Katılım ne demek

Murat Belge'nin Taraf'ta yayınlanan köşe yazısı...

Bu yakınlarda, daha çok da Başbakan’ın ağzından, Türkiye’de “ileri demokrasi”ye ya geçtiğimiz ya da geçmek üzere olduğumuza dair sözler işitiyoruz.

İşleyen bir katılım mekanizması oluşturmamış bir sisteme “ileri” demokrasi denemez, belki hattâ “demokrasi” bile denemez. Peki, Türkiye böyle bir mekanizma oluşturmuş mu?

Hayır.

Birkaç gündür konuştuğumuz, tartıştığımız şu “yeni Taksim” projesi oluşturmadığının kanıtı.

Biraz dilsel bir yapılanmanın yarattığı bir paradoks bu ya, “katılım” kavramından anlaşılması gereken şey, “katılanlar”ın değil, “katılmayanlar”ın dikkate alınmasıdır.

Yani düşünüp taşınıp “Taksim’de araba trafiğini yeraltına indireyim” ya da ” Şu yıkılmış topçu kışlasını yeniden yapayım” diye bir sonuca varmışsan, buna “katılım” sağlamak, “Evet, efendim. İsabet buyurdunuz, efendim. Çok iyi olur, efendim” diyenlerle görüşmek ve “İşte, onlar da bana katıldı” demek değildir. Bu fikirlerimize katılmayan, “Öyle bir şey olmaz. Olmamalı”, diyenlerle konuşmak ve tartışmaktır.

Taksim, aslında “çok-merkezli” olduğunu söyleyebileceğimiz İstanbul kentinin en önemli merkezi haline gelmiştir. Cumhuriyet dönemi boyunca böyle olmuştur. Şimdi siz burayla ilgili bir proje geliştiriyorsunuz; buranın “üstünü altına getirecek” mahiyette bir proje! Bunu kime danıştınız, kiminle konuştunuz, tartıştınız? Böyle bir girişimden, daha girişim yok, yalnız düşüncesi varken, Taksim çevresinde evi ya da işi olanların haberi olmalıydı. Düşünce geliştikçe (gelişmesi onaylanmışsa) her aşamada, bilgi sahibi de olmalıydı. “Çevrede evi veya işi olan” diyorum ama İstanbul’dan ve İstanbul’un Taksim’inden söz ediyoruz. Her İstanbullu’yu yakından ilgilendiren bir olay bu. İlgi varsa, mutlaka bilgi de olmalı.

Böyle bir şey oldu mu?

Olmadı.

Üç beş kişinin hazırladığı bir proje “Koruma Kurulu”nun önüne kondu. İşittiğime göre Kurul da bu konuyu konuştuğu ilk oturumda projeyi onayladı.

Bizler, burada ağaç kesileceğini kesilecek ağaçlar işaretlendikten sonra öğrendik. Bu da, nasıl bir “bilgilendirme” süreci işlediğini gösteriyor.

Şu halde, Firavun Ramses çağında da, Mısır’da, “ileri demokrasi” rejimi yaşanıyordu. Onun piramidini nerede yaptırmaya karar verme biçimiyle bu Taksim projesi arasında bir fark göremediğime göre ve şu anda ülkede “ileri demokrasi”yi kurmuş ya da kurmak üzere olduğumuza göre, durum bu.

İşleyen bir katılım mekanizması oluşturmamış bir sistemin adının “ileri demokrasi” falan olamayacağını söyledim, yazının başında. Bunu biraz daha açayım.

Dünya tarihinin şu aşamasında, yüzyıllardır dünyada varolan “temsilî demokrasi”nin son demlerine geldik. Bunda belki bütün dünyada siyasetin yozlaşmasının payı var, birçok modern gelişmenin payı var. Ama aynı zamanda ilerleyen iletişim teknolojisinin payı var. Şöyle : sözgelişi bir Yunan kentinde, yaşı tutan beş yüz erkek agorada toplanıp tartışabiliyor ve zeytinyağını falan yere satmaya karar verebiliyordu. Buna, “doğrudan demokrasi” diyoruz.

Sonra modern devletler oluştu, nüfus arttı vb. Böyle karar vermenin maddi imkânları ortadan kalkınca, “temsilî demokrasi”ye geçtik. Diyelim 20.000 kişi, 30.000 kişi, “Sen bizi temsil et” diye bir adamı seçiyor.

Ama bugünün teknolojisinde iletişim imkânları o geçiş ânında olduğu kadar kısıtlı değil.

Politikacılar ve egemen düzen bu imkânların hep yukarıdan aşağıya işlemesinden yana. Şu tartıştığımız durumda olduğu gibi, tepedeki adam “Taksim’de topçu kışlasını yeniden yapalım” diyecek, yanındakilere “bunun projesini çıkarın” diyecek, sonra bir aşamada da, Taksim’de evi veya işi olanlara, “Sizin için şöyle düşünmüştük, şimdi bunu yapmaya başlıyoruz” diye haber verecek. Onlar bunun böyle sürmesini istiyor.

“Ben bu mekanizmayı aşağıdan yukarıya çalıştırmak için neler yapabilirim?” diye düşünen biri ortaya çıktığında, “ileri demokrasi” umudu doğuyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın