Gün Işığında Zaman Geçirdiğimiz Bir Gelecek Üzerine…

Uluslararası VELUX Öğrenci Yarışması’na 15 Nisan 2020’ye kadar kayıt olunabiliyor.

Duyurusu geçtiğimiz Aralık ayında yapılan Uluslararası VELUX Öğrenci Yarışması’na 15 Nisan 2020’ye kadar kayıt olunabiliyor. Yarışma hakkında detaylı bilgi ve başvurmak için: https://iva.velux.com/

Öğrencileri; gün ışığının mimarlıktaki rolünü keşfetmeye ve gün ışığını, enerji, sağlık ve mutluluk kaynağı olarak gören yeni düşünceler yaratmaya teşvik eden yarışmanın kayıtlarının kapanmasına kısa bir süre kala VELUX, ARUP çalışanı yapı aydınlatma tasarımcıları ile gün ışığı ve fütüristik düşünceler üzerine bir sohbet gerçekleştirdi.

Gün Işığında Zaman Geçirdiğimiz Bir Gelecek Üzerine…

Gün ışığı kentlerin sürdürülebilir şekilde dönüşümü ve yenilenmesi için vazgeçilemez bir enerjidir. Ancak politikacıları, yatırımcıları ve vatandaşları bu konuda nasıl ikna edebiliriz? Gün ışığı deneyimimizi başkalarına iletmek için hangi iletişim araçlarını, nasıl kullanmalıyız? Ve gün ışığı tasarımı gelecekte nasıl değişecek?

Bu konular ve sorular; mühendislik şirketi Arup’dan Francesco Anselmo, Arfon Davies ve Florence Lam ile VELUX’ün Gün Işığı / Mimari yazı işleri ekibi arasındaki bir konuşmada tartışıldı.

İçinde bulunduğumuz bu hızlı kentleşme dönemlerinde, şehirlerimizin gelişiminde gün ışığı konusuna öncelik verilmesini nasıl sağlayabiliriz?

Geleneksel şehirlerin yerel iklime uyum sağlama yöntemlerinden bir şeyler öğrenebiliriz. Dünyanın her yerinde geleneksel yerleşimlerin şekli ve yoğunluğu, gün ışığının varlığına ve güneşin geliş açısına bağlıdır. Tabii ki ilk yerleşim zamanlarında, yapay aydınlatmanın neredeyse imkansız olması nedeniyle insanlar yapıları bu şekilde inşa etmek zorunda kaldılar. Ancak doğal kaynakları en iyi şekilde nasıl kullanabileceğimize dair soru bugün, tarihte hiç olmadığı kadar önemli bir sorudur.

Örneğin, kentsel bir kumaş gibi yoğun biçimde inşa edilmiş Hong Kong şehrinde binalar; dünyanın batı şehirlerinden çok daha az gün ışığına izin verdiği için doğal ışık, çok erken bir aşamada ticari bir değer kazandı. Bu şehirde çok gün ışığı alan binaların ve dairelerin satılması daha kolaydır ve iyi gün ışığı alan ofislerin piyasa değeri daha yüksektir. Bu nedenle Hong Kong yönetmeliklerinde binalar arasındaki mesafeyi tarifleyen çok ayrıntılı planlama yönergeleri vardır.

Londra’da da planlama aynı yöne gidiyor. Burada, “ışık hakkı” ilkesi geçerlidir ve bu ilke; yeni binaların mevcutta gün ışığı alan komşu binaların gün ışığını engellemesini önler. Ancak önceleri, bu kuralı uygulamamak için komşu yapıya belli miktarda tazminat ödeme seçeneği de sunulmuştu. Bu seçenek tam olarak gün ışığını değersizleştirmedi, hatta onu bir gündem ve tartışma konusu haline getirdi. Neyse ki, bu uygulama şu anda değişiyor. Hatta şu an Londra’da, gün ışığı konusunun farklı bir şekilde ele alınmasına olanak tanıyan yeni yönergeler ve düzenlemeler hazırlanıyor ve yıl sonunda tamamlanacak.

Artan kentleşme hızı ve yoğunluğu, bu tür yeni düzenlemeleri ve planlama araçlarını hem zorunlu hem de birincil önemli kılıyor. Sonuçta, bireysel olarak bir yapı kullanıcısı veya mimar bu alanda çok az şey başarabilir. Politikacıların yanı sıra bir bütün olarak kent toplumu da bu konuyu önemli görmelidir.

Dünyanın tüm büyük şehirlerinde, günümüz kentleşmesinde gün ışığının ne kadar önemli olduğunun farkındalığını yaratmalıyız. Farklı gereksinimlere bir arada cevap veren binalar açısından bu daha da önemlidir. Amaç gün ışığı kaynağını iyileştirmekse, genellikle binanın hacmini azaltılmaya çalışılır veya komşu binalarla mesafesi artırılır. Binalardaki kiralanabilir alan – mülk geliştiricilerinin en çok ilgilendiği yönü – sonuç olarak küçülür. Aslına bakarsanız, gün ışığını ve taban alanını aynı anda optimize etmek için stratejiler vardır.

Müşterileri ve yatırımcıları bu stratejilerin önemine duyarlı hale getirmek büyük ölçüde yapı tasarımcılarına bağlıdır. Örneğin; Arup’un aydınlatma tasarımcılarının çalışmalarının çoğu gün ışığının faydasını başkalarına iletmekten ibarettir. Bu bağlamda, bazen işleri başkalarının bakış açısından düşünmek faydalı olabilir. Mimarlar, insanın sağlığı ve mutluluğu için gün ışığının değerini hemen anlama eğilimindedir. Gayrimenkul geliştiricileri belki de bu argümanı dinlerler, ancak kararlarını etkilemek için onlara somut bir katma değer sunmalıyız. Örneğin; kendileriyle birebir etkileşimli bir tasarım ve optimizasyon süreci ile binalarda daha fazla yer alanına sahip olacaklarını ve yine de kentsel planlama ve gün ışığı ile ilgili tüm gereksinimleri karşılayacakları gösterilebilirse, her şey onlar için ilginç hale gelir.

“Değer” terimi ilgi çekicidir, çünkü genellikle tasarımcılar ve müşteriler arasındaki iletişimde kullanılır. Genellikle, insanlar değer kelimesinin maddi bir ifade olduğunu düşünürler. Ancak, gerçekte, değerler öncelikle insanlarla ilgilidir.

Gerçekten de, parasal olmayan değerlerin çoğunu – ister sağlık ister mutluluk olsun – sistematik olarak, rakamlarla saymaya çalıştığımızda her şeyi yanlış anlıyor olacağız.

Bu bağlamda, Cree Kızılderilileri tarafından yapılan kehaneti hatırlamakta fayda var: “Yalnızca son ağaç kesildikten, son nehir zehirlendikten, son balık yakalandıktan sonra… ancak ondan sonra paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız.”.

Yeşilliklerimizi şehirlerimize nasıl tanıtırız? Güneş enerjisini nasıl kullanıyoruz? Kentsel alanlarda nerede ve nasıl gölge yaratırız ve insanlar tarafından oluşturulan ağaçların altında yaşam nasıl olurdu?

Sürdürülebilir kentsel gelişimin merkezinde basit bir soru var: hayatta kalmak için gerçekten neye ihtiyacımız var? Mesela ormanlara ihtiyacımız var mıydı? Bugün şehirlerimizi geliştirme ve ormanları kesme şeklimiz ekosistemimiz üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Kaybolan her hektar ormanla buharlaşma azalır, daha az bulut olur, atmosfer ısınır ve CO2 seviyesi yükselir. Şehirlerimizi; yüzeyleri ağaçlar gibi çalışan, gün ışığını kullanan ve mikro iklimi iyileştiren, insan yapımı ormanlara dönüştürmek mümkün olmaz mıydı? Bu dönüşüm, şehirde gün ışığının önemini artıracak ve bir bütün olarak kentsel yaşam kalitesini büyük ölçüde iyileştirecektir. Birçok şehirde, güneş ışığının bu şekilde nasıl kullanılabileceği üzerinde araştırmalar yapılıyor. Binaların geniş yüzeyleri fotovoltaik panellerle kaplanabilir veya üzerleri yaşayan bitki örtüleri ile kaplanabilir. Bu yöntemler benimsenmiş olsaydı, şehirlerde gün ışığının varlığı bambaşka bir önem kazanacaktı. Kentlerimiz belki gerçek ormanlar değil, ama muhtemelen biyomimikri ilkelerine göre insanlar tarafından tasarlanmış mecazi ormanlar haline gelecekti.

Artık organik olarak gerçekleşen birçok şeyin dikkatle planlanması gerekiyor. Bugün toprağın kontrolü; politikacıların, planlamacıların, yatırımcıların ve lobicilerin elinde. Neyin inşa edildiğine karar verirler ve geleceğimizi iyi fikirlerle şekillendirme fırsatına sahiptirler. Ancak bunu, insan ihtiyaçlarını gerçekten adilce karşılayacak şekilde yapma sorumluluğunu da taşırlar.

“Biz tasarımcılar için en büyük zorluk, müşterilerimizin paranın her şey olmadığını ve insanlara fayda sağlamak için bazen daha fazla yatırım yapmalarının değerli olduğunu anlamalarını sağlamaktır. Bu elbette kolay değil, ama bunu gelecek için paylaşacağımız harika bir görev olarak görüyorum: binalardaki insanların yaşantısına paradan daha fazla değer vermek.”
Arfon Davies

Temel ihtiyaçlarımız neler? Ne tür bir konfor için çalışıyoruz – ve bunun gün ışığı tasarımı için ne gibi sonuçları var?

Günün sonunda, bu sorular herhangi bir yapı tasarım sürecinin merkezinde yer alır. Artık bireyler için binalar değil, standartlaştırılmış ortalama kişiler için binalar planlıyoruz. Çoğu zaman, günümüz binaları tüm yıl boyunca sabit bir iç mekan sıcaklığına sahip olma eğilimindedir, ancak bu sıcaklık çoğunlukla çok yüksektir, bu nedenle hastalığı teşvik eder. Belki de bu statik ortamlardan vazgeçip kendimize biraz daha az “rahatlık” sağlamalı ve kendimizi doğal iklimin ve güneş ışığının dalgalanmalarına daha fazla maruz bırakmalıyız. İnsanların, hem içeride hem de dışarıda, yaşamak istedikleri iklimi seçmelerine izin vermeliyiz.

Örneğin; gün ışığı tasarımında, parlamayı genellikle olumsuz bir şey olarak kabul ederiz. Ancak, olumlu da görülebilir. İnsanlar ışıktan gözleri kamaştığında ayağa kalkarlar ve güneşe göre farklı bir konuma hareket ederler. Bu şekilde parlama, kişisel davranışları değiştiren aktive edici bir faktör haline getirilebilir.

Bu yüzden aynı anda iki görevle karşı karşıyayız: gün ışığının yardımıyla şehirlerimizi değiştirmek ve aynı zamanda onları kişiselleştirmek. Bu nedenle, son on yılın “uluslararası stilini” terk etmemiz gerekebilir. Bu stil; İklim, güneş ve hatta yerel kültür ile herhangi bir ilişki kurmadan dünyayı tamamen aynı görünümde olmasına neden oldu. Fakat bir şeyleri değiştirmeye nereden başlayabiliriz? Binalarda gün ışığı ve havalandırma için kullanılan “açıklıklar” tanımına yeni bir kelime bulabilir miyiz? Mevcut “tek beden herkese uyar” binaların yeniden tasarlanıp yeniden şekillendirilebilmesi için farklılaştırılmış bir tasarım mümkün müdür?

Gün ışığı tasarımı için mimarlar ve mühendisler için hangi araçlar mevcut? Ve bu araçlar nasıl geliştirilebilir?

Araçlar demişken, geçmişi unutmamalıyız. Birçok genç tasarımcı, bilgisayar ve bilgisayar destekli simülasyonlar konusunda çok hevesli. Ancak geçmişte kullanılan fiziksel, manuel araçlara da değer vermeliyiz. İşin bu zanaat tarafının Arup’un gün ışığı aydınlatma tasarımını beslemesi çok önemliydi çünkü gün ışığına ilişkin sezgi; yalnızca dikkatli gözlem, duyusal deneyim ve deneylerle meşgul olmak yoluyla elde edilebilir.

Elimizdeki en iyi araç duyularımızdır. Ancak günümüzde insanlar binalara ve odalara kendi gözleriyle değil, kameralarla ve yaptıkları resimlerle bakıyorlar. Aslında bir mimari tasarım, yerinde ve yeterli zaman geçirdiğinizde yaşadığınız mekansal ve duyusal deneyimi içerir. Bu iç görü ile mimarların kendini yeniden tanıması çok önemli.

Bu, şu anda bir parametrik tasarım dalgası yaşadığımız mimarlık okulları için de geçerlidir. Şu dönem tasarım pratiği form ve geometri üzerine yoğunlaşıyor, ancak yeni bilgisayar destekli araçlar malzeme seçimi için de uygun mu? Örneğin, malzemelerin ışıkla nasıl etkileşime girdikleri ve nasıl algılandıkları sorusu yalnızca gözlem yoluyla cevaplanabilir. Otuz veya kırk yıl önce, mimarlık öğrencileri dünyanın farklı bölgelerinde gün ışığı ve nitelikleri için bir içgüdü geliştirmeye teşvik edildi. Eğitiminin bu kısmı bugün biraz ihmal ediliyor. Günümüzde hala, kişinin gözlem gücünü geliştirmek, hayal gücünü artırmak ve ona içsel bir alıcılık kazandırmak adına bu konu önemlidir. Hassasiyet söz konusu olduğunda realite ve sayılar harika ve elbette tasarım konseptlerimizi bunlarla desteklemeliyiz ama her tasarım dediğimizde aklımıza ilk hayal gücü gelmelidir.

Temel olarak, her araç tasarım sürecinde uygundur ancak zamanlama önemlidir. Ayrıca, önemli olan araçları yakından tanımak ve zaman zaman bunları sorgulamaktır. Arup aydınlatma ekibi bu prensibe göre tasarım araçları kullanmaktadır. Bir tasarım sürecinin başlangıcında, tasarımdan kaynaklanan açık sorular vardır. Örneğin: mimar Arup’un gün ışığı aydınlatması açısından optimize etmesini istediği belirli bir bina şekli tasarladığında, ekip genellikle özel araçlar geliştirir, çünkü standart yazılım herhangi bir çözüm sunmaz. Bir projeyi büyüleyici kılan şey budur, yaratıcı olmak ve kendi araştırma ruhunuzu geliştirmek gerekir.

Arup aydınlatma tasarımı ekibi, bir taslak veya ilham verici bir görsel ile projelere çok kavramsal bir şekilde başlar. Daha sonra çalışmaya fiziksel bir modelle devam edilir. Projelerinin çoğunda, özellikle müzelerde, aydınlatma tasarımcıları, yapı inşa edilmeden önce bir modelde veya 1:1’lik bir ölçekte benzer alanlar görmekte ısrar ediyorlar. Arup hem kendilerinin hem de müşterilerin ışığın etkisini gerçekten deneyimleyebilecek tek yolun bu olduğunu düşünüyor. Sadece rakamlarla bu imkansız olurdu.

“Kullanıcıların kendi seçimlerini yapabildikleri çeşitli mekânsal durumlar için çabalamalıyız. Şu anda kentsel planlamaya paralel olacak şekilde, geçmişin tek işlevli kentsel mekanlarından uzakta ve küçük ölçekli, temel ihtiyaçları karşılayan bir yaşam ve çalışma imkanı sunacak planlar üzerine çalışılıyor. Zaman bu tür fikirleri geliştirme zamanı; dünyanın dört bir yanındaki insanlar çeşitliliğin ve yerel kimliğin değerini yeniden değerlendirmeyi öğreniyor.”
Florence Lam

Dijital simülasyon araçları ne gibi potansiyeller sunuyor?

Bilgisayar simülasyonları, özellikle tasarımın başlangıç aşamalarında faydalı olabilir. Örneğin, bir odadaki gün ışığı seviyesi belirli minimum gereksinimleri karşılamalıdır. Bilgisayar simülasyonları ile doğru yolda olup olmadığınızı çok erken bir aşamada değerlendirmek mümkündür. VELUX, sezgisel bir program olan VELUX Daylight Visualizer’ı geliştirdi. Program, mimarların bu konuları direkt uzmanlara devretmek yerine, gün ışığı ve iç mekan iklimi üzerinde kontrol ve bilgi sahibi olmalarını sağlamayı amaçlıyor. Bilgisayar programları başka önemli bir role daha sahip. Gün ışığının zaman içindeki ve bir alandaki değişkenliğini ifade etmek istiyorsak, çok büyük miktarda veri ortaya çıkacaktır. Bu verileri işlemenin manuel yöntemlerle ne kadar zor olduğunu artık herkes kabul ediyor. Bir noktada bilgisayar modelleri ile çalışmaya daha az alışkın olan insanlar da anlayacaktır.

Ayrıca, bilgisayar simülasyonları çok sayıda tasarım önerisi için hesaplamalar geliştirmek ve uygulamak için kullanışlıdır. Buradaki sorun, fiziksel modelle mümkün olmayan büyük hataları, dijitalde yapmanın kolay olmasıdır. Dolayısıyla simülasyon araçlarının kullanıldığı her yerde kalite kontrolü şarttır.

Arup aydınlatma ekibine göre en değerli araçlardan biri, gelecekteki tasarımlar için referans olarak kullandıkları önceki projelerinin iç fotoğraf koleksiyonudur. Bu koleksiyon; yalnızca geleneksel fotoğrafları değil, aynı zamanda bir alandaki parlaklık dağılımını gösteren HDR (Yüksek Dinamik Aralık) fotoğrafları da içerir. Bu tür resimlerin yardımıyla, müşterilere kendi – ama bitmemiş – binalarında hangi gün ışığı kalitesiyle karşılaşmayı bekleyebilecekleri hakkında bir izlenim vermek mümkündür. Ayrıca, Arup mühendisleri yapı yapılmasının planlandığı yerlerde kendi iklim verilerini toplarlar. Hava ve iklim verileri dünyanın birçok yerinde mevcut olsa da, bunlar her zaman kesin değildir veya herkes tarafından kullanılamaz. Arup’un ölçüm cihazları, çok farklı yerlerde bulunan ve tasarımcılara bir yıl veya daha uzun süre veri sağlayan Mars Rovers ile karşılaştırılabilir. Veriler oldukça basittir (örneğin: doğrudan gün ışığının dağınık güneş ışığına oranı) ancak güvenilirdir.

Herkesin gün ışığı hakkında güncel bilgilere ulaşabilmesi için veri ve araçlarımızı genel olarak nasıl erişilebilir hale getiririz?

Şehirlerimizi şimdiki halinden daha sürdürülebilir ve insan dostu yapmak istiyorsak çok daha fazla insana ulaşmalıyız. Sadece serbest mimarları değil, yatırımcıları ve konut inşaat şirketlerini de mümkün olan en kısa sürede duyarlı hale getirmeliyiz.

Örneğin; yatak odanızı boyamak istediğinizde, genellikle yüzlerce farklı renk örneği bulunan renk tablolarından birine danışırsınız. İnsanların aynı şekilde, kendi seçimlerini yapabileceği yüzlerce aydınlatma moduna sahip benzer bir grafik veya resimli kitap geliştirmek ilginç olurdu. Bu basit araç, en iyi uygulama örneklerinden oluşan bir koleksiyon olmalıdır. Aslında birçok farklı kitaba ihtiyaç duyulurdu, her iklim ve her yer için farklı bir kitap.

En son VELUX Uluslararası Öğrenci Yarışması bağlamında VELUX, her katılımcıdan törene gelirken, kendi “sihirli gün ışığı anını” bir fotoğraf, bir şiir veya her neyse, getirmelerini istedi. Amaç, herkesin özel “sihirli anı” hakkında konuşmak ve ortak gün ışığı anı gibi bir şey geliştirmeye çalışmaktı. Sonuç olarak gün ışığının insanları birbirine yaklaştıran bir şey olduğunu gördük. İnsanların kendi gün ışığı anlarını kolay ve doğru bir şekilde anlatabilecekleri bir araç geliştirmek mümkün müdür? Böyle bir araç şehirlerimizin dönüşümü için bir katalizör görevi görebilir.

Gündelik hayatlarımız için gün ışığını kabul ediyoruz. Ama çocuklarımız bunu hala yapabilecek mi? Yeterli gün ışığı alacaklar mı?

İngiliz sinirbilimci Russell Foster, biyolojik saatimizi doğanın ritmine uydurmak için her sabah bir ‘foton duşu’ almamızı tavsiye ediyor. Bugün, gün ışığına olan ihtiyaç sıklıkla unutulmaktadır. Eskiden insanlar çoğunlukla gündüz saatlerinde çalışırlardı, kışın yazdan daha uzun uyurlardı. Belki de bu rutin bizim için daha iyi olacak daha doğal bir yaşam tarzı olurdu. Her halükarda; yaşam ritmimizi güneşin ritmine adapte etmediğimiz ve güneşin sinyallerini tanımadığımız sürece kalıcı bir jet-lag hissinde yaşamanın riskini alırız.

Durumun önemli bir sosyal bileşeni de var. İnsanların sağlıksız bir yaşam ritminde yaşamalarına izin veriyoruz hatta onları bazen bunu yapmaya zorlarız. Özellikle iş dünyasında, süreçler o kadar hızlandı ve globalleşti ki, insanlar gündüz saatlerinde değil, akşamları veya geceleri çalışmak zorunda kalıyorlar. Belki de sadece yeni bir yapı kültürüne değil, aynı zamanda yeni bir zaman kültürüne de ihtiyacımız var. Gün ışığının tüm nüanslarının farkında olmayı öğrenirsek, bu kesinlikle doğru yönde attığımız ilk adım olacaktır.

“Yeterli gün ışığına sahibiz ve muhtemelen gelecekte bu ışık hala yeterli olacak, ancak yeterli kalitede veya doğru zamanda doğru yerde olmayacaktır. Şimdi bile, çoğunu gün ışığı seviyesinin sağlığa elverişli olmadığı binalarda geçiriyoruz. Sadece bu nedenle gelecekte gün ışığına daha fazla değer vereceğiz; çünkü günlük yaşamımızda bundan daha azına sahip olacağız.”
Francesco Anselmo

Gelecekteki standartlar ve yönergeler, insanlara gün ışığını daha etkili bir şekilde sağlamak konusunda nasıl bir rol oynayabilir?

Temel sorun, zaman değişkeninin mevcut yapı yapma standartlarında eksik olmasıdır. Yalnızca yaygın gün ışığını göz önünde bulunduran, statik ölçüm yöntemlerinin (gün ışığı faktörü gibi) ötesine geçme konusunda ilerleme kaydettik. Ancak gün ışığının dalgalanan doğasını yeterince anlayabilmek, konuyu standartlara ve tasarım kriterlerine dahil etmek için yapılması gereken çok şey var. Bu sadece ışığın iklime bağlı değişkenliği değil, aynı zamanda insanların bireysel olarak farklı ihtiyaçları ile de ilgilidir.

İyi bir araç veya iyi bir kural kitabı, hayati soruları cevaplayabilmelidir. Gün ışığı konusunda bu sorular şunlardır: Belirlenmiş aydınlatma koşullarında çalışabilir miyim ve bunu yaparken rahat hissedebilir miyim? Gelecekteki standardizasyonun bu soruları ele alması gerekecektir. Şimdiye kadar, standartlar büyük ölçüde lobicilik ve bir ürün satma niyetinin bir sonucu olarak belirlendi; yaşam koşullarını iyileştirme konusu daha az gündemdeydi.

Gün ışığı tasarımı uygulaması genel olarak nasıl değişecek?

Mimaride gün ışığı aydınlatması tasarımının unutulmuş sanatını canlandırmak için harika bir fırsatımız var. Mimarın; gün ışığı tasarımcısını, mimarlık pratiğinde değer zincirinin tepelerinde bir uzman olarak gördüğünü ve bu uzmanlardan tavsiyelerde bulunmasını talep ettiğini umalım. Şu anda sorun; genelde planlayıcıya çok geç, yani bina için katma değer üretme şansının olamayacağı aşamada danışılmasıdır. Ayrıca, gün ışığı aydınlatması genel bir konu haline getirilmelidir. Gün ışığı tasarımının, rakamlara aşırı derecede bağlı, anlaşılması zor, kapalı bir disiplin haline getirmemeliyiz. Gün ışığı ile aydınlatma konusunu gündelik bir konu yapmak istiyorsak, insanların anladığı ve konuya sezgisel olarak dahil olabilecekleri bir dil konuşmalıyız!

D / A Magazine sayı 19, makalenin tamamını https://www.velux.com/daylight-and-architecture adresinde bulabilirsiniz.

Etiketler

Bir yanıt yazın