Mekan mı Kültürden Çıkar Yoksa Kültür mü Mekandan?

2001'den beri her 2 yılda bir düzenlenen Uluslararası Kültür Araştırmaları Sempozyumu'nun 6.sı, "Mekan ve Kültür" teması ile Kadir Has Üniversitesi ve Türkiye Kültür Araştırmaları Derneği ortaklığında Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü'nde düzenlendi.


Kadir Has Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Zuhal Ulusoy ve Kadir Has Üniversitesi Rektörü Mustafa Aydın açılış konuşmalarını gerçekleştirirken

8-10 Eylül tarihlerinde 3 gün boyunca sürecek ve Türkiye’de mekân ve kültür alanında yaptıkları çalışmalarla tanınan birçok araştırmacı ve akademisyenin yanı sıra, antropoloji, kültürel coğrafya ve sosyoloji gibi disiplinlerde mekân çalışmalarının yönünü belirleyen Edward Soja, Setha Low, Ayşe Öncü gibi önemli akademisyenler ile yazar Mıgırdiç Margosyan’ı konuşmacı olarak ağırlayacak sempozyum, 8 Eylül Perşembe günü, birbirinden ilginç ve önemli oturumlarla başladı.

Kadir Has Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Zuhal Ulusoy, Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Emine Onaran İncirlioğlu, Kültür Araştırmaları Derneği Başkanı Gönül Pultar ve Kadir Has Üniversitesi Rektörü Mustafa Aydın’ın açılış konuşmaları ile başlayan sempozyumun ilk konuşmacısı New York City Üniversitesi’nden Prof. Setha Low oldu. “Kültürü Mekansallaştırmak, Mekanı Kültürelleştirmek” başlıklı konuşmasında Türkiye’de de gündem de olan kapalı siteler, kamusal alan gibi konulara yer veren Low, geçmişten bugüne gerçekleştirdiği araştırmalarından örnekler sundu. Bugün Amerika’daki en büyük sorunlardan birinin sosyal ayrışma ve güvenlik olduğunu söyleyen Low, bu dönemde kapalı sitelere artan ilgiye değindi. İnsanların çoğunlukla güvenlikli bir mekan arayışında sığındıkları kapalı sitelerin giderek dışlanma ve ayrışma olgularını tetiklediğini dile getiren Low, bu süreçte gerçekleşen ötekileştirmeye ve kendi gibi olmayandan korkan bir toplumun oluştuğuna vurgu yaptı ve insanların güvenlik nedeniyle bir araya toplanma güdüsünün aslında sosyal bağlara darbe vurduğunu söyledi.


Prof. Setha Low (solda) konuşmasını gerçekleştirken

Günümüzde mekansallaşmayan olgu olmadığını söyleyen Low, kültürün mekan oluşturma ve mekanı dönüştürmedeki etkisi üzerine konuşmasını sürdürdü. Mekanın insanların gündelik aktiviteleri ile oluştuğunu dile getiren Low, New York City’de araştırma yaptığı Moore Street Market örneği üzerinden konuyu derinleştirdi. Latin Amerikalı göçmenlerin mekanı olarak ortaya çıkan Moore Street Market’ın tamamiyle Latin kültürüne, aile yapısına ve ilişkilerine göre şekillendiğini vurguladı. Daha pek çok örnekle konuşmasını zenginleştiren Setha Low’in sunuşu, tartışmanın açılması ile son buldu.

Kentsel Dönüşüm Değil Rantsal Dönüşüm!
Sempozyum süresince aynı saatte farklı temaları işleyen oturumların gerçekleşmesi bir yandan çeşitliliği sağlarken diğer yandan da tüm oturumların ilgi çekici olması karar vermeyi biraz zorlaştırsa da biz, ilk oturumların arasından, bugün Türkiye’nin gündemindeki konulardan biri olan “Kentsel Dönüşüm” başlıklı oturumu izlemeye karar verdik. Mimar Burçin Altınsoy Özgüner’in oturum başkanlığını üstlendiği panelin konuşmacıları Bilkent Üniversitesi’nden Tahire Erman, BM-Habitat AGFE ve Sulukule Platformu’ndan Cihan Uzunçarşılı Baysal ve ODTÜ’denYeliz Kahya oldu.

İlk konuşmacı olarak söz alan Tahire Erman, Ankara’da Karacaören TOKİ Konutları üzerine gerçekleştirdiği araştırmasını aktardı. Kentsel dönüşüm mağdurlarının apartman yaşamına adaptasyonunu inceleyen Erman, sosyolojik bağlama oturan çalışmasından elde ettiği bulguları dinleyiciler ile paylaştı. Bugün kentsel dönüşüme maruz kalan birçok gecekondu mahallesinin tahliyesi sonrasında sakinlerinin yerleştirildikleri apartman dairelerindeki yaşadıklarını anlatan Erman, bu kitlenin aile yapısına ve alıştıkları yaşam biçimine taban tabana zıt olarak inşa edilen konutları eleştirdi. Fiziksel olarak bu konutların yeterli bir yaşam alanı yaratmadığı üzerinde duran Erman, aynı zamanda mahalle sakinlerinin arasındaki ilişkilerin de zedelendiğini belirtti. Erman, bunun sonucunda güvensiz bir yaşama ortamı ve aslında, eskiden olduğundan daha kalitesiz bir yaşam alanı yaratıldığını ve mahalle sakinlerinin bu yaşama mahkum edildiklerini vurguladı.

Tahire Erman’dan sonra söz alan Cihan Uzunçarşılı Baysal da Ayazma Bezirganbahçe’de yürüttüğü araştırmasının sonuçlarını ve bu süreçte yaşananları aktardı. Konuyu insan hakları bağlamında değerlendiren Baysal, süreçlerin hukuki altyapısının bulunmadığının altını çizdi. Konuşmasına, yaşanan küreselleşme ve neoliberal süreçler bağlamında dünyada yaşanan değişimi anlatarak başlayan Baysal, bu süreçlerin Türkiye’deki yansıması olarak kentsel dönüşüm süreçlerini ve özelde Bezirganbahçe’de yaşanan dönüşümü aktardı. Tahire Erman’ın çalışması ile benzer bulgulara sahip olduğunu dile getiren Baysal, temelde insan hakkı ihlali olarak gördüğü kentsel dönüşüm süreçlerini kent girişimciliği olarak değerlendirdiğini söyledi.

Cihan Uzunçarşılı Baysal’dan sonra ise sözü Yeliz Kahya devraldı. Kentsel kamusal mekanın geçmişten bugüne yaşadığı değişmi irdeleyen Kahya, oldukça ilginç bir çalışma sundu. Osmanlı’dan bugüne Türkiye’de kamusal alan ve ortak yaşam kavramlarının dönüşümünü aktaran Kahya, gündelik hayat pratiklerinin değişmini ve bugün İstanbul’daki ortak mekan algısını anlattı.

“Küreselin Gelenekseli İşgali”
İkinci oturumlardan ise “Üretim Mekanları” başlıklı paneli izlemeyi seçtik. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Asuman Türkün’ün oturum başkanı olduğu panelin konuşmacıları Marmara Üniversitesi’nden Gül Özsan, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Nezihat Köşklük Kaya, Doğu Akdeniz Üniversitesinden Zehra Öngül ve Banu Tevfikler Çavuşoğlu oldu.

Panelde sözü ilk alan Esnaf-Zanaatkarlar, Semt ve Kent başlıklı çalışması ile Gül Özsan oldu. Moda semti üzerine yürüttüğü çalışmasında bir semtin sınırlarını kimlerin belirlediğini ve “modalı olmak” deyimini sorgulayan Özsan, diğer yandan kentteki esnaf kavramının dönüşümünü ve toplumsal yapı üzerindeki etkisi üzerine gerçekleştirdiği çalışmasını aktardı.

Gül Özsan’dan sonra sözü devralan Nezihat Köşklük Kaya, Denizli Buldan’da tarihi süreçte değişen dokumacılık ve buna göre biçimlenen binaları değerlendirdiği çalışmasını sundu. Geçmişte Buldan’da el dokuma tezgahlarının etrafında biçimlenen konutların bugün yeni dokuma tezgahlarına göre biçimlendiğini söyleyen Kaya, bu dönüşümleri, konut yapısının yeniden biçimlenişini mimari açıdan değerlendirdi.

Panelin son konuşmacıları olan Zehra Öngül ve Banu Tevfikler Çavuşoğlu ise Kuzey Kıbrıs’ta atölye mekanının kişiselleştirilmesi üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalarını aktardı. Atölyelerin yalnızca çalışma mekanı olarak kullanılmadığını, aynı zamanda birer buluşma mekanı ve ortak kullanım alanı olduğunu vurgulayan Öngül ve Çavuşoğlu, atölye sahiplerinin atölyelerini kendilerine has bir mekana dönüştürdüklerini ve böylece kişiselleşen mekanın atölye sahiplerine huzurlu bir çalışma ortamı sunduğunu söyledi.

1900’lerden 2000’lere İstanbul
Son oturumlarda ise “İstanbul’u Yıkarak Yapmak” başlıklı panele katıldık. Oturum başkanlığını İstanbul Teknik Üniversitesi’nden İpek Ya da Akpınar’ın yaptığı panelin konuşmacıları ODTÜ’den Cana Bilsel, mimar Burak Boysan, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Funda Uz Sönmez ve Londra City Üniversitesi’nden Özlem Ünsal oldu.

Panelin ilk konuşmacısı Canal Bilsel’di. İstanbul’un 100 yıllık yıkıp yeniden inşa etme tarihinde cumhuriyet dönemini değerlendiren Bilsel, Fransız kent plancısı Henri Prost’un İstanbul planı hakkında bilinmeyenleri anlattı. Bilsel, Haliç’teki sanayi bölgesini kaldırarak radikal bir plancı olarak tanınan Prost’un, aslında İstanbul’u modernleştirme projelerinin bir parçası olduğunu vurguladı.

Cana Bilsel’den sonra sözü devralan Burak Boysan, konuşmasını Menderes dönemi imar operasyonları üzerine gerçekleştirdi. Bugün İstanbul’daki binaların yalnızca binde 5’lik bir bölümünün 50 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu dile getiren Boysan, İstanbul’da yıkarak yapma olgusunun cazip bir faaliyet algılandığını dile getirdi.

Boysan’dan sonra sözü alan Funda Uz Sönmez ise 1980’lerde Bedrettin Dalan yıkımlarını konu alan sunuşunu gerçekleştirdi. Sönmez, dönemde Tarlabaşı yıkımları ile ünlenen Dalan’ın medyadaki söylemlerini ve medyanın bu yıkım projelerine karşı takındığı tavrı aktardı.

Son konuşmacı olarak söz alan Özlem Ünsal ise 2000’li yılların İstanbul projelerinde Kadir Topbaş’ı ele aldı. Topbaş döneminde de yıkıp yapma arzusunun devam ettiğini belirten Ünsal, bu dönemde kentin giderek sermayeye bırakıldığını ve rant mekanı olarak kullanıldığını vurguladı. Günümüzün yıkım projelerinin kentsel dönüşüm projeleri olduğunu söyleyen Ünsal, bu yıkımlarla hem toplumun hem de fiziki mekanın dönüştürüldüğünü belirtti.

İlk günü bir hayli yoğun ve ilginç geçen sempozyum, 9-10 Eylül tarihlerinde de birbirinden ilginç oturumlarla devam edecek.

Etiketler

Bir yanıt yazın