Gezi Parkı ‘Taksim Bahçesi’yken Beyoğlu’nda Ermeniler

Kentsel dönüşüm projelerine ilişkin birikmiş tepki Gezi Parkı sürecinde infiale dönüştü. Halen çeşitli raporlar üzerinden tartışması devam eden direniş, belli ki bundan sonraki pek çok ortak toplumsal talep için emsal teşkil edecek.

Taksim semtinin Ermeni toplumunun tarihi açısından yeri oldukça önemli. Semtin neredeyse her köşesinde Ermeni kültürüne ait çeşitli yapılar ve anılar bulmak mümkün. Ermenilere ait mezarlık, okul, hastane, kilise gibi yapıların hepsi olmasa da bir kısmı günümüze kadar bir şekilde ulaşmışlar. Ermenilerin Taksim’e gelip yerleşmeleri 16. yüzyıla kadar uzanmakta. 16. yüzyılda Avrupalıların Taksim’e konsolosluklar, elçilikler açması sonucu yabancı dil bilen ve yurtdışı kültür, ticaret bağlantıları olan Ermenilere iş imkânı belirdi. Ermeniler bir yandan burada çalışırken semte yerleşmeye de başladılar. Taksim’in Ermeni kültürüne ait tarihi mekânlarını semtin köklü sakinlerine sorduk.

Varujan Aslanyan: ‘Şişli ve Pera taraftarları Taksim Bahçesi stadında kapışırdı’

Eskiden burada büyümüş, yaşamış insanların pek çok anılarının olduğu mekânlar günümüzde neredeyse tamamen kaybolmuş. Gençlik yıllarını Taksim Spor Kulübü’nde geçirmiş olan VarujanAslanyan semtle ilgili anılarınışöyle anlatıyor: “Eskiden Taksim Spor Kulübü’nde başkandım. O yıllarda Gezi Parkının adı‘Taksim Bahçesi’ydi. Bu bahçe önceden futbol sahasıydı ve saha tahta perdelerle çeviriliydi. Girişi de bugünküMcdonalds’ın 15 metre gerisinde bir ahşap kapıdan olurdu. Sahadaki kapalı tribün ikiye ayrılırdı. Bir tarafında çoğunlukla Ermenilerden oluşan Şişli taraftarları, diğer tarafta ise Pera taraftarları otururdu. Bu heyecanlı maçların sonunda genelde hep kavga çıkardı. Yine hafızamda en çok kalan mekân Divan Oteli’nden TRT Radyo binasına kadar uzanan Ermeni Mezarlığı’dır. Divan Oteli’nin ve Kervansaray Gazinosu’nun arkasında SurpAgop Kilisesi vardı. SurpAgop’tan TRT binasına kadar her yer mezarlıktı. O mezarlığın mezar taşları Gezi parkının, Divan oteli temelinin yapımında kullanıldı. Şimdi koca mezarlığın yerinde yeller esiyor.”

Pakrat Estukyan: ‘Bizim sokaktaki o vagon da kalmadı’

Semtin eski sakinlerinden PakratEstukyan da Taksim’in eğlence merkezi rolüne dikkat çekiyor: “Ben Talimhane’de doğdum, büyüdüm. Taksim her zaman Ermeniler için bir eğlence mekânı olageldi. Sinemalar, gazinolar, tiyatrolar hepsi Taksim’deydi ve Ermeniler buraların müdavimiydi. Genelde yoğun olarak Gayrimüslimlerin oturduğu Taksim’i çevreleyen sokakların hepsi çok önemli ve eski yerleşim alanlarıdır. Modernleşme döneminde şehrin nüfusunda bir değişme oldu ve Kumkapı, Gedikpaşa gibi semtlerdeki Ermeniler buralardan taşınıp Taksim’e ve çevresine yerleştiler. Ermenilerin Taksim çevresinde yoğun olarak yaşadığı yerler Tarlabaşı’ndan Dolapdere’ye doğru giden Turan Caddesi ve Feridiye Sokağı’dır. Bu bölgenin en önemli kilisesi Üç Horan Kilisesi’dir. Vakıf seçimlerinde bu vakfın yönetimini ele geçirebilmek için her defasında büyük rekabetler yaşanırdı, hâlâ da yaşanıyor.

Eski yıllardan aklımda kalan bir ayrıntı da bizim sokaktaki vagondu. Biz faturalarımızı buradan yatırır, postalarımızı buradan gönderirdik, sokağımızda postane falan yoktu. Şimdi o vagon da kalmadı.

Araksi Şirinoğlu: ‘Meydanlara Ermeni cambazlar gelirdi’

“Ben Talimhane’de büyüdüm. Talimhane’nin ismi, eskiden askerlerin orada talim yapmalarından geliyor. Bizim mahallede hep Rumlar ve Ermeniler vardı. Zaten Taksim genelinde Gayrimüslim nüfus oldukça fazlaydı. 6-7 Eylül olaylarından sonra sayılarıçok azaldı. Gedikpaşa’da mesela Müslüman halk çok azdı. Valideçeşme, Feridiye Caddesi’nde hep Ermeniler ikamet ederdi. Bizim gidip geldiğimiz yerler belliydi. Biz eskiden şimdiki kızlar gibi çok gezemezdik ama devamlı olarak Hacı Bekir ve Baylan Pastaneleri’ne giderdik. Bir de Tünel’e giderken Lebon Pastanesi vardı. Şimdiki gibi marketler olmadığından, bütün alışverişlerimizi ne yazık ki yıkılmış olan Ankara Pazarı’ndan yapardık. Taksim Gazinosu’na da giderdim, oraya bir sürüünlüler gelirdi hep. SurpAgop Kilisesi’ni devamlı ziyaret ederdik, orası da kalmadı, yok ettiler. Bir de şunu hatırlarım; eşekle Hamidiye suları, at arabalarıyla da zerzevat satılırdı. Meydanlara bazen Ermeni cambazlar gelirdi, akşamları onları izlemeye giderdik. Rumlarla beraber Ermeniler karnaval kıyafetleri giyinip Taksim’e yürüyerek Paregentan (karnaval) bayramını kutlarlardı.”

Zakarya Mildanoğlu: ‘Taksim Gazinosu, Ermeni sosyetesinin uğrak yeriydi’

Mimar ZakaryaMildanoğlu ise eski Taksim’i, semtin geçirdiği büyük mimari dönüşümü anlatıyor bize: “Şu an Sheraton Oteli’nin olduğu yerde Ermeni sosyetesinin yoğun ilgi gösterdiği Taksim Gazinosu vardı. Taksim eskiden mezarlıklar bölgesiydi. Hilton otelinin orası Latin Mezarlığı, Gümüşsuyu’ndan Askeri hastaneye inen bölge Müslüman mezarlığıydı. Divan oteli, TRT Radyoevi, Harbiye Askeriye müzesine kadar olan bölge de bilindiği gibi Ermeni mezarlığıydı.”

Mildanoğlu’ndan semtin adının hikâyesini de dinliyoruz: “Cumhuriyetten önce Taksim Meydanı yoktu, meydan yerine kışlanın ahırı bulunmaktaydı. Taksim ismi ise şuradan geliyor; meydan 1600’lü yıllarda mezarlık olarak kullanılıyordu. Bu mezarlıkların olduğu bölgeye Beyoğlu ve Galata semtlerinin su sorununu çözmek için maksem inşa edildi. Maksem; gelen suyu çevredeki çeşmelere ve diğer yerlere dağıtılan yani taksim edilen su depolarıdır. Bundan dolayı da bölgenin ismi Taksim olarak anıldı. Ermenilerin Taksimi’ne gelecek olursak, Ermeni nüfusu 1842’de Taksim’de yapılan nüfus sayımına göre, ki o zamanlar ki nüfus sayımında sadece erkekler sayılırdı, 3,233 kişiydi. Ermeni toplumu topluluk olarak yaşadığı her semte mutlaka bir okul ve kilise inşa ederdi. Taksim Üç Horan Kilisesi de bu doğrultuda inşa edilmiştir. daha sonra Tokatlıyan otel ve pastanesine dönüşen Taksim’deki Alkazar Sineması da Ermenilerin sık gittiği mekânlardan biriydi. Bu bina 1883’te kapanarak kahve ve restoran olarak kiraya verildi.”

Surp Agop Mezarlığı’nın hüzünlü hikâyesi

Gezi direnişi ile varlığı ve bugünkü yokluğu bir kez daha anımsanan yerlerden biri de Ermeni mezarlığı oldu. Elmadağ Ermeni Mezarlığı’nın tarihine kabaca bakacak olursak, arazi, Kanuni Sultan Süleyman’ın aşçısı VanlıManukKaraseferyan sayesinde Ermeni toplumunun mülkü haline geldi. Anlatıya göre, Sultan Süleyman’ın Buda’yı işgal etmesi üzerine Almanlar onu zehirlemeyi planlar ve bu işi Manuk’tan isterler. Manuk bunu reddeder ve Sultan’a durumu anlatır. Sultan, komployu açığa çıkardığı için onu ödüllendirmek isteyince, Manuk, İstanbul Ermenilerine bir mezarlık tahsis edilmesini talep eder. Sultan da Elmadağ semtinde bulunan araziyi Ermeni toplumuna hediye eder.

1560’dan itibaren Surp Agop Ermeni mezarlığı olarak anılan arazi, 1909’da Belediye’ninPangaltı Caddesi’ni genişletmek amacıyla, mezarlığın yolun üst kısmında yer alan kısmını istimlâk etmek istemesiyle büyük bir mücadele alanına dönüştü. Dönemin Belediyesi ile Ermeni toplumu arasında yaşanan anlaşmazlık üzerine hükümet olaya müdahale etti ve Belediye’ye verilecek kısmın değerinin cemaate ödenmesine karar verildi.

Ancak İstanbul Belediyesi, toprağın değeri yerine, sadece duvar yapımı, kemiklerin ve mezar taşlarının taşınması gibi masrafları karşılamak için bedel ödenmesini uygun gördü. İstanbul Belediyesi, 1926’dan itibaren Beyoğlu’ndaki mezarlıklara defin işlemleri yasakladı ve mezarlıkların denetimi cemaatlerden alınıp belediyelere verildi. Tapu Genel Müdürlüğü’nün talebi üzerine Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesi’nin mezarlığın Ermeni toplumunun mülkü olduğunu belgelerle ortaya koymasına karşın Tapu Genel Müdürlüğü, mezarlığın Belediye’ye tahsis edilmesini onayladı. Bunun üzerine, Türkiye Ermenileri Patrikliği adına Belediye aleyhine dava açıldı.

Ancak mahkeme, Belediye’nin avukatlarının itirazlarını reddetti. Ortaya çıkan birçok karışıklığın engellenmesi adına Mahkeme bu vakfın ‘hudutname’sini (sınırları belirleyen belge) istemeyi uygun buldu. Kurulan uzman araştırmacılar heyeti nasıl bir bilimsellikle bilinmez ama ‘bilimsel’bir şekilde, mezarlığın Ermenilere değil Sultan Beyazıt Vakfı’na ait olduğunu ortaya koydu. Bu raporun ardından mahkeme, mezarlığın Belediye’ye tahsisine karar verdi. Davanın hukuki süreci 1934’de son buldu. Mahkemenin sonucunda Patrikhane’yi mahkeme masraflarını ve Belediye Vekili’nin 150 lira avukatlık masrafını ödemeye tabi tutuldu ve ihtiyati tedbir kararı kaldırıldı. Gel gör ki artık mezarlığın yerinde yeller esiyordu.

Etiketler

Bir yanıt yazın