Eşdeğer Mansiyon, Mahalle Tasarımı Fikir Yarışması (1. Aşama)

Rapor

ÖNSÖZ

fac.to.tum i.[Lat. fac totum, her şeyi yapan; fac, yapmak anlamındaki facere‘den, ve totum, herşey, bütün anlamındaki totus’tan] Bir işte yapılması gereken tüm niteliksiz işleri yapan kişi, kâhya, ayakçı.

Aynı zamanda da Charles Bukowski’nin kitabının ismidir. Kitap, genç yaşta mukavva bavulunu alıp, pansiyon kirası ve içki giderlerini karşılamak için sayısız ikinci hatta üçüncü sınıf işlerle geçen on yılını anlatır. Bukowski’nin etkileyici ve yalın üslûbu, hayatı Türkiye’de gezici mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan 3,5 milyon insanda kadın-erkek, yaşlı-genç, Türk-Kürt-Suriyeli-Roman ayırt etmeksizin görebiliriz. Bir sorulduğunda bin ah işitilmemektedir artık. Çaresizlik, yoksulluk, yokluk, borç sarmalında şekillenen hayatların bir soruya tek kelimelik cevapları ve tekrar işlerine dönmeleri vardır.

Türkiye’nin güneydoğusunda yaşanan çatışmaların (ki oradan göçüp, çalışan işçiler savaş olarak tanımlamaktadırlar) yarattığı iç göç mevsimlik tarım işçileri için arada kalmışlık yaratmıştır. Tarlaların çeperlerinde çadırlarında yaşayan işçiler de mevsimlik ve geçici olmaktan çıkıp kalıcı hale gelmişlerdir. Çevredeki mahallelerden dışlanan işçiler bu sefer de tarlaların ve köy mahallelerinin ara kesitlerinde yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar. Mevsimlik tarım işçilerinin gittikleri bölgelere sağlıklı barınak, temiz su, yeterli gıda ve gerekli hijyen koşullarından yoksundurlar. Türkiye’de tarımsal yapının da zayıflaması ve ürün fiyat sisteminin değişmesi üreticiyi ve tarım işçilerini bulundukları koşuldan daha iyi bir konuma gelmelerini imkansız kılmaktadır. Seçim zamanı oy kullanamayan mevsimlik tarım işçileri bulundukları yerlerin belediyelerinden de herhangi bir yardım göremezler doğal olarak. İçine girdikleri kısır döngüyü kırabilmeleri çocuk-yetişkin, kadın-erkek tüm ailenin beraber çalıştığı, ama bu çalışma koşullarının getirdiği gayri insani, insan onuruna yakışmayan koşullarda tüm risklerle yaşamlarını sürdürme savaşı vermektedirler.

VERİLER

Genel olarak Türkiye’ye bakıldığında mevsimlik işçi göçü çeken illerin başında iki il dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi yıllık 50.000 kişiyle Malatya ve 45.000 kişiyle Adana‘dır. Örtü altı sebzeciliğinin, biberin ve pamuğun yoğun olarak yapıldığı Adana ili projenin lokasyonu için seçilmiştir.

En yaygın aile yapısı olan “çekirdek aile” yapısında ortalama hane büyüklüğü yaklaşık 8‘dir. Büyük ebeveynlerin dâhil olduğu “dikey geniş aile” yapısında ortalama hane büyüklüğü 10 iken, “yatay geniş aile” yapısında ortalama 9‘dur. Ebeveynlerden birinin olmadığı “tamamlanmamış aile” yapısında dahi ortalama hane büyüklüğü 4,6’dır. Dolayısıyla çocuk olarak analiz edebileceğimiz nüfus, görüşülen hanelerin toplam nüfusunun yüzde 52’sini oluşturmaktadır. Hanelerde yaşayanların ortalama yaşı 22‘dir, bu açıdan genç bir nüfustan bahsettiğimizi söyleyebiliriz.

Esas yaş yoğunlaşması 25 yaş ve altı. 25 yaş altı nüfusun toplam nüfusa oranı hem kadınlarda hem erkeklerde yüzde 68′dir.

Maddi yoksunluk tüm aileleri çoğu zaman insani olmayan şartlarda çocuklarda dâhil olarak tüm aile tarımda gezici ve geçici işçi olarak çalışmaya zorlamakta, ama var olan şartlar haftanın 7 günü 11 saatten fazla çalışıyor olsalar da var olan yoksulluk ve borç kısır döngüsünü kırmaya yetmemektedir. Verilere göre görüşülen ailelerin %65’inin borcu vardır. Mevsimlik tarım işçisi aileler barınma sorunlarını genellikle kendilerine ait olan savan, plastik örtü veya bezden yapılmış çadırla çözmektedirler.

Çok nadir durumlarda işveren işçilere barınacak yer imkânı sağlayabilmektedir. Nadir olarak işçilerin gittikleri bölgelerde ev kiraladıkları görülmektedir; ancak genelde yerel halk yabancılara ev kiralamaya pek yanaşmamaktadır. Bazı bölgelerde devletin kurduğu en fazla 1000 kişilik kapasiteli METİP kamplarına da rastlanmaktadır. En yaygın barınma biçimi olan çadırların ortalama büyüklüğü 16 m2 civarındadır ve ortalama olarak da 7 kişi, başka bir deyişle tek bir aile yaşamaktadır. Evlerde barındığını söyleyen yüzde 9’luk kesim ortalama 9 m2 bir mekânda kalmaktadır, dolayısıyla bu kişilerin evde kalmalarıyla beraber, evin sadece bir ya da birkaç odasını kullandıkları ve mekânı başka ailelerle paylaştıkları söylenebilir. Kişi başına düşen genişliğin bütün barınma mekânlarında 2 m2 civarındadır.

Adana örneğinde olduğu gibi yemek yapmak, yıkanmak, bulaşık ve çamaşır yıkamak için sürekli olarak su taşımaları gerekmektedir. Seyyar hortumu olmayan ailelerin suyu bidonlarla 20-50 metre uzaklıktan taşımaları gerekirken; çeşme herkese yetmediği için çeşme başında uzun sıralar oluşmaktadır. Bazı kadınlar da çocukların hastalıklarını suya bağlı olarak açıklamışlardır. Mevsimlik tarım işçisi hanelerin içme suyuna ortalama mesafeleri 100 metreden fazladır. Bu rakam çadırda yaşayanlar arasında 112 metre, prefabrikte yaşayanların ortalama mesafesi 80 metre civarındadır.

En yaygın kullanılan banyo %56 ile çadırın yanındaki aile banyosudur. %11’lik bir kesim ortak banyo kullandığını söylemiştir ama bu hanelerin çoğunluğu evde ikamet etmektedir, dolayısıyla bir ya da birden fazla odasını kullandıkları evde banyoyu da diğer ailelerle paylaşmaktadır. Devletin yaptığı banyoyu kullananların oranı %9’dur. %21’lik bir kesimse diğer banyo olanaklarından yararlanmaktadır. Diğer banyo olanakları içerisinde en yaygın olanı, ailelerin kaldıkları çadırı banyo olarak kullanmasıdır. Aileler dışarıda ısıttıkları suyla çadırda küvet benzeri geniş bir kabın içinde banyo yapmaktadırlar.

Evden ayrılış tarihlerinin okulların açık olduğu döneme gelmesi ve dönüşlerin de okullar açıldıktan sonra olması daha önce bahsetmiş olduğumuz okul terk oranlarının yüksekliğinin önemli bir nedenidir.

Elektriğin olmayışı birçok açıdan hayatı oldukça zorlaştıran bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğu zaman kaçak çekilen elektrikler Adana Doğankent’te olduğu gibi kesilmektedir. Yine Adana’da 14 yaşındaki bir kız çocuğunun aktardığı gibi telefonları bile şarj etmek mümkün değildir: ‘Abim kalktı sabah telefonları şarja koymaya şehre götürdü.’ Birçok sahada hem gözlemlenen hem de aktarılan durum suyun, elektriğin sağlanamadığıdır.

Mevsimlik tarım işçileri, günde 9 saatten fazla çalıştıkları gibi, haftanın da hemen hemen her günü çalışmaktadırlar. Görüşülen kişilerin yüzde 70’ine yakınının haftanın 7 günü çalışırken, yüzde 24’lük bir kesim 5-6 gün çalışmaktadır.

Sahada genel olarak mevsimlik tarımda başka illerden göçle gelen işçilere yönelik ücrete de yansıyan bir ayrımcılık gözlenebilmektedir. Ancak bunun yanı sıra, Arap kökenli ailelerle Kürt kökenli aileler arasında, Roman kökenli ailelerle Kürt kökenli aileler arasında ve tüm bu farklı gruplar için Suriye’den gelenlere yönelik birtakım önyargılar ve toplumsal dışlama pratikleri gözlenmiştir. En çok Suriyeli işçiye Adana’da rastlanmıştır. Çukurova hem Suriye’ye yakın olması ve iletişim ağlarının daha kolay olması hem de yılın hemen hemen her dönemi işçi gereksinimi görülmesi sebebiyle çoğu Suriyeli işçiler için daha ulaşılabilir bir varış yeri olarak ortaya çıkmaktadır.

KANAL – TARLA – KÖY ARAKESİTİNDE YAŞANTI

Uçsuz bucaksız tarlaların geometrik örüntülerini birbirlerine bağlayan yüzlerce kilometrelik kanal ağı Adana’nın güneyi ile Akdeniz kıyı şeridi arasında kalan bölgeyi tanımlamaktadır. Yapaydır ancak boyutsal üstünlüğü etrafındaki hayatlara karşı baskındır. O kadar baskındır ki kanallar boyunca köyler ve mevsimlik tarım işçilerinin çadırları dizilirler. Baskın olmasına karşın acımasızdır da kanallar. Boğulma olayları gündelik hayata gem vurur. Mahalle tasarımının da lokasyonu da işte tam bu tarlalar ve Karagöçer köyünün arasından geçen kanal kıyı şeridi arasında kalan yerdir. 60*420 metre boyutlarındaki alanda hali hazırda çadırlar kuruluktur ve bu dar aladaki yapılaşma dışlamanın, ötekileştirmenin yersizliğin sembolü gibidir. Form aynı zamanda dairesel şekli ile bütüncül olup totus’la anlam kazanır. Dairesel birimler gerektiğinde eklemlenebilir ve kanal boyunca bir aks doğrultusunda uzayabilir. Karagöçer köyünden sonra kanal boyunca karşımıza çıkan Çavuşlu köyünde de (mahallesi) mevsimlik işçilerin mahallesi bu sistemle inşa edilebilir.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK – GÜNLÜK AKIŞ – DERME ÇATMALIK

Mevsimlik tarım işçileri için tasarlanacak yapılar bütününde amaçlanan sosyolojik olarak orada yaşayanların kendilerini çalıştıkları tarlalara veya mahalleye ait hissetmesini sağlayabilmektir. Sürdürülebilir bir tasarım olarak proje 3 ana etmen üzerinden [ekolojik-ekonomik-sosyolojik] tasarlanmıştır. Ekolojik, sosyal ve ekonomik olarak var olabilmek için çeşitli yapısal birimlerin proje alanına lineer dairesel kütleler bağlamında oluşturulması öngörülmüştür. Bu birimler genel olarak barınma, sosyalleşme, enerji üretimi ve altyapı olarak sınıflandırılabilir. Kendi kendisine yeten, fazlasını biriktiren ve kendi kararlarını kendi içinde alıp, bağımsız bir topluluk olarak hareket etmeye öncülük eden bir insanlar-yapı grubu mahalleyi tanımlamaktadır. Bu birlikteliğin kanal boyunca sağlanması ve yayılması ileriye dönük olarak hedeflenmiştir.

Mevsimlik tarım işçilerinin bir çalışma günü sabah 5:30 – 6:00’da başlamaktadır. Mahalle 60*60 mt’lik 6 kare birimlere ayrılmıştır. Bu birimlerin her birinin içinde yarıçapı 29 mt olan dairesel yapılar bulunur. İşçiler konut birimlerinden ayrılarak köprüyü geçip, günlerini geçirecekleri tarlalara geçerler. Akşam, kanal kenarında veya sosyalleşme dairesel yapı bloğunda geçer. Dışarıdan mahalle ile kurulan ilişkiler doğrultusunda istenildiğinde bu tarlaları gönüllü kişiler işleyip tarım işçilerinin yükünü azaltıp, onlarla sosyal bir ortamda buluşma şansını yaratmaktadır. Mahalle böylelikle belirli bir kitlenin kapalı yaşam alanı olmaktan çıkar. Blokların içinden geçen yaya, araç ve bisiklet yolundan oluşan 17 mt genişliğindeki ulaşım aksı dairesel yapıları zemin kotunda birbirlerine bağlar.

İlk bakışta derme çatmalığın içinden sazlar ve kilim göze çarpsa da ileriye dönük modern bir yorum aranmıştır. Çadır formları ve türevlerinin bir arada ele alınılması düşünülmüştür. Çadırın yeni tasarımda da kendisini gösterebilmesi için çatılar ve belli kısımlardaki açıklıklar yine sazlık elemanlarla kapatılmıştır. Kilim ve halılar yine zeminde mekânı tanımlayan en önemli elemanlardır.

FACTOTUM MAHALLE & İŞÇİ SINIFININ GELECEĞİ

19. yüzyılın sonunda benzeşik topluluklardan öte gelişmiş ülkelerde maaşları için iş güçlerini satan kişilerin kendilerini tek bir işçi sınıf olarak görmelerini ve bu gerçeği toplumdaki durumlarıyla ilgili en önemli unsur olarak görmeyi öğrendiler. Ezici bir çoğunlukla fakir ve ekonomik güvensiz insanlar topluluğuna aittiler. Hayattan elde ettikleri ve beklentileri mütevazı ve orta sınıfın beklentilerinden aşağıdaydı. Toplumsal ayrımcılık çatısı altında çok büyük rakamlar halinde birleşiyorlar. En son olarak hayatlarının ana eleman olan bütünlük altında birleşmesi gerçekleşmişti: “Biz” in “Ben” e karşı üstünlüğü. Bu birleşmenin toplumdaki karşılığını işçi sınıfının hayatını büyük çoğunlukla kamusal mekânlarda yaşamasıyla vücut buluyordu. Çünkü özel alanlar yetersiz idi.

Factotum mahalle tasarımı ile kamusal ve özel alanlardaki denge kurulmaya çalışılmış ve günümüzün modern işçi sınıfına öncülük eden bir yerleşke tasarlanmıştır. Bütüncüllük 6 adet birimin dairesel formda olması ile sağlanmış aynı zamanda da her bir birimin kendi içinde yeterli kadar özel alana sahip olması amaçlanmaktadır. Gelecekte bu birimler ile başka yerlerde bu tür yerleşke kurulabilir. Farklı şekilde birimler bir araya gelerek yapısal yerleşim olarak elde edilen birleşimler zengindir. Yapısal bloklar gerektiğinde sayıları fonksiyona göre değiştirebilir. Sağlık eğitim bloğu birden fazla yerleştirilerek kötü tıbbi koşulların ve eğitim yetersizliğinin önüne geçilebilir. Mahalle toplumun alt birimi olarak esnek çözümleriyle halkı iyileştirebilir bir tasarıma sahiptir.

Etiketler

Bir yanıt yazın