Küçük Kentsel Mekanların Sosyal Yaşantısı

Yaşar Adanalı, blogu Mutlu Kent'te paylaştığı bir yazısında Amerikalı şehirci ve gözlemci William Whyte'ın kentsel mekanlar ile ilgili yaptığı gözlemlerini paylaşıyor ve bunlar üzerinden Taksim Yayalaştırma Projesi'ne gönderme yapıyor.

Amerikalı şehirci ve gözlemci William Whyte, 1980 yılında New York’un kentsel kamusal mekanlarını derinlemesine çalışır. Kentin meydanlarının, parklarının, gökdelenler arasında kalmış açık alanlarının nasıl kullanıldığına, buralarda ne çeşit etkinlikler gerçekleştiğine ve nasıl bir sosyal hayatın var olduğuna dair, politika-yapıcılara dersler çıkartır. Kentsel tasarım / mekansal yaşanabilirlik ilişkisini “gözlemleyerek” inceler. Bazı mekanlar başarılıdır, canlı, kalabalık, farklı şekillerde kullanılmaktadır. Bazıları da “ölü”dür, insanları kendine çekemez, kent hayatını daha yaşanabilir kılma noktasında hiçbir katkıları yoktur. Kimi mekanlar da zaten kenti insandan ayrıştırmak için tasarlanmıştır. İnsan/yaya ile otomobil arasında paralel evrenler kurulmuştur. Whyte’in çalışması çok önemlidir, çünkü nitelikli mekanların üretilebilmesi için birçok dersler içerir. Ayrıca, bu işin kimyasını da açık eder, mekansal üretimin merkezine insanı koyar ama bir yandan da özenle mekanı insanla bir simbiosis içinde, sanki bir canlı organizma gibi ele almaktadır. Bu yüzden çalışmasının “Küçük Kentsel Mekanların Sosyal Yaşantısı” başlığı anlamlıdır.

Çalışmanın aşağıda yer alan belgeseli (ingilizce) keyifli bir “mekan” dersi gibidir. Whyte, gözlem ve voyör arasında incecik bir çizgide gidip gelir. Son derece zeki ve “yaramaz” yorumlarda bulunur. Belgesel, özellikle İstanbul için, Taksim Projesi gibi dramatik mekansal müdahaleler veya Beyoğlu masa/sandalye operasyonları düşünüldüğünde halen güncel ve son derece alakalı. Aşağıda New York’ta bir meydanın kentliler tarafından nasıl ve nerelerinin kullanıldığını gösteren küçük bir örnek yer alıyor. Kırmızılar insanların durduğu, sosyalleştiği mekanlar. Bekleneceği gibi basamak, havuz kenarı gibi oturulabilecek yerlerin yakınlarında yoğunlaşıyor. Ortadaki boş açık alan ise insanları kendine çekemiyor. Taksim Projesi’nin yayalaştırma iddiasını tekrar düşünmek için yerinde bir örnek.

Whyte, kaldırımların, küçük kentsel mekanların, meydanların cadde ile olan ilişkisini inceliyor ayrıca. Erişilebilir olmayan, otomobil ve yayayı keskin bir şekilde birbirlerinden ayıran kentsel tasarımların sıkıntılarını görünür kılıyor, bu tarz yaklaşımları ‘caddenin vahşi reddi’ olarak tanımlıyor. Bu tanımlama trafiği yer altına alarak paralel evrenler kurmayı amaçlayan Taksim Projesi için de son derece yerinde.

Whyte’in belgeseli, çılgın kararlarını bıkıp usanmadan hem kentlilere hem de kent mekanlarına dayatanlara şiddetle tavsiye edilir:

William H. Whyte – Social Life of Small Urban Places from Robin van Emden on Vimeo.

Yazının orijinalini http://mutlukent.wordpress.com/2012/03/20/taksim-projesi-veya-william-whytein-kabusu/ adresinden okuyabilirsiniz.

Etiketler

2 yorum

Bir yanıt yazın