Kültür Gecekonduları ve Post-Modern İtiraz

Gezi Parkı protestosu bütün yaratıcılığı ve zarafetiyle sürerken herkes, bu dipten gelen dalgayı, post-modern itirazı sorgulayarak anlamaya çalışıyor.

‘Gezi Parkı protestosu’ müdahale, direnme, yakma-yıkma ve tahribatların ardından, bir yandan özlü sözler, müzik, gösteri, yaşam kültürünü yansıtan yaratıcılık ve zarafetle sürerken diğer yandan pek çok bilim uzmanı, siyasetçi, yazar, gazetecilerden sıradan insanlara kadar herkes, bu ‘dipten gelen dalga’yı, bu ‘post-modern’ itirazı, sosyal medyayı özellikle de ‘Twitter’ın gücünü en etkili şekilde kullanan, gerçek anlamdaki ‘serhildanı’ (Başkaldırı) sorgulayarak, anlamaya çalışıyor.

Bu süre içinde, herhalde büyük çoğunluğu ilk kez bu denli doğrudan gerçek anlamda karşılaştığı, ‘cop’, ‘TOMA’ ‘tazyikli su’ ve her biri birer mermi gibi kullanılan ‘gaz bombası’yla gerçekleşen irade kırıcı ‘polis müdahalesi’ni, açık gerçeklere rağmen ‘medyanın, tv-gazete ve haber portallarının üç maymunları oynaması’nı, kör parmağım gözüne yanlışlara rağmen ‘iktidarın uzlaşmazlığı’nı, kâh nalına kâh mıhına ‘muhalefetin tutarsızlıkları’nı, 40 yıldır ağır bedeller ödeyen Kürtlerin anlaşılmasının önemli ‘kavramlarına’ dönüştüğüne tanıklık etmekteyiz. Herhalükârda büyük bir ’empati dönemi’nde olunduğu kesin. Ancak, Kürt meselesinin kalıcı çözümü umudu, müzakere, çekilme, anayasal, yasal düzenleme beklentileri, atılan/atılacak adımlar, -kimi muhalefet şerhlerine rağmen- ‘sınırlı destek’ten fazlasına çok da izin vermiyor gibi.

Bu tablonun oluşumunda, iktidarın, AKP ‘nin, Başbakan’ın en büyük yanlışının ‘toplumun ve kentlerin kimlikleri ile oynamak, değiştirmek’, ‘toplum mühendisliği yapmak’, önceki iktidarların uygulamalarını bir başka moddan tekrar etmek olduğunu, ‘Gezi Parkı Serhildanı’ndan önce yazmıştık. Ancak açmak kaçınılmaz oldu.

Bilindiği üzere, ‘8 bin yıl’dır yaşamın kesintisiz olarak sürdüğü, her bir uygarlığın kendisinden sonrakilere, bu günlere izler, eserler bıraktığı, bir kent, Diyarbakır . Görkemli surları, havra, kilise ve camileriyle ‘dinlerin, dillerin, inançların’ tarihin elbette çok da sert yaşanan seyri içinde buluştuğu, bir arada yaşadığı, her bir devrinin taşlara resmedildiği bir kent. Hurri-Mittani, Asuri, Arami, Urartu, İskit, Med, Pers, Makedon, Selevkos, Part, Roma, Sasani, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdani, Mervani, Selçuklu, Artuklu, Moğol, Akkoyunlu, Safevi, Osmanlı…

Tam da bu nedenlerle kenti 2010 yılının yağmurlu son gününde ziyaret eden Cumhurbaşkanı Gül, ‘Diyarbakır surlarının himayesinde’ olduğunun altını çizerek, başta restorasyonu olmak üzere, ilgili bütün çalışmalara açık destek verdiğini bir kez daha kamuoyu ile paylaşmış oldu. Ziyaret de destek de önemliydi. Çünkü UNESCO’nun (Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu) ‘Dünya Miras Geçici Listesi’nde bulunan ‘Diyarbakır Kalesi ve Surları’nın bu çerçevede içindeki tarihi yapıların, gelecek nesillere hak ettiği şekilde bırakılabilmesinin yolu yani hedef; UNESCO’nun ‘Dünya Miras Listesi’nde yerini alması.

Bu hedefe ulaşılabilmesi amacıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın başlattığı büyük kampanyanın yanı sıra, yürütülen bütün çalışmaların alan başkanı olarak da dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın ‘olur’uyla adeta bütün hayatını tarihe, kültüre, arkeolojik buluntulara, korunmalarına, restorasyon ve geleceğe aktarılmasına adamış olan Diyarbakır Müze Müdürü Nevin Soyukaya getirilir.

Soyukaya’nın tek derdi, Diyarbakır Kalesi, Surları ve içindeki tarihi yapılarıyla bütünüyle gün ışığına çıkarmak ve 8 bin yıllık yaşam katmanlarını kültür değerlerini, gözle görülür halde, mümkünse hiçbir zarar görmeden bilimsel kriterlere göre ayrıntılı olarak projelendirilmiş halde çalışmaların yürütülmesini sağlamak.

Ancak daha önce de yazdığım gibi, amaç kentlerin ve toplumun kimliği ile oynamak olunca, amaç 8 bin yıllık üst üste bina olmuş katmanları olduğu gibi ortaya çıkarmak yerine, ‘İslami Gençlik/Toplum yetiştirmek’ adına tarih ve bugün de önemli bir yere sahip ‘İslam’ kimliğinin tekliği üzerinden, ‘fetih kültürü üzerinden’ hareket etmek, açıkça tercih edilen bir yol oluyor. Bunun için de Nevin Soyukaya’dan Diyarbakır Kalesi’nden ve Ulu Camii bitişiğinden çıkan arkeolojik kalıntılardan, duvarlardan, temellerden, mimari yapıdan, bulgulardan yola çıkarak görüş isteniyor. Dolaylı olarak edinebildiğim kadarıyla

Hz. Süleyman Camii’nin yakınındaki yerde kesin olarak mescit olmadığı günümüze ulaşan izlerin kesin gösterdiği gibi çeltik fabrikası olduğu; Gazi Caddesi’ndeki kazıda ise Hz. Sasa Türbesi’ne ait herhangi bir kalıntıya rastlanmamış olduğudur.

‘Sen misin bilimsel tespit yapan’ edasıyla, aleyhinde yazılı ve görsel alanda “Sultan Sasa Türbesi Kültür Varlıkları envanterine alınmadı” yayınlarıyla Soyukaya hedef gösterilir. Bazı milletvekillerinin örtülü ya da açık tehdidine maruz kalır. Görevden alınması için, sürgünü için bastırılır. Ancak çalışmalarının değerini, gerek Cumhurbaşkanı Gül gerekse de eski Bakan Ertuğrul Günay tarafından –defalarca- yerinde görüldüğünden, haksız talepler karşılık bulmaz. Ta ki, yeni Bakan Ömer Çelik atanıncaya kadar! Hiçbir gerekçe gösterilmeden, önce sözlü olarak, ardından gönderilen bir faks emriyle görevden alınarak Kars’a sürülür.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı başta olmak üzere, neredeyse bütün DKÖ ve STK’lar keyfi yapılan atamanın durdurulması için ortak açıklama yaparlar. (Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO), Diyarbakır Ticaret Borsası (DTB), Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu (DOGÜNSİFED), Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği (DİSİAD), Doğu ve Güneydoğu İşkadınları Derneği (DOGÜNKAD), Güneydoğu Tekstil İşadamları Derneği (GÜNTİAD), Ortadoğu Sanayici Genç İşadamları Derneği (OSGİAD), TMMOB İl Koordinasyon Kurulu, Diyarbakır Barosu, TÜRK-İŞ 7. Bölge Temsilciliği, DİSK Bölge Temsilciliği, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Kent Konseyi, Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği, 11. Bölge Eczacılar Odası, Diyarbakır Tabipler Odası, KAMER Vakfı, Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM), Umut Işığı Kadın Koop.)

Bakanlıktan henüz ‘tık’ yok. Diyarbakır Kalesi ve surlarının UNESCO’nun ‘Dünya Miras Listesi’ne alınması çalışmaları sekteye mi uğrar, başarılı bir memur mu harcanır, 8 bin yıllık kültür katmanlarının ortaya çıkarılması mı engellenir, bu tekleştirici yönetim anlayışının umurunda bile değil! İşte tam da bu ve benzeri nedenlerle kentler adına, tarih adına, toplum adına yapılan ‘mühendisliktir.’

Yoksa sorun, hele Diyarbakır’da elbette cami sorunu değildir. Kimi şaheser oldukça görkemli çok sayıda cami vardır. Bu açıdan, tarih katmanları üzerine, tarihi kültür ve uygarlıkları yok ederek, bir tek ‘fetih’ arzusu üzerine bina edilecek ‘gecekondu kültürü yapılar’, mekânlar, geniş zaman içinde bakılınca olsa olsa toplum mühendisliğinin kötü örneği olarak yer edinebilir. Bu nedenle Soyukaya’nın daha fazla mağdur olmamasının gereği acilen yapılmalıdır.

Etiketler

Bir yanıt yazın