YES Mimarlık'ın "Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası Mimari Proje Yarışması" için tasarladığı proje önerisi.
Kadıköy, İstanbul’un sadece bir semti değil, aynı zamanda sokaklarında, meydanlarında ve sahilinde biriken anılarla yaşayan bir hafıza mekânıdır. Kent yaşamı, binaların içinde değil, onların arasında —sokak köşelerinde, duvar diplerinde, rüzgârın taşıdığı seslerde— şekillenir ve anlam kazanır. Kimi zaman eski bir apartmanın girişindeki solgun bir tabela, kimi zaman ise bir tramvayın raylara bıraktığı ince bir iz… Bunlar, kentin sıradan gibi görünen ama aslında belleğini taşıyan detaylarıdır. Juhani Pallasmaa’nın dediği gibi, “Mekân, yalnızca gözle görülmez; o, tüm duyularla hissedilir.” Kadıköy’ün hafızası da yalnızca binalarında değil, kaldırımlarında yankılanan ayak seslerinde, sahilinde oturan insanların sessizliğinde, bir duvarın gölgesinde kendini gösterir. Kadıköy Belediyesi’nin hizmet binası ve çevresi, bu belleğin izlerini taşıyan önemli bir ortak yaşam alanı olarak varlığını sürdürmektedir. Geçmişin izleriyle geleceğin dönüşümünü buluşturan bu nokta, yalnızca bir yönetim yapısı değil, aynı zamanda kentin kolektif hafızasını inşa eden bir sahnedir. Burada her detay, gündelik hayatın içinde fark edilmeden şehre kazınan bir hikâyedir. İstanbul’un hızla değişen yüzü içinde, Kadıköy’ün kent belleği, unutulmaya direnen imgelerle var olmaya devam ediyor.
Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası’nın konumlandığı alan, İstanbul’un önemli ulaşım hatlarının kesiştiği, gün boyunca yoğun yaya ve araç sirkülasyonuna sahne olan bir kent parçasıdır. Bu noktada, ulaşım bağlantılarının yönlendirilmesi, geçiş alanlarının düzenlenmesi ve yaya akışının doğal ritmiyle desteklenmesi, tasarımın ilk adımını oluşturmuştur. Mevcut metro ve Marmaray hatlarına yakınlık, yapının yalnızca bir yönetim merkezi değil, aynı zamanda kentlilerin yaşamına dokunan bir uğrak noktası olmasını da beraberinde getirmiştir. Tasarım, Kadıköy’ün belleğinde yer etmiş olan “K” harfinden ilhamla şekillenmiş bir bina kurgusuna sahiptir. Bu biçimsel yaklaşım, yapının karakterini simgeleştirdiği kadar, mevcut alandaki yeşil dokunun korunarak tasarıma entegre edilmesini de mümkün kılmıştır. Yapının yerleşimi, sahadaki mevcut ağaçları ve doğal peyzajı gözeterek biçimlenmiş; yapı, doğal katmanlara zarar vermeden bölgeye yerleştirilmiştir. Alanın yalnızca fiziksel sınırları değil, peyzaj karakteri de detaylı biçimde incelenmiş ve bu katmanlar, tasarımın ayrılmaz bir bileşeni olarak değerlendirilmiştir. Böylece doğaya duyarlı, çevresiyle güçlü bir etkileşim kuran bir bütünlük elde edilmiştir. Kütlenin Kurbağalıdere Caddesi’ne yönelen cephesi, sosyal alanları bu aks boyunca sıralayarak kentle daha yoğun bir ilişki kurmayı hedefler. Kafeler, açık oturma alanları ve yarı açık geçişlerle desteklenen bu cephe, gündelik yaşantıyı içeriye davet eder. Aynı zamanda, yapının bir kolu, Kadıköy’ün liman kenti kimliğini ve yüzyıllar boyunca Boğaz’la kurduğu ilişkinin mekânsal karşılığını oluşturur. Bu bağlamda tasarlanan giriş bölgesindeki kolonlar, deniz dalgalarını andıran kıvrımlı formuyla yalnızca taşıyıcı bir unsur değil, aynı zamanda yapının bir anıt gibi algılanmasını sağlayan simgesel bir öğe olarak kurgulanmıştır. Yapının yarı açık alanlarında ise Kadıköy’ün kültürel belleğinde önemli bir yere sahip olan Sanat Sokağı’ndan ilham alınmıştır.
Bu alanlarda oluşturulan yarı açık sergi mekânları, sanatın kent yaşamına sızdığı, gündelik hayatla iç içe geçtiği sahnelere dönüşür. Bu mekânlar, binanın yalnızca işlevsel değil, aynı zamanda kültürel bir odak hâline gelmesini destekler. Tüm bu tasarım kararları, kentin mevcut dokusunu bozmadan, onunla uyum içinde gelişen bir yapıyı tarif eder. Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası; mimari, peyzaj ve toplumsal katmanları bir araya getirerek, bulunduğu yerin hafızasına saygı gösteren ve bu hafızayı geleceğe taşıyan bütüncül bir kamu yapısı olarak tanımlanır.
Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası’nın iç mekânsal organizasyonu, hem kentliyle kurduğu etkileşimi sürdürmek hem de işlevsel bir yönetim şeması yaratmak amacıyla özenle kurgulanmıştır. Zemin katta, Kurbağalıdere Caddesi’ne yönelen cephede konumlanan çok amaçlı salon ve sergi alanları, yapının topluma dönük yüzünü tanımlayan en güçlü ögelerden biridir. Bu alanlar, kültürel ve sosyal etkinliklere ev sahipliği yaparken, yapı ile kent arasında geçirgen bir sınır oluşturur. Aynı aks üzerinde yer alan halka açık kafe ve ticari birimler, kullanıcıları yapının içine davet eden sıcak bir eşik olarak işlev görür. Yapının üst katlarında ise belediye birimlerine ait müdürlükler, kendi işlevsel bütünlükleri içinde yapı kollarına dağıtılmıştır. Bu planlama yaklaşımı, hem birimler arası ilişkilerin verimli bir şekilde kurulmasına olanak tanımış hem de ortada konumlanan çekirdek alan aracılığıyla tüm birimlere erişimi kolaylaştırmıştır. Bu merkezi organizasyon, yalnızca
yatayda değil düşeyde de kesintisiz bir sirkülasyon sunarak kullanıcı yönlendirmesini destekler. Kamusal ve yarı kamusal işlevlerin zemin katta toplanması, yönetim birimlerinden ayrıştırılarak hem güvenlik hem de işleyiş açısından rasyonel bir çözüm sunmuştur. Böylelikle yapı, hem halka açık etkinlikleri destekleyen sosyal bir merkez işlevi görmüş, hem de belediye hizmetlerini etkin biçimde sunan bir yönetim yapısı olarak dengeli bir mekânsal bütünlük sağlamıştır.
Yapının cephesi, sadece dış kabuk olmanın ötesinde, iklim koşulları, kullanılan malzemeler ve kentle kurulan ilişkiyi yansıtan bir tasarım anlayışına sahiptir. Cephede tercih edilen her öğe, hem işlevsel hem de estetik açıdan önemli bir rol oynamaktadır. Bina dış kabuğunu oluşturan GRC paneller, sade ve modern bir dil sunarken, hafifliği ve dayanıklılığı ile yapıya teknik bir üstünlük kazandırmaktadır. Güneş kırıcılar, doğrudan ışığın etkisini dengeleyerek iç mekânda konforlu bir aydınlatma düzeyi oluşturur. Bu pasif enerji stratejisi, enerji verimliliğini artıran mimari bir yaklaşım sağlar. FSC sertifikalı ahşap paneller, doğal bir sıcaklık hissi yaratırken, binanın çevresel duyarlılığını da vurgular. Tasarımda kullanılan fotovoltaik paneller ve geçirgen zeminler, sürdürülebilirlik yaklaşımını aktif bir şekilde ifade ederken, yapının çevresel etkisini azaltır ve enerji üretimini mümkün kılar. Bu tasarım kararları, çağdaş estetikle bütünleşen bir mimari anlatı sunmaktadır.
Bu projede, Kadıköy Belediyesi’nin sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlamak amacıyla doğal kaynakları verimli kullanan ve ekolojik dengeyi gözeten bir peyzaj tasarımı benimsenmiştir. Tasarımın temel ilkeleri arasında mevcut ağaçların korunması önceliklendirilmiş, yerel bitki örtüsünün devamlılığı sağlanarak bölgedeki biyoçeşitliliğin artırılması hedeflenmiştir. Zemin kaplamalarında geçirgen malzemeler tercih edilerek yağmur suyunun toprağa geçişi kolaylaştırılmış, böylece suyun verimli kullanımı desteklenmiştir. Açık renkli taş malzemeler, ısıl dengeyi koruyarak şehirdeki ısı adası etkisini azaltmaya yardımcı olmaktadır. Cephelerde yer alan fotovoltaik sistemler aracılığıyla enerji verimliliği artırılmış, yeşil çatılarla ısı yalıtımı güçlendirilmiş, aynı
zamanda suyun doğal döngüsüne katkı sağlanmıştır. Bodrum katlarda bulunan su depoları ve gri su sistemleri, suyun yeniden kullanımını mümkün kılarak kaynak tüketimini azaltmaktadır. Tüm bu unsurlar, Kadıköy Belediyesi’nin çevreci vizyonuyla uyumlu, doğayla bütünleşik ve uzun ömürlü bir kentsel yaşam alanı hedefini somutlaştırmaktadır.