İstanbul’da bir Su Müzesi’ne doğru

Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu Dr. Ercan Topçu.

“Adell Armatür olarak diyoruz ki eğer yakın bir zamanda tarihi yarımadada bize bir yer tahsis edilirse elimizdeki koleksiyonu orada müze haline getirelim. Bu eserler, Türkiye Cumhuriyeti’nin olsun. Su medeniyetlerinin başkenti olarak kabul edilen İstanbul’a böylesi kapsamlı bir müzenin yakışacağı fikrindeyiz. Ve bu sevginin böyle bir müze yoluyla da 3. kuşaklara aşılanması lâzım diye düşünüyoruz.”

Su kültürümüzün seçkin örneklerini korumayı ve gelecek nesillere aktarmayı hedefleyen bir sosyal sorumluluk projesini konuşacağız bu haftaki konuklarımla… Adell Armatür ve Vana Fabrikaları A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Recep Ali Topçu ve Başkan Yardımcısı Dr. Ercan Topçu bir Su Kültürü Müzesi oluşturulmasına doğru çalışmalarını yoğun bir biçimde sürdürüyorlar… Koleksiyonlarındaki tarihi musluklar, ibrikler, maşrapalar, şifa tasları, mataralar, hamam kültürüne ilişkin eserler, işlemeli bezler, havlular, çeşme gravür ve kartpostalları, su konulu belgelerin sayısı binleri aşmış durumda… Koleksiyon bugün, ev tipi banyo ve mutfak musluk, bataryaları; su, doğalgaz ve ısıtmada kullanılan vana ve fittings üreten firmanın İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki 20 bin metrekare kapalı alana sahip entegre tesislerinde sergileniyor… Ama hedef, belirttiğim gibi çağdaş bir müze…

Öncelikle sormak istiyorum bu koleksiyon merakı nasıl oluştu? Gerçi, koleksiyonunuz üretiminizle uyuşan nitelikte, ama ben başlangıç yıllarına gitmemizi rica edeceğim…

“Biz aile olarak Ardahan Posof’luyuz. Dört kuşaktan beri ailemizin günlük yaşamına ait eşyalar, belgeler bir şekilde korunmuş. Şu an onlar bizim elimizde. Dolayısıyla böyle bir saklama kültüründen gelen, ilkgençlik yıllarında o eşyalarla, belgelerle haşır neşir olan bizlerde koleksiyon merakı da doğal olarak gelişti.”

Meselâ ne gibi belgeler var ailenizden kalan?

“Dedemizin babasına ait eski yazılı nüfus cüzdanından tutun da – orası 40 yıl 93 harbinden sonra Rus işgalinde kalmış – Çarlık Rusya’sı amblemli dolaşım belgesine kadar. Amcamız Köy Enstitülerinin ilk mezunlarından… Onun meselâ öğrenci gözlem defteri duruyor. Harf inkılâbından sonra yeni yazıyı öğrenmek için Millet Mektepleri oluşturulmuş, babam oraya gitmiş onun da belgesi saklanmış. Ailenin soyadını taşıyan mührümüz var. Günümüz Türkçesiyle soyadımızın yazdığı bu bakır mühür de elimizde. Dedemizin saatidir, evdekilerin gümüş yüzükleridir hepsi mevcut.”

Böyle olunca da koleksiyonculuk normal…

“Taa 80li yıllardan itibaren… O zamanlar biz Bursa’dayız. Babamız, dedemizin saatini ve o güne kadar sakladıklarını verdi, bizim muhafaza etmemizi istedi. Ve eski eşyalara karşı merak başladı…”

Şirketin temellerini atan babanız…

“Tabii, Bursa’da nalbur dükkânımız vardı. Oradan başladı. Bu arada musluktur, halıdır, hattır, berattır, fermandır ufak tefek şeyler alıyorduk. Bir taraftan da işlerimiz devam ediyordu. Sonra dedik ki bizde bu koleksiyon merakı var, işimiz ise suyla ilgili, banyo, mutfak bataryası üretiyoruz, çalışma alanımızla bunu buluşturalım… Ve suyla ilgili eserler toplamaya giriştik.

Önce musluklardan başladık. Buradaki espri neydi, eskiden bir çeşme kültürü var, su, çeşmeden alınıp eve getirilirdi. Buna aracılık eden suyla ilgili bütün bu nesneleri almaya başladık: Musluklar, testiler, ibrikler, maşrapalar, hamam kültürü malzemeleri. Bir taraftan bunları toplarken yavaş yavaş da bilgileniyorsunuz. 20 sene önce aldığınız eşyaları almıyorsunuz artık. Öğreniyorsunuz işte ibrikler eskiden şöyle olurmuş, aptes ibriği ayrıymış, hamama gitmenin bir seremonisi varmış gibi…

Zaman içerisinde daha bir konsantre olduk ve hiç ummadığımız bir şekilde 20 yıl öncesinde başlayan bir rüya bu noktaya geldi. Burada en önemli şey, bizim firmanın bu olaya bakışıydı. Bizim babamız nalburculuktan gelmedir. Biz sanayiciyiz şu anda; ticarette ikinci kuşağız, ama sanayici olarak birinci. Yani biz, nalburculuktan sonra toptancılık falan derken üretime mecburen girdik işlerimiz büyüyünce. Şimdi sanayiciyiz ve kendi sektörümüzde suyla ilgili bir şey yapmış olmak çok gurur verici.”

Elinizdeki eserlerin tasnifi yapıldı mı?

“Zaman zaman yaptığımız sergilerde bunların tanımlamalarını yaptırdık, okuttuk. Hepsi özelliği olan parçalar. Üzerlerinde yazılar, tarihler, beyitler, dizeler var. Koleksiyon genelde madeni eserlerden oluşuyor, şu anda yaklaşık 2 bin civarında obje var. Bunların da büyük bir çoğunluğu Osmanlı dönemine ait olmakla birlikte erken Cumhuriyet, bir miktar Selçuk, geç Roma ve Yunan dönemleri eserleri de var. Çünkü, Anadolu su kültürü diyorsanız bu topraklarda yaşamış nefis uygarlıklar var, onların ürettiği eserler de olmalı. Onları almazsanız olmaz…

İşte burada Adell Armatür’ü devreye soktuk koleksiyonu ileride müzeye, vakfa dönüştürmek üzere. Koleksiyoner belgesi çıkardık, şirketin adına kayıtlı koleksiyon oldu… Şu anda müzeye kayıtlı en az yüz elli civarında eser var.”

Peki, bunları fabrikada mı muhafaza ediyorsunuz?

“Şu anda fabrikadalar. Daimi sergi salonu şeklinde alanlar oluşturduk, vitrinler yaptırdık müze ortamındaki gibi.”

Müze için bir hedef var mı?

“Şimdi artık düşünüyoruz ki bu bizi aştı. Yirmi beş yıldan beri topladıklarımız belli bir noktaya geldi. Önemli sergiler açtık. Meselâ ‘Âb-ı Hayat’ ismiyle koleksiyonumuzun bir bölümü 2010 yılında İslam Eserleri Müzesi’nde sergilendi. Müze koleksiyonuyla ortak sergiydi. Bu, çok önemli bir olaydı. Yani böyle bir sergiye imza atmak hakikatten bizim için çok keyifli idi.

Bu arada o sergide göstermek üzere taş eserleri, anıtsal özelliği olan çeşmeleri restore ettirdik. Orada sergilendiler ve sonrasında da müzenin bahçesinde kaldılar.”

Bir ihtisas fuarında da serginiz olmuştu…

“20-25 yıldan beri yapılan bu fuarlarda ilk defa geçtiğimiz senelerde sektör ile ilgili tarihi eserlerden oluşan seçkiler sergilendi. 2010 Buildist Yapıda Yenilikler Fuarı’nda ‘Su Kültürü ve Musluklar,’ 2011 Unicera Banyo Mutfak Fuarı’nda ‘Türk Yıkanma Kültürü-Hamam’, İstanbul Yapı Fuarı’nda ‘Suyun Yarenleri’, Su Forumu sırasında ‘Kaynaktan Damacanaya’ isimli sergiler açıldı…

Şimdi Adell Armatür olarak diyoruz ki eğer yakın tarihte tarihi yarımadada bir yer tahsis edilirse bu koleksiyonu orada müze haline getirelim. Bu eserler, Türkiye Cumhuriyeti’nin olsun. Su medeniyetlerinin başkenti olarak kabul edilen İstanbul’a böylesi kapsamlı bir müzenin yakışacağını düşünüyoruz. Ve bu sevginin 3. kuşaklara da aşılanması lâzım.”

Kesinlikle doğru… Koleksiyonunuzda yer alan musluk dışındaki eserlerden de söz eder misiniz?

“Dedik ki bu koleksiyon sadece bu objelerle olmaz. Bizim bunlara belge, kartpostal ve gravür de eklememiz gerek. İstanbul’daki en iyi çeşme kartpostalları koleksiyonu şu anda bizde. 1000’in üzerinde sadece çeşme kartpostalı var. Şu anda kaybolmuştur, bitmiştir, yok olmuştur veya ayakta duruyordur bu çeşmeler bilmiyorum, ama hepsi Osmanlı dönemine ait orijinal çeşme kartpostallarımız var. Ve bunların hepsi dijital ortama da aktarıldı.

Özellikle su tarihimize ışık tutacak olan belgeleri de topluyoruz. Meselâ eski su faturaları… Bu arada su mühürleri, suya ilişkin gravürler, kartpostallar, meselâ İstanbul valisine kesilmiş fatura, Vehbi Koç’un kestiği fatura da dâhil… Eski muslukçudur, yani nalburdur Vehbi Koç da. Onun meselâ çeşme başında resmi vardır orijinal. Atatürk su içerken fotoğrafımız vardır, orijinal, Trakya manevralarında çekilmiş zamanında.”

Bütün bu koleksiyonu kapsamlı bir katalog haline getirmeyi düşünüyor musunuz? Âb-ı Hayat sergisi için çok güzel bir katalog yayınlanmış, gördüm, ama o koleksiyonunuzun yalnızca bir kısmını barındırıyor…

“Bütün koleksiyonun kitaplaşmasını Adell Armatür Âb-ı Hayat Koleksiyonu diye yapabiliriz… Mutlaka iki dilli olması lâzım. Özellikle yabancılar daha çok ilgi gösteriyor bu tür çalışmalara.”

Bu koleksiyon, kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarınızdan birisi… Koleksiyon merakınızı işinizle buluşturmanız çok güzel… Gördüğüm kadarıyla sevgiyle, zaman, maddi kaynak ayrılarak amatör ruhla oluşturulmuş, son derece önemli bir çalışma… Biz şimdi de sosyal sorumluluk çalışmalarınızdan, destek verdiğiniz diğer organizasyonlar ve etkinliklerden konuşsak…

“Biz, ‘bir sanayiciden fazlası’ olmayı ve bu bağlamda sanayicilik faaliyetleri dışında da değerler yaratarak sadece içinde bulunduğumuz toplum için değil, tüm insanlık için faydalı olmayı hedefliyoruz.

Bu nedenle de bir taraftan sağlıklı suyu insanımızla buluştururken diğer taraftan da topluma anlamlı katkılar sağlayacak ve faaliyette olduğumuz iş kollarıyla paralellik gösteren projeler geliştirip uyguluyoruz. Bu strateji doğrultusunda gerçekleştirilecek anlamlı projeleri ve kurumsal desteğe en çok ihtiyaç duyulan kültür, sanat, çevre ve eğitim alanlarını sahiplenmiş durumdayız.

İçinizde hissedemediğiniz yarayı saramazsınız. Adell Armatür, kurumsal vatandaş bilinci gönlünde hissettiği terennümleri pek çok sosyal sorumluluk projesine aktarmaya gayret ediyor. Belirttiğimiz gibi su kültürünün yanısıra çevre, tarih, sanat, eğitim, kültür, spor toplumsal yaşam alanlarına duyarlı olmayı, değerlerimize sahip çıkmayı, bunları toplum adına koruma altına alarak muhafaza etmeyi ve kalıcı hafıza oluşturarak sonraki nesillere taşımayı gelecek nesillere borcumuz olarak görüyoruz.

Bu yöndeki çalışmalar arasında eğitimi en önemlilerinden birisi olarak görüyoruz. Yıldızı parlayan bir toplum olarak her şeyden önce eğitim fazını tamamlamamız geriyor. Bu eğitime de daha okul öncesi çağda başlanmalıdır.

Medya da çok önemli, onun da bu konularda halkı doğru bir şekilde bilinçlendirmesi gerekiyor. Ayrıca çevre çalışmalarını da destekliyoruz. Çevre dernekleri ve vakıfları ile çalışmalar sürdürüyoruz. Kamuoyunun aydınlatılması, fertlerin bilinç ve sahiplenme düzeylerinin yükseltilmesi, çevre duyarlılıklarının geliştirilmesine dair eğitimler veriyor, yayınlar yapıyoruz. Sergilere, ulusal ve uluslararası toplantılara katılıp bildiriler sunuyoruz. Üniversiteler ve ortaöğretim kurumları, STK’larla ilişki içindeyiz. Bu arada, çalışanlarımıza teknik eğitimler dışında sosyal ve kişisel içerikli eğitimler de veriyoruz.

Bu çalışmalarımız sonucunda geçtiğimiz yıllarda İSO 2009 Çevre Teşvik, GESİAD Türkiye’nin En Başarılı Sosyal Sorumluluk Projesi ödülleri aldık.”

Su kaynaklarının gitgide azaldığı dünyamızda bunlar çok önemli, örnek farkındalıklar…

“Evet, koleksiyondaki amacımız da kalıcı bir hafıza, farkındalık oluşturmak. Su kullanma bilincini geliştirmek istiyoruz. Özellikle sanayicilerimizin kendi ana iş kollarının yanında buna paralel olarak kültürel, sanatsal faaliyetler içerisinde olmasını arzu ediyoruz. Yani işadamının tüm mesaisini sadece para kazanmaya indirgememesi, daha bütünsel yaklaşıp toplumun dertleriyle, sanatın gelişimiyle, dünyanın geleceği ile de ilgilenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü, gelecek nesillere güzel bir dünya bırakmamız gerekiyor. Bugün veya geçmişte yaşanan güzellikleri, kültürü, yaşama biçimlerini bir şekilde gelecek nesillere aktarmak gerekiyor. İşte bu eserlerle kalıcı bir hafıza oluşturarak gelecekteki nesillerle buluşturursak mutlu olacağız.

Şunu da arzu ediyoruz bu bir rolmodel olur, bir örnek olur tüm işadamı arkadaşlarımıza, sanayicilerimize. Kendi işiyle alâkalı veya ilgi duydukları özel bir konuda olabilir kültürel eserleri biriktirip zayi olmamalarını sağlayabilirler.

Bir de şu var böyle hobiler insanı psikolojik olarak rahatlatıyor. Çünkü hep para, para, para diyorsunuz; bu, insanı bir noktada mutlu etmiyor. Gönül dünyamıza, ruh dünyamıza ait bazı şeyler de deşarj olmamızı, sıfırlamamızı ve daha dengeli, sağlıklı bir hayat kurgulamamızı sağlıyor.

Bu arada bir literatür değişikliğini arzu ediyoruz. Aslında ‘su tüketimi’ olarak kullanılıyor, ama doğru deyim, su tüketimi değil. Biz, bunu biraz daha değiştirerek ‘su yönetimi,’ suyun doğru kullanımı şeklinde bir literatür değişikliğine gitsek faydalı olacak diye düşünüyoruz.”

Su Akademisi de kurulacak…

Müzeyle birlikte bir Su Akademisi projeniz de var sanırım?

“Bu çalışmalarımızı önümüzdeki yıllarda Su Akademisi çatısı altında toplayarak daha bilimsel çalışmalar yapmak, yurtdışına taşımak, su kültürümüzü dünya insanlığına ulaştırmak istiyoruz. Çünkü güzel bir söz var diyor ki ‘eğer bağrınızda, gönlünüzde sevgiyi barındırıyorsanız, tüm dünya insanlığı bir ailedir.’ Bu ailenin ortak değerlerini onlarla buluşturmak, onlarla tanıştırmak ve gelecek adına oradan bir şeyler alabilmek, zenginleşmek adına önem arz ediyor.

Dolayısıyla bu su akademimiz bilimadamlarımızla, suya gönül veren insanlarla gönülden çalışmalar geliştirecek. Suyun biyolojik dünyamız ve ruh dünyamız için gerekliliğini ortaya koyan çalışmalar. Su, aynı zamanda toplumsal barış, toplumlar arası barış için aracı olarak kullanılmış geçmişte. Çünkü, insanı mutlu ediyor, gönül dünyasını arındırıyor. Üçte ikimiz su, dolayısıyla arınan su bizim düşüncemizi de arındırıyor, karşı tarafa hoşgörü olarak yansıyor ve insanın kendisiyle, toplumuyla daha uzlaşı içerisinde yaşamasını sağlıyor.

Bir diğer taraftan su, gitgide azalan bir nimet, çok yok. Özellikle ülkemizde 2030’lu yıllarda su sıkıntısının yaşanacağını, su fakiri bir ülke olacağımızı söylüyor bilimadamları. Bu açıdan da bir farkındalık yaratarak suyu doğru kullanmayı öğretmeyi de arzu ediyoruz: Eğitimler, seminerler vererek; fabrikalarda, okullarda kamuoyuna bu konuda bilgilendirme yaparak farkındalık düzeyini geliştirmeyi istiyoruz.”

Su kültürü, bu topraklarda yaşayanlardan geliyor…

Yurdışında sizin su medeniyetlerine ilişkin objelerden oluşun bu koleksiyonunuz gibi başka koleksiyonlar var mı?

“Su kültürü yani temizlik kültürü diye bir kavram Avrupa’da son 150 – 200 yıla dayanıyor malûmunuz. Bizde ise su kültürü çok eski bir gelenek. Yurtdışında çok fazla böyle bir kültür yok, ama meselâ endüstriyelleşmeyle birlikte musluk topluyorlar veya son 100 yıllık hijyen kültürü oluşturuyorlar. Ama bizdeki gibi 700 sene öncesine, 2 bin sene öncesine giden bir gelenekleri yok. Roma’da hamam kültüründen bahsediyoruz, bu topraklarda yaşamış medeniyetlerden kaynaklanıyor bu kültür.”

Etiketler

Bir yanıt yazın