Neden “Mimarlığın Ölümü” Kötü Bir Şey Olmayabilir?

John Cary'nin Good.is'te yayınlanan yazısında mimarlığın yokoluşu hakkındaki görüşlerini şu şekilde anlatıyor:

Son birkaç yıl mimarlara çok da yaramadı. Bir zamanlar patlama yaşayan inşaat sektörü, ekonomik kriz ve seri konut üretimi sebebiyle durma noktasına geldi. Eğer son birkaç yıl için sert diyeceksek, daha önceki yıllar medyanın mesleğin ölümü konusundaki tahminleri gibi düpedüz vahşi oldu.

Washington Post gazetesi Ocak ayında “Yeni çalışmalar mimarlığın ve sanatın işsizliğe boyun eğdiğini söylüyor” manşetini attı. Census Bureau’nın 2009 ve 2010 datalarına dayanarak yapılan Georgetown Üniversitesi’nin çalışmaları mimarlıktan mezun olanların %14’nün işsiz olduğunu gösteriyor. Şüphe edenler rakamları araştırabilir ama zarar çoktan ortaya kondu.

Scott Timberg Şubat ayında yayınlanan “Mimarlığın Çöküşü” başlıklı makalesinde mesleğin piyasa ve ekonomik koşullar karşısındaki durumunu değerlendirdi. Timberg “öncelikle gelişmekte olan bu mesleğin iyi eğitim ve meslek etiği gerektirmesi, geniş bir alanda hizmet vermesi (halk kütüphanesinden, %1 için konak üretecek kadar) durumu tehlikede” şeklinde yazdı.

Hala mesleğini romantikleştiren bir asil, sözde kamu sağlığını, refahını ve güvenliğini koruyan birisi, nasıl bu kadar uzak kalır? Sayısız sebeplerim arasında bir yüzyıla ceza kesen bir ilacın, hedefi geleneksel tıptan ziyade sağlık endişesi taşıyan bir yaklaşımla, politikaya ve geniş çaplı bir halk katılımı sağlamaya odaklanmış bir şekilde kamu sağlığı alanında kullanılması benzetmesi var. Kamu sağlığı, şu meşhur %1’e hitap eden mimarlara nazaran insanlığın yaşamını iyileştiren mimarlar için yaşanabilir bir model sağlayabilir.

Hem toplum algısı hem de alanı içeresindeki fırsatlar açısından daha zarar verici olanı, mimarlığın ayrıcalıklı azınlık için mevcut olması. Mimarlık uzun zamandır kendi elitizmiyle savaş halinde, hatta mimarlık ve iyi tasarımın halkın seçilmiş kesimi için olduğuna dair tahminler üzerine kitaplar yazıldı, konferanslar düzenlendi, müzelerde sergiler düzenlendi. Oysa ki mimarlık etrafımızda bir çevre yaratarak kişileri şekillendirdikçe yaşam kalitemizi de pekiştirecektir. Filozog Alan de Botton’un da söylediği üzere “mimarlığa inancın önemi, iyi ya da kötü farklı yerdeki farklı insanlar kavramı üzerine kuruludur ve mimarlığın görevi idealimizde olduğumuz kişiler için yaşanabilir bir ortam kurmaktır.”

Kamu sağlığının tıbba yaptığı gibi, tarih boyunca kendi çevresini şekillendirmede marjinalize edilmiş ve güçsüzleştirilmiş %99’luk kesim için gelişmekte olan kamu yararı mimarlık sayesinde yeni teklifler sunar. Mimarlık ilişkide olduğu peyzaj mimarlığı, şehir planlama, çevre psikolojisi gibi alanlarla alakasını keserse, kamu yararı da bu alanları toplum yararına barıştırma peşine düşer.

Jane Jacobs’un The Death&Life of Great American Cities adlı kitabında yazdığı gibi “Şehirler herkes için bir şey sağlama yeteneğine sahiptir, sadece her şey herkes için yaratıldığı müddetçe.” Ne var ki mimarlık kamu yararından ziyade özel çıkarlar tarafından yönlendirilir. Bu durum mimarların kendileri geliştirmek için çıkarcı girişimler beklemelerini, dünyayı geliştirmeye yeğlemeleriyle şiddetlenir.

Kamu yararının mimarlığın sürdürülebilir olmayan yollarına meydan okuyan reddinde on yıllara gelindi. Düzinelerce kar amacı gütmeyen tasarımların görülebilir bir şekilde ortaya çıkışıyla da bu durumu anlayabiliriz. Ne var ki bu tür girişimler, klasik mimarı formlarda olduğu gibi vakıflar ya da hayırsever kişilerce desteklenen, düşük ücretli çalışmalara güvenir. Sıkı itiraf şudur ki mimarlık, kısıtlı yenilik anlayışı, toplumsal etki ve ölçek bakımından verimsizlik ve kolay savunulamayacak şekilde riske atılmış olur. Dolayısıyla, problemleri çözme mücadelesi verirken-potansiyelleri olsa da- bu çabaları, büyük ve birbirine bağlı nedenlerden ötürü küçük kalır.

Bir buçuk yüzyılın ardından, mimarlığın kaderi mühürlü olsa da gelişen kamu yararı, kendi kendini idame eden, dünyada somut bir iz bırakacak olan bir mesleği ayakta tutmanın eşiğinde. Bu durum devlet kurumlarının, vakıfların, profesyonel tasarımcıların, halkın (biliyor olsunlar ya da olmasınlar) beklediği bir an. Haliyle haydi çalışmaya gidelim.

Etiketler

Bir yanıt yazın