“İstediğim Bina Yapmaktansa Peyzaj Yaratmak”

Yapı Endüstri Merkezi 6 Ekim'de Domique Perrault'u ağırladı.

Konferans, Yapı Endüstri Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Hasol’un, Tür Group Kurucu Ortağı Şahika Kutsal ve GKD’den Stefan Kufferath’ın açılış konuşmalarıyla başladı.

Dominique Perrault Doğal-Yapay kavramlarını, doğa ile mimari arasındaki ilişkiyi kendi projeleri üzerinden aktardı. Öncelikle Danimarka-Kopenhag’da yer alan “Kolonihavehus Installation” projesini tanıtan Perrault, burada mimarinin ortaya çıkması ve sonrasında kaybolmasının kendisi ve mimari için çok zengin bir kavram olduğunu dile getirdi. Mimarlığın bizi koruması gerektiği fakat aynı zamanda doğadan ayırmaması gerektiğini belirten tasarımcı “Örneğin duvar çatıdan daha az sevimli bir yapı öğesidir. Duvar insanların diğer insanlarla olan ilişkisinden söz eder ve genellikle ayırıcıdır, şiddetlidir” dedi.


Kolonihavehus Installation

Perrault, sonrasında “Ulusal Fransız Kütüphanesi” projesine değinerek büyük fakat saf bir boşluğun içerisinde, altındaki kütüphaneyi belli eden hacimle bağlantılı bir boşluk elde etmek istediklerini, doğayı organize eden bir bina elde etmek istediklerini belirtti. Doğrudan kullanılan metal, beton ve ahşap malzeme ile geliştirilen tasarımı, mimarinin ötesinde bir yapı olarak tanımlayan Perrault, yeni bir kamusal alan yarattıklarını, çevresindeki alanın da bu doğrultuda organize olduğunu ve tasarımla birlikte çalıştığını ve “boşluk” kavramının mimariye kentsel ve demokratik bir nitelik kazandırdığını sözlerine ekledi.


Ulusal Fransız Kütüphanesi

Bir yarışma sonucu seçilip inşa edilen Berlin Olimpik Parkı yine dış çevreden soyutlanmadan oluşturulmaya çalışılan, Ulusal Fransız Kütüphanesi’nin aksine doğanın mimarinin etrafında olduğu, mimarinin doğanın önünde saklandığı bir yapı.


Berlin Olimpik Parkı

Olimpiyatların ve bu çerçevede sağlanan kaynakların bir alanı dönüştürmek için önemli bir fırsat olduğunu belirten tasarımcı, Madrid’deki Magic Box tasarımına değinerek, stadyumun amacının bir kapalı stadyum inşa etmek değil, daha çok bir koruyucu zarf inşa etmek olduğunu belirtti. Dış kabuğunun metal bir perde ile sağlandığı stadyum iç mekanla dışarıyı ayırmamakla beraber yapının içerisinden parka, nehir kenarına geçilebiliyor, böylelikle dış çevreyle binanın bağlantısı kaybolmuyor. Bu tarz projelerin mevcut ve yeni arasında bağlantı kurarak inşaat yapılan alanı dönüştürmeyi hedeflediğini belirten Perrault, gece de yapının içinin aydınlatılmasıyla bu defa iç mekanların yapının çevresiyle bağlantı kurduğunu belitti. Perrault “Mimari su ve toprak gibi doğa öğeleriyle ilişkisi sayesinde bu çevrelerde yeni bir peyzaj inşa edebiliyor. Benim istediğim de bina yapmaktansa, peyzaj yaratmak” dedi.


Magic Box

Madrid’deki bir diğer tasarımı olan Arganzuela Yaya Köprüsü’ne değinen tasarımcı, daha önceden otoyolların bulunduğu, fakat sonrasında belediyenin bu yolları yer altına alıp büyük bir kamusal alan projesi için yarışmaya açtığı alanda, nehrin iki yakasını bağladıklarını, buradaki akarsuyun görülmesini, hissedilmesini istediklerini belirtti. Bu alanda bir tepe üzerinde tasarlanan ikiye ayrılmış, üç katmandan oluşan spiral Arganzuela Yaya Köprüsü’nün yine çevresiyle bağlantı kurduğunu ve aynı zamanda şeffaf, geçirgen ve koruyucu bir iç mekan sağladığını belirtti.


Arganzuela Yaya Köprüsü

Kanarya Adaları-Tenerife sahili bölgede beyaz kum olmadığı için Sahra Çölü’nden beyaz kum getirilerek 70’lerde gerçekleştirilen bir suni plaj. Plajın arkasında kalan tepe ise son savaşta askeri araçların konuşlandırılabilmesi için kesilmiş. Perrault ise buradaki tasarımda plajı dağın ayağına kadar getirip, plaj yüzeyini iki katına çıkarmayı ve tepenin eski topografyasını mimari ile eski haline getirmeyi önermiş. Mimarinin tarihsel coğrafyayı tekrar elde etme imkanı sağladığını belirten tasarımcı, inşa edilecek yapıları metal bir perdeyle örterek ve bitki örtüsünü buraya yerleştirerek tepenin eski şeklini almasını sağlıyor.

Son olarak ise Amerikan misyonerler tarafından kurulan Seul-Ewha Kadınlar Üniversitesi Kampüsü için tasarlanan yapıyı tanıtan Perrault, kentin öncesinde bir mimari obje olarak tanımlandığını fakat günümüzde kentsel tasarımların peyjaz ile birbirine bağlandığını belirterek, tasarımdaki amaçlarının çevreyle ilişki kurarak burada eğitim gören öğrencilerin kampüs içerisinde daha çok vakit geçirmelerini sağlamak olduğunu belirtti. Tekrar bina inşa etmektense üniversitenin bulunduğu alanın topoğrafyasını tekrar etmek istediklerini, bunun şüphesiz bir bina olduğunu fakat aynı zamanda bir peyzaj olduğunu, mekanın duvarlı-sütunlu-çatılı bir yapı değil, üniversitenin burada şeffaf bir yapıya dönüştüğünü sözlerine ekledi. Yapının ekolojik avantajlarına da değinen Perrault “metal, cam gibi yapı malzemeleri nasıl kullanılıyorsa, toprak da öyle kullanılmalı. Toprak bizi besler ve ben toprağı çok seviyorum!” diyerek sözlerini noktaladı.


Seul-Ewha Kadınlar Üniversitesi Kampüsü

Konferans soru-cevap bölümünden sonra sona erdi.

Etiketler

1 Yorum

  • ahmet-kemal-ozkan1 says:

    konuşmacının Berlin Olimpik parktaki çatı örtüsünden bahsederken statik açıdan ne kadar zorlayıcı onduğuna değinirken bir sözü vardı : ‎”Statik mantığa karşı isyankar olmak gerekiyor.”
    Bu isyankarlık ülkemizde şimdilik sıkıntı verebilecek olsada günümüzün imkanlarını zorlamak mimarlar için her zaman heyecen verici bir yaklaşım olacak.

Bir yanıt yazın