ve ticari bir alışveriş fırsatı oluştu. MVRDV de bu oluşuma dahil olarak buraya gelirken Türkiye’deki mimarlık ofislerinin bir listesini talep etmiş kimlerle çalışabiliriz, iş birliği yapabiliriz diye. Hollanda Büyükelçiliği de talep ettikleri mimarlık ekipleri içinde bizim de ismimizi vermişler. MVRDV de bizle görüşmeyi talep etti. Bizim mimari anlayışımızı sanırım kendilerine yakın buldular. Projelerimizin fikir bazlı, son imajdan çok sürece yönlenen tarafları ilgilerini çekmiş. Bir de bizim çok önemsediğimiz bir “kentsel gerçeklikle iletişim” meselesi var. Genelde bütün projelerimiz kentsellikle, toplumsallıkla mücadele üzerine kuruluyor. MVRDV, OMA ekolü de bilindiği üzere genelde kentsellikle, metropolitan yoğunluk ve farklılaşmayı olumlayan ve bunu sosyal doku için avantaja çevirmeye çalışan ekipler. Bu yönden bizi kendilerine yakın buldukları için görüştük, ilişkimiz de oldukça iyi gelişti. Yenikapı Projesi de çıkınca MVRDV ile ortaklaşa girmeye karar verdik. Yarışmanın ilk süreciyle birlikte sonuç da iyi oldu tabii, seçilen gruplar arasına girdik. İkinci aşamaysa daha karmaşık ve besleyici, belki yarışma sonlandığında tekrar konuşmak gerek.
HSG: Bir portfolyo isteniyordu bir de tasarım yaklaşımı isteniyordu. İlk aşamada biz alanı daha iyi tanıdığımız için proje yaklaşımını ürettik, onlar da küresel ağlarını ve havuzlarını kullanarak takım strüktürünü oluşturdular.
EV: Tam bir tasarım önerisi değil tabii. Yenikapı’nın sorunlarına, vizyonuna yönelik ele alacağımız kriterlerimiz ne olacak gibi…
GK: Detayına çok inmeden bu yaklaşımı özetlemek gerekirse, Tarihi Yarımada’nın ulaşım kurgusuna dair fikirler ürettik. Kentsel fonksiyonların çeşitlendirilmesi ve yeniden canlılık kazanması üzerinde durduk. Gece-gündüz arasındaki aktivite farklılıkları, gündüzleri turizm, ticaret ve kültür fonksiyonlarıyla 1,5 milyon nüfusu barındırırken geceleri 50.000 nüfusa düşüp, terkedilmiş bir alana dönüşme sıkıntısına yönelik çözüm önerileri geliştirdik. Tarihi Yarımada’nın Venedik benzeri katatonik bir tür Koruma Disneyland’ına dönüşmemesi üzerine sözler söyledik. Proje alanına dair sözlerimizi ise kolokyum sonrasında tekrar konuşuruz.
EV: Onlara bazı detayların muğlak olması biraz ilginç geldi. Nelerin yapılıp, nelerin yapılmayacağı konusunda başta netlik yoktu.
OÖ: İşin aslında birçok belirsiz tarafı var. Yarışma jürisi de bu belirsizlikler sizler için bir veri, aynı belirsizlikleri biz de yaşıyoruz gibi bir tavır içindelerdi. Ama Avrupalılar bu tür belirsizliklere bizim kadar alışkın değil tabii.
HSG: Aslında belirsizlikler bürokratik olmaktan çok, alanın kendisine ilişkin karmaşıklıklar.
EV: Bizim için oldukça farklı bir çalışma süreci ilerliyor. Her hafta MVRDV’yle video-konferans düzenliyoruz, tasarım aşaması alışık olduğumuz şekilde olabildiğince yatay bir düzlemde, değerli fikirlerin projeye aplike edildiği kolektif bir süreç olarak devam ediyor. Bunlara ek olarak bu süreçte bir İstanbul, bir de Rotterdam Workshop’umuz olacak.
GK: Bir metropolün en önemli transfer merkeziyle neolitik çağa kadar uzanan bir tarihi resmeden en hassas arkeolojik alanının içiçe düşünülmesi aslında türüne az rastlanır bir durum.
EV: Bizim için bu yarışma özelinde MVRDV ile tasarım ortaklığı yapmak, Eisenmanla yarışmak ve Koolhaas tarafından seçilmek ve eleştirilmek de oldukça anlamlı deneyimler.
OÖ: Mekansal bir şeyden bahsedemem ama… İstanbul’da son dönemde gelişen metro ağı İstanbul için yeni bir dönemin başlayacağı anlamına geliyor. Yenikapı Bölgesi’ni metropoliten gerçekliği kentin tümüne yayan ve bununla birlikte yoğun bir tarihsel bilgiyi periferiye kadar nüfus etmesini sağlayabilecek, en azından bunun potansiyellerinin peşinde olabileceğimiz bir mimari üretim deneyimi olarak görüyorum. İnsanların zaman mekandan kopmuş bir kentsel deneyim içinde, kentin çeşitli noktalarına adım attıkları bir portal olarak soyutlanabilir. Bu doğrultuda bir kavramsal arkaplandan faydalanmayı düşünüyoruz.
GK: Mikro ölçekteyse detaya girmeden, kendi projelerimizde de baskın olan Apollo-Dionysos diyalektiğini transfer merkezi-arkeopark üzerinden kurmaya çalıştığımızı söyleyebiliriz.
GK, EV, HSG, OÖ: Biz teşekkür ederiz.
Aboutblank hakkında detaylı bilgiye aboutblank.cc adresinden ulaşılabilir.