Sultanahmet Meydanından Taksim’e 100 Yıldır Değişmeyen Yönetim Tarzı

Geçtiğimiz günlerde Taksim Meydanının yayalaştırılması ile ilgili plan Belediye Meclisinden geçerek onaylandı.

Ancak hiçbir sivil toplum kuruluşunun ya da meslek birliğinin görüşü alınmadan onaylanan bu plan, doğal olarak tepkileri de beraberinde getirdi. Belediye tarafından onaylanan planın üç boyutlu çizimlerinden Taksim Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilerek AVM olarak hizmete gireceği müjdesini alıyoruz! Adeta bir granit denizini andıran ve etrafta hiçbir peyzaj düzenlemesi görünmeyen projede kışlanın avlusuna denk gelen Gezi Parkı ise AVM avlusu olarak gözüküyor. Dolayısıyla, daha çok “bir kısım halka” açık olacak. Bu durum “Ahali plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor” manşetini hatırlatıyorsa da, belediyeciliği AVM, Butik Otel, Meydan- Cadde açma üçgenine sıkıştıran zihniyetin bir yansıması.

Ancak bu zihniyet yeni değil. Günümüzden tam yüzyıl önce İttihat ve Terakki devrinin Şehremini Cemil Topuzlu Paşa da bugün hala tartışılan bir kararla Sultanahmet Meydanı’ndaki tarihi Türk mahallesini kaldırarak bugünkü meydanı açmış, bunu da çok büyük bir “hizmet” olarak yansıtmıştır. Oysa yıkılan Türk mahallesinin bakiyesi olan Soğukçeşme Sokağı’nı hayran hayran gezenler, bu sokağa yeniden can veren Çelik Gülersoy’u sevgiyle yad ederler. Cemil Topuzlu ise sadece Kadıköy’de bir bulvar adresidir.

Cemil Topuzlu “Avrupa görmüş” bir Osmanlı münevveri olarak, oralarda gezip dolaştığı meydanları ve bulvarları çok beğenmiş, “neden bizde meydan yok” diyerek, medeniyeti meydan ve bulvar açmak olarak algılamıştır. Tıpkı Süleyman Demirel’in Colorado Nehri üzerindeki Boulder Barajı’nı 3 gün boyunca hayranlıkla seyredip, ülkeye döndüğünde ilk iş dağı taşı barajla doldurması gibi. Topuzlu Paşa ise ilk iş Üsküdar’da Doğancılar Parkı, Fatih’te Hava Şehitleri Parkı gibi parklar açmıştır. Ancak onun en büyük ideali, yüzyıllar içinde kendine ait bir doku oluşturmuş, İstanbul’un kadim merkezi Sultanahmet ve Ayasofya civarını “temizleyerek” bir meydan açmak düşüncesi olmuştur. Tam da bu sırada meşhur İshakpaşa Yangını çıkmış, ancak yangına yeterince müdahale edilemediği için yangın Sultanahmet Meydanı’ndaki tarihi mahalleye de sıçramış ve mahalle yanarak kül olmuştur. Cemil Paşa bu yangına kasten müdahale etmemekle itham edilmiştir. Kendisi yazdığı anılarında bu iddiaya şöyle cevap veriyor: “Ayasofya ve Sultanahmet camilerinin arasında bulunan yangın yerlerini istimlak ettim. Buradaki kocaman mahalle iki camiyi kapatıyordu. Hatta benim yangını söndürtmediğim rivayetleri bile çıkarıldı! Halbuki bu yalandır. Yalnız yandıktan sonra sevindiğimi söyleyeceğim. Oralarda yeniden inşaata müsaade etmedim” Paşa yangına hiç üzülmüşe benzemiyor, aksine sevinmiş. Bu arada Balkan Harbi’nin yaşandığını ve İstanbul’a trenlerle harpten kaçan yüzbinlerce kişinin sığındığını ve çok ciddi konut sıkıntısının yaşandığını not edelim.,

Ancak paşanın bir de sıkıntısı vardır. Meydanın tam ortasında bir hamam! Üstelik İmparatorluk topraklarındaki en büyük hamam. Üstelik Sinan’ın eseri! Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan tarafından yaptırılmış Haseki Hürrem Hamamı. Paşa burayı da yıkmayı çok arzular, ancak muvaffak olamaz. Anılarında bu duruma şöyle hayıflanıyor: “Bütün arsaları, bugün meydanda gördüğünüz hamam da dahil olmak üzere istimlak ettim. Oraya mimari estetikten uzak, biçimsiz bir adi bahçe değil, Paris’teki “Plas dö la Konkort” gibi ortasında muazzam bir abide bulunan asfalt bir meydan yapmak istiyordum. Projeler hazırlattım, bunu Avrupa’da mimar ve şehircilik mütehassısları arasında müsabakaya koydum. Fakat Muhafaza-i Asar-ı Atika Cemiyeti başında eski sadrazam Sait Paşa olduğu halde arzuma muhalefet etti” Paşa hamamı yıkamadığı için pek yeislenmiş, içinde ukde kalmış!


Tarlabaşı, İstiklal Caddesi ve nihayet Taksim’deki kentsel dönüşüm projelerinin temel açmazı budur. Kimseye danışmadan alınan kararlar gelecek kuşakların sosyal hayatını, yaşam tarzını etkiliyor, yöndendiriyor. Paris’in asfaltlı meydanlarına hayran olan zihniyet o meydanları oluşturan mimari dokuyu, o dokuyu oluşturan yaşam kültürünü görmezden geliyor. Yoksulları kovalayıp AVM tapınakları dizerek şehri dizayn ederseniz 50 yıllık periyotlar halinde kompartımanlaşmış, birbirine yabancılaşmış nesiller yetiştirirsiniz. Ziya Gökalp’in deyimiyle “kaideci fakat an’anesiz bir toplum” oluruz.

Taksimdeki kentsel dönüşüm sürecine muhalefet edenler sürecin içine toplumun tüm kesimlerinin dahil edilerek kararlar alınmasını istiyorlar ve henüz onlara kulak veren olmadı. 1912’de İttihatçıların şehircilik anlayışı 100 yıldır çok da değişmemiş anlaşılan…


Etiketler

Bir yanıt yazın