Ölüm Mimarlığı

Mimarlık, yaşayanlarla anılır; yaşananlar için tasarlanır. Peki ya ölümler ve mimarlığı?

Mezarlar, mezarlıklar, anıt mezarlar… Yapı tipolojisinde bile kendine zar zor yer bulan bu mimarlık pratiği kendini en çok anıt mezarlarda gösterebiliyorken, bir bedenin temsiliyetini, bir mekanı tarif etmesine rağmen mimarlara bırakılmayan bir konu olma özelliğini de koruyor. 

Ölüm mimarlığı diye adlandırabileceğimiz mekanlar aslında sadece kişiye / ölüye atfedilen bir arazi payından ve bu arazinin yapılaşmasından da oluşmuyor. Defin öncesi ve sonrası törenlerin ya da ziyaret esnasında biraraya gelen sevenlerinin huzurlu birlikte vakit geçirebilecekleri, farklı işlevler barındıran ek yapılar, düzenlemeler gerektiyor.  

Ki, zamanında Almanya’da Martenson ve Nagel Theissen Architects tarafından tasarlanan Cenaze Pavyonu tam da bu işlevleri barındırıyor mesela. Ya da Avusturya’da tasarlanan Müslüman Mezarlığı dua odalarının yanı sıra abdest alanları ile de bir mezarlığın sahip olabileceği mekanlara bir örnek olarak gösterilebilir. Mezarlıklarda konumlandırılmaya başlanan kafelere değinmiyorum bile. Türkiye örneğinde, bu bahsedilen mimari problemler genelde yakın camiler ile çözülürken yetersiz kaldığı birçok farklı alan da görmezden geliniyor.


Cenaze Pavyonu

Bir diğer konu olan, her toplumun mimari bir problem olarak ele aldığı anıt mezarlar ise, yapıldığı dönemleri esas alırken, kişilerin ya da olayların unutlmamasını sağlayacak şekillerde belleklerde yer edinecek boyutlarda ve formlarda tasarlanıyorlar. 


Mısır Piramitleri

Peki geleceğin mezarları, mezarlıkları ve anıt mezarları nasıl görünecek? Bu soru, Bompas & Parr’ın Sir John Soane Müzesi bodrum katındaki Set lahitini ziyaretinden sonra ortaya atıldı. Milattan önce 1370 yılına ait bir ölüme adanan bu anıttan ilham alan ikili, tasarımcıları bu lahitin çağdaş yorumlarını oluşturmak için çağırdı ve bir mezar tasarımı yarışması açtı. Sonuç olarak, en iyi 10 projenin maketleri yapıldı.

Sebastian Bergne’in kazanan tasarımı “Tomb of the Past / Geçmişin Mezarı”, bir kolonun “geçmiş ile gelecek arasında bir kapı görevi” gören kemere evrilmesini konu ediniyor. Deathlab/Latent’in “Constellation Park / Takımyıldız Parkı” projesi her sene 5400 kişinin anıldığı asma bir anıt taşını ön plana çıkarırken, Shaun Clarkson kendi bedeninin cam heykelinin, bir barın ve bakırdan bir lahitin bulunduğu kendi anıt mezarını tasarladı. Ben Allen ise medya bombardımanının öncesini kutlayan “Memorial to Lost Concentration / Kaybolan Konsantrasyon için Anıt” projesiyle listeye girdi.

Sergide, maketlerin yanı sıra, 100 katılımcının çizimlerini de görmek mümkün. Bompass & Parr’ın ortaklarından Harry Parr yarışmadan şöyle bahsediyor: “Yarışmaya katılım sayısıyla şaşkına döndük. Teslimlerin kalitesi gösteriyor ki; ölümün mimarisi tasarımın ihmal edilmiş ve az araştırılmış bir konusu ama canlanması için artık olgun. Anıt mezarlar; alıştığımız, binalardaki insan etkileşimini ortadan kaldıran ve her zamanki kuralları görmezden gelmemizi sağlayan çok ilginç bir mimari konu. 

Bu yarışma sonucunda birincilik kazanan Bergne’in projesi, kireçtaşından üretilecek ve Londra Mezarlığı’nda yer alacak.

Yarışmalar muhtemeldir ki mimarların çok da deneyim sahibi olmadıkları bu ölüm mekanında yer almalarını ve kamusal bir alan değilmiş gibi dışlanan ama özel de sayılmayan bu mekanların tanımının doğru yapılmasını sağlayacak önemli araçlardan biri.


Rauf Denktaş Anıt Mezarı ve Müzesi Yarışması 2. Ödülü


Kemal Kurdaş Anıt Mezar Yarışması Uygulama Projesi

İster “kendi mezarımızı kendimiz tasarlayalım“, ister Rauf Denktaş‘ın, Kemal Kurdaş‘ın anıt mezarlarını hayal edelim; mekan ne yazık ki daima yaşayanların. Ölülerin mekanları da yaşayanların ölüleriyle buluştukları alanlar. Hatırlamayı ve hatırlanmayı mimarlık sağlıyor, o zaman en iyi hatırlatacaklar da biz olmalıyız belki de.

Etiketler

1 Yorum

  • mithat-incitas says:

    mimarlik dogmamis olaylarin tarifidir bence.gerceklesmemis olaylarin yasanma tarzi,dogmamis hayatlarin tevelludu,yasanmamis anilarin anisi olmasi gerek mimarlik.
    olumlerin yasanmamis bir gercek gibi sayilmasiysa mimarlik gucunun nekadar bu konuda basarili olabilecegini gosterir haliyle.
    ayrica,olumlerin yeni bir yasanisi temsil etmesi ve yeni bir alemde yasamaya baslanisi en guzel gostere bilecek sanat olabilir mimarlik.
    olum mimarligi demeyelimde,hayat degisimi gibi tarzlar kullanirsak yeni bir dal olusur mimarlik konusunda,bence tabi !
    saygilarla.mithat

Bir yanıt yazın