Katılımcı, Şişli Halide Edip Adıvar Külliyesi Ulusal Mimari Proje Yarışması

Katılımcı, Şişli Halide Edip Adıvar Külliyesi Ulusal Mimari Proje Yarışması

Tarihsel gelişim ve yaklaşım

Cami tasarımı, başka yapı türlerinden farklı olarak, günümüzde referanslarını halen 400 ila 600 yıl öncesinden kalan kalıplaşmış bir kütüphaneden almaktadır. Bu anlamda günümüzde özgün çok az iyi örneğinin bulunduğu bu yapı türü, halen hak ettiği yapısal zenginliğe ve çeşitliliğe ulaşamamıştır.

Tarihsel çerçevede külliye ve camiyi incelediğimizde 7. yy dan bu yana tipolojinin ve mekanın nasıl geliştiğini ve değiştiğini görebiliriz. Cami ve Külliye gelişimini yüzyıllar içinde sürdürmüş gelenekleri, alışkanlıkları olan yapı türleridir. Bu taşların üst üste konarak uzun zaman zarfında geliştirilen yapı türler i maalesef son yüzyılda nerdeyse hiç gelişme kaydetmemiştir. Cumhuriyet döneminde üretilen dini yapılar eski tipolojilerin kötü kopyaları olmaktan öteye gidemezler.

İlk cami olan peygamber evinden bu yana camiler ve külliyeler giderek daha büyük ve ihtişamlı yapılar olarak karşımıza çıktılar. Bir noktadan sonra bu durum, siyasi gücün ya da dini hizmetin bir göstergesi olarak algılandı. Bir zamanların mütevazı, duru yapıları giderek daha ihtişamlı simge yapılar olmaya doğru geliştiler.
Cami ve külliye yani destek işlevleri ile birlikte ele alınacak dini tesisin hem tarihi referanslara ve bugüne kadar gelen yapı geleneğine hem de günün gelişen koşullarına ayak uydurması bugünün dünyası ile ilgili söz söylemesi gerekir.

Cami yapıları ile ilgili oluşturulmuş kabuller, mekanın niteliğinden çok, şablonlaşmış ve ezberlenmiş yapısal elemanlarla doludur. Bu kabuller, Mimar Sinan döneminde ve öncesinde yapısal, teknolojik zorunluluklardan kaynaklanmaktayken günümüzde neden yaptığımızı bilmeden oluşturduğumuz tabulara dönüşmüştür. Tasarımın amaçlarından biri bu yapısal öğeleri, mekanın ruhuna uygun şekilde değiştirip güncellemektir. Bu güncelleme mekanın yüzyıllar içinde oluşmuş iskeletine dokunmadan, geleneği yorumlayarak varılan bir sonucu içermelidir.

Öte yandan külliye ve dini yapının hem hayatın içinde bir yerde hem de özel ve korunaklı bir noktada olması gereklidir. Yapı insanları günün koşuşturmasından, kalabalık ve gürültüsünden huzurlu dingin kendi iç seslerini dinleyebilecekleri ve yaratanın huzuruna çıkabilecekleri bir ruh haline taşıyabilmelidir.

Bu anlamda yapı aslında insanın özüne dönebileceği, bir arınma halini güçlendirebilecek niteliklere sahip olabilmeli.

İslam dini ‘Öz’ ile ilgilenir… Öz esastır, mütevazılık, iyilik, israftan kaçınma gibi İslam dini içinde aşırılıklara ve gereksiz gösterişe karşı bir cephe vardır. İlk cami örneklerinden günümüze kadar bu yapı türü benzer figürlerle karşımıza çıkmaktadır. Büyük bir avlu ve etrafında yer alan cami ve destek işlevleri… Bu basit tipoloji çok farklı biçimlerde ve ölçülerde tarihi süreçte karşımıza çıkar.

Günümüzde inşa edeceğimiz bazı cami ve dini tesisler ‘daha büyük ve daha da büyük’ yaklaşımından sıyrılıp daha mütevazı daha dingin, daha öze doğru bir yol çizebilir mi? Büyüklüğün ve ihtişamın insanları kendilerini Allaha daha yakın hissettirecek tek enstrüman olmadığını göstermek için uygun bir fırsat olabilir mi? Düşünmek, sessizliği dinlemek ve içinde ezilmekten çok kendimizi iyi hissedeceğimiz, sığınabileceğimiz bir mekan olarak Cami var olabilir mi?

Mimar Sinan’ın kendi dönemi için oldukça yenilikçi ve yeni tipoloji geliştirmeye yönelik tavrı aslında kendisini Rönesans’tan çok önce sessiz bir yenilikçi, kabulleri yavaşça değiştirip dönüştüren bir mimar yapar. Peki, bugün biz mimarlar elimizdeki bu mirası birkaç adım önde taşımak için neler yapabiliriz?

Tasarım

Tasarımdaki ana amaç, günün imkânları ile mekansal olarak Cami ve Külliye yapısının incelenmesi ve yorumlanması olmuştur. Yapısal gerekliliklerin çok değiştiği, geniş açıklıkların geçilebilmesi için artık kubbeden farklı çözümlerin vardır. Louis Kahn’ın dediği gibi “Bir tuğla kemer olmak ister”. Bir tasarım, malzemenin ruhuna aykırı şekillendirilemez. Ve bir mekan bulunduğu bağlamdan ve durumdan bağımsız şekillenemez.

Bu şekliyle tasarımdaki amaç, Mütevazı, Öz’ü yücelten , insanları kademeli olarak belirli eşiklerden geçirerek kendisine doğru çeken ve bu süreçte düşünsel bir arınmayı mümkün kılan yalın bir yapı yapmaktır.
Tasarım arazinin çapraşık geometrisini kontrol altına alınmasına yardımcı olan kıble doğrultusuna yönlenmiş basit bir avlu etrafında şekillenir. Avlu tasarımın merkezindedir. Tüm destek işlevlerine ve Camiye açık avludan ulaşılır.

Halide edip Adıvar caddesinden yaklaşıldığında yapı kendini büyük bir peyzaj yüzeyi olarak hissettirir. Bu peyzaj aslında caminin yeşil çatısını oluşturur. Cadde seviyesinin iki kanadından yavaş yavaş aşağıya inen rampa ve merdivenler sizi ana avluya doğru taşır. Avlu tüm işlevler tarafından sarılan üstü açık bir boşluktur.

Avlunun kıble cephesinde Cami yer alır. Cami cephesinde yer alan açılabilir paneller gerektiğinde avlu cami ilişkisinin kesintisiz olarak kurgulanmasını sağlar. Paneller stilize edilmiş Arapça harflerden oluşturulan bir kolaj ile sarılmıştır. Bu kolaj Arapça yazı estetiğine farklı bir açıdan bakmamızı sağlar.

Cami üzerinde eğimli yeşil çatısı ile mütevazı nispeten loş bir ibadet mekanıdır. Giriş bölümünde Asma kat altında son cemaat bölümü yer alır. Caminin iki yan duvar yığma taş olarak tasarlanmış, kıble doğrultusu bir ışık çizgisi ve sığ su havuzu ile işaretlenmiştir.

Avluya ayrıca alt kotta yer alan Bahçecik Sokaktan hem yaya hem de cenaze girişi gerçekleşir.

Avlu etrafındaki mekanlara arkadlı bir kolon dizisinin ardında ulaşılır. Tüm eğitim birimlerine, kitap satış, dernek, mutfak, abdesthane ve wc lere avlu kotundan direkt olarak ulaşabilmek mümkündür.
Otopark teknik hacimler ve depolar bodrum katta çözülmüştür.

Etiketler

Bir yanıt yazın