Şehir ve TOKİ

Gecekondu denen şeyi nasıl bilirsiniz? Ben şöyle bir şey öğrenmiştim:

Adam köyden çıkıyor, şehrin kıyısındaki kamu arazilerini işgal ediyor, işgal ettiği yere sağdan soldan bedavaya edindiği malzemeyle bir şeyler dikiyor, sonra da kamu hizmetlerinin ayağına gelmesini talep ediyordu. Güzide medyamızın bize sunduğu fotoğraf buydu.

Yaşım kemale erdikten sonra öğrenebildim, gecekondu sahiplerinin arsalar için birilerine ciddi bedeller ödediğini. Hazine arazilerini kendilerince kesip biçip onlara satanların, aynı zamanda inşaat için ihtiyaç duydukları malzemeyi de gecekonduculara bedeli mukabilinde sağladığını. Filan.

Bir dönem Türkiye’nin muhtemelen en ciddi problemi, en çok ciddiye alınması gereken sosyal ve iktisadi meselesi gecekondulaşma idi. Biz, şimdiki gibi, manasız meselelerle uğraşıyorduk. Mesela, bildiğim kadarıyla, üniversitelerimizin hiçbir bölümünde konuyla ilgili ciddi bir araştırma veya tez çalışması yapılmış değildi o dönemlerde. Gecekonduları yapıp duranları yargılamış, mahkum etmiş, defteri kapatmıştık. Mimarlar Odası filan gibi kuruluşlar, artık, memleketi -hatta dünyayı- kurtarmak gibi daha vizyoner projelerle iştigal edebilirlerdi.

Eğer medya ve üniversiteler daha hassas, gerçeğe daha yakın bir fotoğraf çekebilmiş olsaydı, her şey başka türlü olabilirdi. Köyde kendisine yer kalmadığını hissetmiş, çocuklarını şehirde -yani daha iyi eğitim imkanları sağlayan yerde- yetiştirme ümidi taşıyan insanların, büyük bedelleri ve çileleri göze alarak şehre geliyor oldukları biliniyor olsaydı…

Ne değişebilirdi? Mesela gecekondu mafyasının bedelsiz özelleştirdiği hazine arazilerini, o araziler için ciddi bedeller ödeyen nihai sahiplerine devlet satabilirdi. Mafyanın cebine giden kaynaklar hazineye aktarılabilir, o kaynaklarla şehre yerleşmeye çalışanlar kredilendirilir, daha makul bir şehir dokusunun oluşması sağlanabilirdi. Eğer medya ve üniversite işini yapsaydı… Yapmadılar. ‘Gelmesinler kardeşim’ dediler, öyle dedikleri için gelinmeyeceğini varsaydılar, gelinmemiş olmasını temenni ettiler ve kendi manasız gündemlerine döndüler.

Neden sonra Özal, TOKİ’yi kurdu. Liberalliğin şampiyonu rahmetli Özal, memleket tarihinin belki de en liberal hareketi olan gecekondulaşma marifetiyle şehirlileşme sürecine, merkezi ve devletçi bir deli gömleği giydirdi. Herkes pek memnun oldu. Muhtemelen gecekondu mafyaları da çok memnun olmuştur. Ne bileyim, biriktirdikleri sermaye ile sistemin bir yerlerine entegre olmuşlar, meşruiyet kazanmışlar, aynı manasız işlerini bu defa devlet çatısı altında sürdürmüşlerdir.

Liberalliğin şampiyonluğunu Özal’ın elinden almaya pek teşne görünen Erdoğan, herhalde, herkesten çok memnun oldu. Muhtemelen MİT’ten filan daha çok sevdi TOKİ’yi. Başka her şeyden çok ona mesai harcadı, orasını burasını düzeltip işlek bir enstrüman haline getirmek için pek uğraştı. Devlet denince tüyleri diken diken olan borazanlarının hepsi de pek sevdiler TOKİ’yi. Her şey muntazam olsun isteyen CHP ve MHP gibi hasımları, zaten, TOKİ’nin temsil ettiği zihniyete itiraz edebilecek kavramsal haritaya, zihinsel koda hiç sahip olmamışlardı.

Neticede köpeksiz köyde değneksiz gezme lüksüne sahip oldu Erdoğan. Kendi elleriyle besleyip büyüttü TOKİ’sini. Şimdi, anlaşıldığı kadarıyla, TOKİ ve işbirlikçilerinden mamul devlet çetesinin cesameti çok büyüdü. Ufak tefek yemlerle doymayacak kadar çok büyüdü. Şehirleri bütün halinde yutmadan doymayacak kadar…

Şehirler mühim şeyler. Uğraştığımız, mesai harcadığımız diğer her şeyden çok daha mühim şeyler. Can çekişiyorlar, acil yardıma ihtiyaçları var, hiç itirazım yok. Ancak bu kafayla, bu organizasyon mantığıyla, bu dünya kavrayışıyla şehirlere yapılacak her müdahale, onların ömürlerini biraz daha kısaltacak.
Bu konuda söylenecek çok laf var. Aslında bir yazı dizisi olacak kadar çok laf. Yerim elverdiğince söylemeye çalışacağım.

Etiketler

Bir yanıt yazın