Sanatın Kamusal Alanla İmtihanı

"Anne be barbar mıyım?" başlığını taşıyan 13. İstanbul Bienali 14 Eylül Cumartesi günü kapılarını törensiz, davetsiz ve ücretsiz bir şekilde açtı.

20 Ekim Pazar akşamı kapanacak o kapılar ardında 88 sanatçı ve sanatçı grubunun kamusal alan fikri etrafında şekillenen işleri yer alıyor.

Şair Lale Müldür’ün aynı isimli kitabından ödünç alınan “Anne, ben barbar mıyım?” başlığıyla yola çıkan 13. İstanbul Bienali’nin odağında kamusal alan fikri var. Özellikle İstanbul’da telaş içinde yaşanan kentsel dönüşüme farklı bir gözle bakmayı vaat eden bu odak; kenti doğrudan kullananları anlamak için yeni diller öğrenmeyi salık veriyor. Küratör Fulya Erdemci’ye göre bunun en iyi yolu; sergileri Taksim Meydanı, Tarlabaşı Bulvarı ve Sulukule Mahallesi gibi bizzat kentsel dönüşüme maruz kalan kamusal alanlarda açmaktı aslında ama… Gezi süreciyle birlikte o yoldan çok sular akınca; Erdemci, siyasi bir jest yaparak bu mekânlardan çekilme kararı aldı. Böylece kaybedilen kamusallık da, bienalin ücretsiz olmasıyla telafi edildi.

Bu ulaşıma aracılık edecek mekânlar başta Tophane’deki Antrepo no.3 olmak üzere Karaköy’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, İstiklal Caddesi üzerindeki ARTER ve SALT Beyoğlu ile İMÇ 5. Blok’taki 5533.

BİTKİLERİN SESİNİ DİNLE!

Şehirlerin kendilerine ait ritimlerinin iktidar müdahaleleriyle değişemeyeceğine vurgu yapan eserlerin ağırlıkta olduğu Antrepo no.3’te dikkat çeken ilk çalışma Meksika doğumlu Jorge Mendez Blake’in ‘Şato’ isimli 25 metrelik duvarı. Hiçbir birleştirici maddesi olmayan duvarın yapısını Franz Kafka’nın ‘Şato’ isimli kitabı bozuyor. Benzer bir şekilde İspanyol sanatçı Maider Lopez de Karaköy’deki trafiği farklı noktalardan kaydedip ‘Yollar Açmak’ başlıklı bir video hazırlamış ki… Orada da insanlar karşıdan karşıya geçmekte zorlandıklarında kolektif yöntemlere başvurarak tek başına aşamadıkları engelleri birlikte aşıyorlar. Mekânın dikkat çeken bir diğer işi ise Endonezyalı HONF Vakfı’nın bitkiler arasındaki iletişimi görünür kıldığı yerleştirme. Kendi ürettikleri bir alet yardımıyla canlı formlardaki hayat parametrelerini ölçen ekip, bu aleti kablolarla bitkilere bağlamış. Bitkilerin topraklarındaki ve köklerindeki nemlilik oranını sese dönüştüren alet çalışmaya başladığında bitkilerin iletişim kurdukları dil duyulabiliyor. Ekip bu yolla yakın bir zamanda tüm diğer canlıların yani ‘öteki’lerin yani barbarların yani tüm dünyanın sesini duymayı ümit ediyor.

Mekânda İstanbul’un bir parçasının -Sulukule- sesini duyan ve duyuran bir çalışma var ki Gezi’den çok önce, taa kışın yapılmasına rağmen olacakları önceden bilmiş sanki. Halil Altındere’nin Fuat’tan destek alarak çektiği videonun adı ‘Harikalar Diyarı’. Mahalleye dikilen TOKİ evlerine karşı bir hip-hop isyanı barındıran videonun sözleri Sulukuleli Tahribad-ı İsyan grubuna ait.

OTURUN, BİR GÜNLÜK OKUYUN!

Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nun en kapsamlı projesi İnci Eviner’den. Otonom bir kampüs alanı gibi işleyen ‘Ortak Eylem Aygıtı: Bir Etüt’ isimli projede öğrenciler kendi kendilerine çalışıyor; heykelden tiyatroya çeşit çeşit sanatsal faaliyetlerde bulunuyor. İzleyicilerden de adı üzerinde onları izlemesi bekleniyor. Mekânın en çarpıcı çalışması katlar arasındaki merdiven boşluklarında yer alan fotoğraflar. Çinli sanatçı Wang Qingsong’un eğitim, özellikle de dil öğrenme sisteminin anlamsızlığını gözler önüne seren fotoğrafları herhangi bir açıklamaya ihtiyaç duymuyor.

İzleyici açısından deneyime en açık çalışma ise Elmgreen ve Dragset ikilisinin canlı canlı yazdırdığı günlükler. Çalışma, birkaç delikanlının loş bir sınıfta o günlerini, belki de dünlerini o anda bizzat yazmalarından ibaret. Mekândaki bir diğer günlük de Sulukule Platformu’na ait. Zamanı geriye sararak yıkım sürecini ve verilen mücadeleyi bir kez daha topluca anlatan platform tek bir soru soruyor: ‘Sulukule’nin adını değiştirebilecekler mi?’

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN İZLERİ İMÇ’DE

İstiklal Caddesi’ndeki ARTER’e gelenleri Jim Durham’ın ‘Kapıcı’ isimli yerleştirmesi, onun çaprazındaki SALT Beyoğlu’nda Halil Altındere’nin balmumundan yaptığı güvenlik görevlisi heykeli karşılıyor. İMÇ 5. Blok’ta bulunan 5533’te ise tek bir proje var: Maxime Hourani’nin İstanbul’un kentsel dönüşüme maruz kalan uzak bölgelerine yaptığı ziyaretlerin ardından gerçekleştirdiği atölye çalışmaları.

İKSV’nin Koç Holding sponsorluğunda düzenlediği 13. İstanbul Bienali’nin bütün mekânlarını tek bir seferde gezmek mümkün değil. Çeşitli rotalar belirleyip parçalara bölmek kesinlikle gerekli. Birazcık da olsa heveslenmek içinse Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’ndan başlamak en iyisi. Bienalin kamusal alanla imtihanının sonuçlarına gelince… Herhangi bir bağımsız sergiden hallice ama hayatın ve Gezi’nin çok gerisinde. Her türlü ayrıntılı bilgi için: 13b.iksv.org

Etiketler

Bir yanıt yazın