Taşkışla’da Mimari Proje Üretim Süreçleri Tartışıldı

İTÜ Taşkışla'da 22 Aralık Perşembe günü "Tasarım Süreci Üzerinden Türkiye'de Mimarlığın Oluşumuna Bakış" başlıklı panel gerçekleşti.

İTÜ Mimarlık Fakültesi “Günümüz Mimarlık Düşünceleri ve Tasarıma Yansılamarı” dersi öğrencilerinin düzenlediği panele çok sayıda mimar ve akademisyen katıldı.

Panel, İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimari Tasarım öğretim üyesi Ayşe Şentürer’in açılış konuşması ile başladı. Şentürer, panelde mimari proje elde etme süreçleri, ofislerin yaklaşımları, kendi tasarım yaklaşımı ve tasarım pratikleri üzerine tartışmalar yapılacağını açıklayan kısa bir sunuş yaptı.

İlk konuşmacı Nevzat Sayın, mimarlık mesleğinde ilk deneyimlerini Cengiz Bektaş’ın yanında usta çırak ilişkisi içinde 4 yıl çalışarak edindiğini söyledi. Bu çalışma biçiminde tasarım sürecinin tekil olduğunu, bunun bürodaki herkesle paylaşıldıktan sonra gerçek uygulanabilir bir proje için çalışma sürecinin başladığını ifade etti. Sayın, bugüne kadar böyle işleyen proje üretim sürecini bugün değiştirdiğini, proje gelir gelmez ofisle paylaştığını açıklayarak, “Konuşa konuşa herkesin aktif olarak işin içinde olduğu ama benim tabii ki ağırlığımın olduğu bir tasarım süreci yaşıyoruz” dedi.

Dürrin Süer ise kendi ofisindeki kurguyu şöyle açıkladı “Bizde de 25 yıldır süren mimarlık ortamı var, küçük ekibiz. 2 kişi sürekli var olan kurucu mimar”. Süer, günümüzde mimarlığa bakış açısında değişiklikler olduğunu ifade ederek, önceden işe başlarken tasarımla ilgili değil, niceliksel şeylerin ön planda olduğunu ancak şimdi işverenlerin değişik tasarımlar beklediğini ifade etti. Başlangıçta, bu bakış açısını aşarak daha özgün bir çalışma yapma mücadelesi vermek zorundayken bugün, işverenlerin tasarımlarını gerçekleştirme fırsatı bulduklarını dile getirdi.

Cem İlhan da mesleki deneyimlerini paylaştığı konuşmasına, bir usta ile çalışma şansı olmadığını söyleyerek başladı. İki kişilik ekibiyle kendisini doğrudan yarışmaların içinde bulduğunu ve ilk yarışmalarında birinci olduklarını söyleyen İlhan, iyi sonuçlar aldıkça motive olduklarını belirtti. Cem İlhan, yarışma için proje yapmanın, piyasanın sıkıntılarını çekmeden, kurumsal müşterilerin net tarif edilmiş isteklerine çözümler bulmak olmadığını belirtirken, “Fakat 10 sene sonra işler değişti. Çünkü o zamana kadar kazandığımız hiçbir proje yapılmamıştı ama o sene yarışmayı açan ODTÜ’nün o binayı yapacağı tuttu”dedi. İlhan sözlerini şöyle bitirdi: “ODTÜ ile sözleşme imzaladık, binalar inşa edilmeye başlandı. Uygulanmış tek yarışma projesi oldu ama ofisin de yapısı değişti. Önce 4, sonra 6, sonra 8 kişi olduk. Sonra başka yapılar ortaya çıkmaya başladı. Ekibe yeni insanlar katılınca özgürlük alanımız daraldı.”

Sevince Bayrak ise çok kısa meslek pratiğinin olduğunu söyleyerek Orhan Pamuk’un tanımlamalarıyla saf romancının algıladığı dünya ile gerçek dünya arasında çok fazla farklılık olmadığını düşündüğünü, düşünceli romancının ise bundan her zaman şüphe duyduğunu dile getirdi.



İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimari Tasarım öğretim üyesi Hüseyin Kahvecioğlu, içinde bulunduğumuz dönemin Türkiye’de taşların yerinden oynadığı dönem olduğunu belirterek mimarlık meslek alanını da derinden etkilediğini söyledi. Bugün yatırımcı ve girişimci, sermaye ve bunların ürünü olan yapılarda çok ciddi ölçek atlaması olduğunu söyleyen Kahvecioğlu, şehirleri bunun belirlediğini dile getirdi. “Biz mimarlığı düşünsel entelektüel bir aktivite alanı olarak gördük, buna inandık, tasarıma böyle yaklaşırdık. Bu eski bir paradigma oldu. Yeni paradigma artık malzeme ve teknolojiyi kullanan genel geçer yapılar yapmak oldu” diyen Kahvecioğlu, hızlı üretim dinamiklerinin dünyanın her yerinde birbirini tekrar eden binalar ortaya çıktığını ifade etti. Kahvecioğlu; “Mimarın durumu ne diye bakarsak mimarlar kendi şartlandıkları ve donanım kazandıkları şeyler bir tarafa, karşılaştıkları realite bir tarafa. İkisi başka kanallarda ilerliyor.” diyerek herkesin bir pozisyon alma durumunda kaldığını dolayısıyla bir kısmın mimarlık üretiminin dışında kaldığını bir kısmın ise bu duruma çabuk adapte olduğunu ifade etti. Herkesin gönlünde entelektüel pozisyonda durmak olduğunu ama gerçek uygulamalar yapma isteğinin de olduğunu söyleyen Kahvecioğlu sözlerine “Aynı anda çift gerçekliği yaşama durumundan dolayı şizofrenik bir durum var” şeklinde son verdi.

Şengül Öymen Gür, değişen paradigmalara vurgu yapacağını söylediği konuşmasında mimarlık öğrencileri için geleceğin mimarlığının afetler, enerji krizleri, ekolojik dengesizlik nedeniyle çok zor olduğunu dile getirdi. Önceki konşmalarda sözü geçen usta çırak ilişkisinin değiştiğini, artık eğitimde öğrencinin eğitmen ile de çok fazla görüşemediğini belirten Öymen, “İzohipslerle oynayarak olmadık formlarda tasarım yapmak ekolojikmiş gibi algılanmaya başlandı. Böyle olunca da merdiveni, servisleri çözülmemiş bulut gibi havada uçan binalar çiziliyor. Benim tavsiyem, önce temel şeylerin öğrenilmesi.” dedi.

Konuşmaların ardından tüm konuklar öğrencilerin sorularını cevapladı.

Fotoğraflar: Mehmet Tan

Etiketler

1 Yorum

  • meltem-cavdar says:

    Bence Hüseyin Kahvecioğlu, hızlı üretim büyük projeler Türkiye’sinde duruma çabuk uyum sağlayan mimarlar ile kendi pozisyonunu iyi tarifledi. Söylenmesi gerekenleri az bile söyledi. Ama keşke her akademisyen bu süreçte kirlenmemiş bölgede kalabiliyor, entelektüel pozisyonlarını koruyabiliyor diyebilseydik. Ne yazık ki Emek Sineması’nın yıkımına da İTÜ’den onay çıkabiliyor.

Bir yanıt yazın