Katılımcı, Orhan Dinç Mezarı Ulusal Fikir Yarışması

Katılımcı, Orhan Dinç Mezarı Ulusal Fikir Yarışması

Proje raporu:

Kurumsal ve akademik hayatında “taviz vermez, sert, kaya gibi” olarak anılan Orhan Dinç, hem Türkiye’de mimarlık pratiği ve yarışma koşullarının iyileşmesi için sarf ettiği çabalarla toplumsal bellekte hem de yetiştirdiği öğrencilerin hafızalarında derin bir yer edinmiştir. Tavizsiz disiplini birçok öğrenci tarafından kendisine lakaplar takılmasına sebep olmuşsa da yine aynı öğrencileri her fırsatta onu ziyaret etmiş, şükranlarını sunmuşlardır.  Kendisine hayattayken gösterilen bu ilgi, sevgi ve bağlılık hiç şüphesiz ki hatırasına da gösterilmeye devam edecektir. Bunu göz önüne alarak anıt mezar, ziyaretlerin bir bağlılık ritüeline dönüşebileceği, ziyaretçinin Orhan Dinç’in bıraktığı etkilerin yeryüzünde devam ettiğini huzurla fark edeceği bir alan olarak düşünülmüştür.
Tasarım, yaygın bir mezarlık ziyareti ritüeli olan mezar toprağını/çiçeklerini sulama aktivitesine yeni bir yorum getirmektedir.  Mezarlığın ayak kısmında yer alan, iç içe iki daireden oluşan (baş kısmından daha yüksekte konumlanan mermere oyulmuş) su haznesi ziyaretçilerin döktüğü su ile dolduğunda taşmakta, eğimli mermer yüzeydeki bir oluktan akarak toprağın üzerinde yer alan su kanalına ulaşmaktadır. Tek bir çizgi halinde başlayan su kanalı çiçeklik alanına ulaşıp onu besledikten sonra üç parçaya ayrılır: nasıl ki bu toprak Orhan Dinç, Oya Dinç ve Miyase Tan Çorbacıoğlu tarafından paylaşılmakta; yüzeyde de üç kişiye dair izleri görmek mümkün olmaktadır.
Su akışkandır, değişkendir, bulunduğu hacmin şeklini alır, yaşam verir, arındırır.  Çeşitli kültürlerde su, bir başlangıç nüvesi/özü olarak kabul edilmekte ve kozmos kavramıyla bütünleştirilmektedir. İnsanın doğa ile bağ kurmasını sağlayan su, birçok ritüelde yer alır; saf hale gelme, arınma, doğum, ölüm ve hatta ölümsüzlük gibi anlamlar yüklenir. Tasarımda su öğesi ve akışı hem ziyaret ritüelinin bir parçası olarak düşünülmüş hem de barındırdığı zengin simgesel anlamlar sebebiyle tercih edilmiştir. Buradaki su dökme eylemi, ziyaretçi ve ziyaret edilen arasında simgesel bir köprüye dönüşmektedir. 

İnsanların var oluşu bir damla su/meni ile başlar. Gelişim süreci ise anne karnında tamamlandıktan sonra doğum gerçekleşir. Burada yuvarlak hazne anne karnındaki oluşumu simgelemektedir. Oluşum tamamlandıktan sonra tek bir kanal ile suyun akış doğrultusu belirlenmiştir. Bu doğrultu ise hayatı simgelemektedir. Akan su ise tercihlerimiz, seçimlerimiz, duruşumuz sayesinde yaşadığımız hayattır ve toprağa dökülür. Döküldüğü an canlı toprağa döner.  Bir parçası ölüm olan bir döngüdür hayat. Doğum-hayat-ölüm herkes içindir. Fakat ölüm bir son değildir. Bu sebeple de ölüm, yaşayan başka bir canlı ile simgelenmiştir. Dökülen su, varoluşumuz, yaşadığımız hayat akıp mezardaki tek canlı olan aloe vera bitkisini beslemektedir. Ölüm artık yok olma olarak değil dönüşüm olarak ele alınmıştır. Su kanalını oluşturan mermerler dönüşüm alanına ulaştıktan sonra farklı Yönlerde kendi yollarında devam etmektedir. Bu 3 farklı mermer burada yatan Orhan Dinç, Oya Gülten Dinç ve Miyase Tan Çorbacıoğlu kişilerini temsil etmektedir.

Anıt mezarın tasarımında toprağı çevreleyen alan için 5 cm kalınlığında sarı mermer/traverten bloklar tercih edilmiş, mezar yazısının yer aldığı alanın aynı malzemeden blok olarak kesilmesi öngörülmüştür. Baş ve ayak kısımlarında mermer bloklar içeriden örülecek tuğla ile desteklenirken, kenarlık olarak kullanılan mermer bloklar için çelik konstrüksiyon ile stabilite sağlanmıştır. Sulama kanalının ulaştığı çiçeklik alan ise precast beton olarak düşünülmüştür. Bu alana yerleştirilebilecek bitki türleri arasında zambak, yıldız çiçeği, şipşir, gül, kasımpatı, sedum vardır, bunların içinden bir sukulent cinsi olan sedum (Dam Koruğu) ve aloe vera bitkisi yerleştirilmesi tasarlanmıştır.

Herkes doğar, yaşar ve ölür… Fakat herkesin arkasında bıraktığı izler farklıdır. Yaşadığınız hayattır sizin arkanızda iz bırakmanızı sağlayan. Belki de bu iz bırakma hissini en yoğun/vurgulu yaşatanlar mimarlardır. Dokunduğumuz hayatlar, insanlar, dostlar, ailemiz yetmez; aynı zamanda yapılar da bırakırız arkamızda. Daha çok dokunalım hayata diye. Ölüp gittikten sonra hala düşüncelerimiz, hayal gücümüz bir şekilde vücut bulsun diye.

Öğrenciler, aile, dostlar, arkadaşlar, yapılar, eskizler, yazılar…

Bıraktığın izler için teşekkür ederiz Orhan Dinç…

Etiketler

Bir yanıt yazın