Erdoğan, Taksim Camisi projesini beğenmedi

Taksim Camisi ve Dinler Tarihi Müzesi'nin mimarı Ahmet Vefik Alp, Haber Türk Bloomberg'ten Gülin Yıldırımkaya'ya konuşarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın projesini beğenmediğini, kendisinin tercihinin klasik bir cami olduğunu söyledi.

video
Etiketler

17 yorum

  • ahmet-turan-koksal says:

    Şİmdi ben de afedersiniz deli gibi çalışıyorum. Arkitera öyle. Mimdap öyle. Taksim Platformu öyle. Sonra en 40 adet arkadaşımın da hiç bir şey beklemeden çalıştığını hatta gazetelerece kendi olanaklarını kullanarak ilan verdiğini biliyorum. İçlerindeyim.

    Derdimiz iyi bir şey olsun.

    Ama bu A.V.A. için diycek bir şey bulamıyorum.

    Yahu kardeşim ortaya bir cami projesi attın. Bunun ortalama bir mimarlık fakültesinin 3. sınıf 1. dönem projesi tesliminde alacağı nı 35’tir. 40 değil.

    Pekiyi ödül endüstrisini çok iyi bilir. PR konusunda arsızdır filan. Ödüllü mödüllü der. Bir şekilde medyaya çıkar.

    Aferin. O ödül için ayrıca tebrik ederim. Hani bitmemiş, kendi kendine gelin güvey olan bir mimara ortalıkta plan dahi yokken 3-4 adet görsel ile kim nasıl ve ne sıfatla ödül vermiş bilmiyoruz.

    Kardeşim lütfen ama lütfen.

    Oradan çıkıp çıkıp duruyorsunuz. Kendi projeniz için çalışıyorsunuz. Ayıp.

    Bana göre çok kötü bir proje ve bunun reklamını yaparken de tv kanalına bağlanığ başbakan beğenmedi diye DUYUM ALDIĞINIZI SÖYLÜYORSUNUZ.

    Böyle emr-i vakilere hayır diyor demiyorsunuz.

    İkinci husus da ben ve arkadaşlarım HERHANGİ BİR ÇIKAR PEŞİNE DÜŞMEDEN, yapılacaksa dahi düzgün bir mimarisi olsun diye çabalarken, bu kadar benceilce “Bak ben yaptım hazır proje ödüllü mödüllü, kabul ediverin gari” gibi ucuz hesaplardan ayrıca iğrendiğimi de bildiririm.

    Şimdi cevabi yazıda ben şöyle prof oldum, ben böyle ödüller aldım şu şu şu başarılarım var. Diyecek de diyecek. Onların hakedilmiş olup olmadıkları konusunda bile ne yazık artık inancım yok. Kısacası üzerinde konuşulacak bir şey de kalmadı.

    Yeter yahu. Tüy dikmenin de bir usturubu var.

  • fatih-demir says:

    Yahu bu kadar mı provokatif bir başlık olur insaf edin. Mimar ‘Beğenmedi diye söylenemez sadece tercihi klasik Osmanlı mimarisi çizgisinde bir cami. Kendisiyle de konuşmadım, bu şekilde duyum aldım’ diyor. Siz de gidip ‘Erdoğan Taksim Camisi Projesini Beğenmedi’ diye başlık atıyorsunuz. Eminim başbakanın bu projeden haberi bile yoktur. Hem haberi olsa bile tercihinin Osmanlı mimarisi olması size neden dokunuyor? Tercih edebilir ve istişare edip herkesin fikrini alırsa bir sorun yoktur. Benim de tercihim Türk tarihi ve kültürü ile yoğrulmuş, milli bir dokuya sahip bir cami projesinin hayata geçirilmesi.

    Bir de meraklı-muhalefet şahsiyetler provokasyonunuza aldanıp videoyu bile izlemeden haberinizi tweetlemişler. Ayıptır. Enerjinizi adam gibi projelere harcayıp vicdanlı ve Türkiye için muhalefet yapsanız Türkiye’nin çehresi değişirdi.

  • omer-yilmaz says:

    Keşke siz de “meraklı-muhalefet” kadar meraklı olup bizden önce kimler bu haberi yayınlamış diye baksaydınız.

    Başbakan’ın bu projeden ilk çıktığında haberi olduğunu ben de sanmıyorum ama sonra Ahmet Bey’in basın bombardımanı ile haberi olmaması olanaksız. Tercihinin Osmanlı Camisi olduğunun kime dokunduğunu pek anlamadım. Ahmet’in yorumuna mı yazıyorsunuz yoksa bizim haberde göremediğimiz bir yazı mı var yoksa siz bir takım algılara mı sahipsiniz bilemiyorum. He sırası gelmişken söyleyeyim: Osmanlı Camisi, Osmanlı döneminde yapılır. Bugün XXI. yüzyılın ihtiyaçları neyse o yapılır. Ve de ekleyerek sorayım: Nedir bu “Türk tarihi ve kültürü ile yoğrulmuş, milli dokuya sahip cami” lütfen örnek verin.

    Biz ayıp ediyorsak siz de kontrolsüz, freni patlamışçasına yazmışsınız sanki.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Ben Fatih Demir, “Türk tarihi ve kültürü ile yoğrulmuş, milli dokuya sahip cami” dediğinden beri bu cümlenin ne kadar çok ve boş olarak kullandığını düşündüm.

    her yerde farklı şekillerde kullanılıyor. Genelde muhafazakar kesim bu tanımı çok seviyor ama bir türlü açıklayamıyor. Bir türlü.

  • fatih-demir says:

    Ömer bey cevabınız için teşekkür ederim. Öncelikle Arkitera’nın entellektüel içerikli yayınlarını beğendiğimi belirtmek isterim. Sadece bu haberi okumuş olan tesadüfi bir ziyaretçi değilim. Kaliteli içerik ve haberler yayınlanması ile birlikte bazen de aklı-selim terkedilip yoğun siyasi içerik taşıyan yayınlar yapıldığını gözlemliyorum. Bu tarz gittikçe daha çok-kültürlü hale gelen platformlarda daha hassas davranılması gerekir. Bu spesifik habere gelirsek; kusura bakmayın, haberi bu şekilde önceden yayınlamış olan medya gruplarının olması, kaynak araştırması/sorgulaması yapılmadan haberin tekrar yayınlanması için geçerli bir sebep olamaz. Bir araştırmacı olarak ayrıca kaynakların açıkça belirtilmesini beklediğimi belirtmek isterim. Haber hususunda kusur tespiti yapıldığında da tekzip yapılması icap eder.

    Osmanlı camisinin aynısı elbette Osmanlı döneminde yapılır. Lakin, camiler (ve genel olarak bütün yapılar) tarih/geçmiş gözardı edilerek de yapılmaz/yapılmamalı. Bilakis bu yapılar geçmişten geleceğe bir köprü niteliği taşımalı. Bu çok avam bir tabir gibi gelebilir ama üzerine en az bir kitap yazılır/yazılmıştır.

    Ahmet Turan bey, ben de tercihime karşı eleştirinizi argümandan yoksun ve sizin tabirinizle “boş” bulduğumu belirtmek isterim. Eğer mimari anlayışıma ve tercihlerime bir eleştiriniz var ise eleştirinizi “muhafazakar kesim” gibi etiketler kullanarak değil, mimari ve sanat temeliniz ve bilginiz ile yaparsanız ben de daha çok faydalanma/sorgulama imkanı bulmuş olurum. “Milli bir doku”dan anlayışımı izah etmem gerekirse; caminin sadece dışarıdan bakanların göz zevkine hitap edecek bir yapı olması değil, yabancı bir mimarın tasarımından farklı olarak tarihi ve milli değerleri yansıtması ve kullanıcı grubuna da, ki bu durumda bu cemaat oluyor, iyi bir şekilde hizmet etmesi ve beklentilerini karşılamasıdır. Yorumuma tekrar bakarsanız, cami mimarisine bu perspektifle bir eleştiride bulunmadım. Bu ayrı müzakere edilmesi gereken bir husustur. Yorumumda sadece tercihimi belirttim ve bu haberdeki yayıncılık anlayışına tepkilerimi dile getirdim.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Fatih Bey,

    Siz muhafazakar mısınız, yoksa liberal misiniz ya da farklı bir durumunuz var mı bilemem. Zaten size öylesiniz demedim.

    Söyleminizi tekrarlayan hep muhafazakar kesimdir ve hep boştur dedim. Hala da aynı fikirdeyim.

    Şimdi boşluğu doldurmak için öncelikle şu sorularımı cevaplamanızı istirham edeceğim.

    1- “Milli doku” nedir acaba. 20 yıllık mimarım bana bu dokuyu tanımlamanızı isteyeceğim. “Kubbe” mi milli doku, saçak mı, payanda mı, minare mi nedir “milli doku” dediğiniz şey. Bir örnek rica etmeden önce söyleyeyim, ne minare, ne kubbe milli değildir. Şu içi dolu olan “Milli doku”yu bir tarifleseniz ya da çizin daha iyi olur. Elinizden geliyorsa.

    Yani Kayseri’de Abdullah Gül Üniversitesi Kampüs binaları yarışma ile elde edildi ve gören “milli öğeler -ya da dokular- yok bunda” dediler. Neydi ki onlar diye sorunca. Cevap yok!!!

    Sizde var mı pekiyi?

    2- Geçmişten, geleceğe Osmanlı Camisi nasıl köprü niteliği taşır hakkında kitap yazılmadı bence. Sıkı bir kütüphanesi olan bir mimar diyor bunu. Hem de ciddi olarak camilerle ilgilenen bir mimar.

    3- Hah bana milli dokuya sahip ama Osmanlı Camisi olmayan iyi tasarlanmış bir örnek gösterin ben bunu http://rktr.co/LGARV9 adresine seve seve koyarım. Yeter ki gösterin.

    Müzakereniz değerliyse muhakkak hakkını alacaktır. Ama cami ve tasarımı konusunda tam 10 yıldır kafa patlatıyoruz. Ancak sizin gibi bir sonuç vardır/var olacaktır diyemiyorum.

    Buyrunuz efendim.

  • onur43 says:

    klasik bir caminin tekrarlanmasi gereksinimine ne kadar üzülsemde sunulan projeyi gördükten sonra sasirmam mümkün degil. gelenegin daha iyisi yapilmadigi sürece yeniye ihtiyac duyulmaz. Intellektüel alt yapi ve yüzeysel popularist hayal gücü, kadim gelenege kafa tutmak bir yana, yaklasamiyor bile. 3. binin camileri bu yüzyilda cehresini gösterecek mi acaba?

  • tugba-yildizhan says:

    tercihim modern üsluplardan yana ama bu tasarımda tam bir üslup yok , bu tasarımda güzel dokunuşlar olmasına rağmen konsept bütünlüğü eksik görülüyor ama cesaret ve ilk girişmler herzaman alkışlanmalıdır bence , tebrik ediyoru…

  • seyma-sahbaz says:

    Yaratıcılığın ön planda olduğu bir eser. farklı. ama cami yapısı için abartı kaçmış gibi. Ama bu tasarımla güzel ortamlar , AVMler oluşabilir.

  • onur43 says:

    🙂 isabetli bir yorum Şeyma hanım. Evet, Bu tasarım AVM lere iyi gider. demek istediğimde tam bu zaten. yani popüler tarzlarla kadim kültürün ağırlığını taşıyabilecek derin bir estetiğin oluşması mümkün değil. @ Tuğba YILDIZHAN: Aslında cesur denebilecek ilk girişimleri 20. yüzyılda ve başka ülkelerde görmek mümkün. Biraz daha fazlasını bekleyebiliriz diye düşünüyorum. Şöyle bir soru sorulabiliriz mesela: Kubbe nin klasik şekli (sembolik dili gözetmezsek) mimarlık tarihinde tuğla ve taş tekniğinin bir sonucu olarak görülebilir. Önerilen projenin kubbe şekli yeni tekniğin ve malyemenın özelliklerine paralel olarak mı oluşuyor? yoksa bir makyaj mı?

  • tugba-yildizhan says:

    Evet,daha fazlasını bekleyebilriz, ben vauuuvv dedirtecek bir tasarım olduğunu söylemedim zaten ,kubbeye gelince, malzemesi ya da formu neolursa olsun cami oması için kubbe şart mıdır ? hepimizinde bildiği gibi , kubbenin asıl amacı büyük açıklıkları az malzeme ile en kolay kapatma yöntemidir sadece , bir simge , sembolik dil vs. içermez , eski dönemere ait taş ve işlevi neolursa olsun bi çok yapıda örtü sistemi olarak kullanılmıştır . Evet 20. yüzyılda ve başka ülkerede cesur tasarımlar görmek mümkün ve daha gerisine gidersek ,18. yüzyıl da görmekte mümkün , fakat cami örneği olarak Türkiyede ben daha önce sadece Zeynep Fadıllıoğlunun tasarımını hatırlıyorum .Diğer bütün mevcut tasarımlar ise birbirinin kopyası ve klişelerden ibaret.Bu örnekte ise eksik , kopuk gereksiz , yetersiz bi çok nokta var fakat, bizleri ve bi çok kişiyi bukadar konuşturabiliyor ise , bu farklılığının ve başarısının göstergesidir.

  • onur43 says:

    kubbenin bir gerekliliğide materyellerin belirlediği statik kısıtlamalardan oluşuyor tabi. o zaman SİZA nın EXPO pavilyonu gibi bir çözüm mümkün değildi haliyle. herhalde kubbenin vazgecilemezliği yinede simgesel gök-cosmos semboliği olmasına dayanıyor. belkide gökten daha kuvvetlı bir sembol simgesi bir gelişme olabilir. Bu tasarım taksim meydanı için değilde mesela Samsun’un Çarşamba ilçesinin ulu camisi olarak tasarlanmış olsaydı yorum sayısında düşüklük olurdu heralde. Yani sükse yaratmasındaki en önemli neden tasarımdan çok taksim meydanı. meydan demişken, context`ine bu tasarım nasıl yaklaşıyor acaba biliyor musunuz? mimarın “meydan-okumasının’ tasarıma yansıması var mı?

  • sv-kck says:

    Kubbenin sadece boşluğu doldurmak için yapıldığının söylenmesi mühendislik açısından doğru olabilir ancak mimarlık ve sanat tarihi doğru açısından değildir. Herkesin bildiği bu gerçek ne yazık ki birçok kişinin bilmediği gerçekler olduğunu ortaya koyuyor…

    “İslamda geometriyi” araştıracak olanlar, caminin dörtgen mimarisini, çokgen geçiş ile yükselerek dairesel bir kubbeye dönüşmesini ve bunun nedenini anlayabilirler. Örneğin, kare bir mekândan yarım küreye geçiş, yaratılanın Yaradan’a dönüşünü anlatmaktadır. Bunun da sembolik bir nedeni vardır.

    Unutulmaması gerekir ki özellikle ibadethane ve saray mimarisi ciddi bir sembolizm içerir. Bu yapılarda hemen hemen hiç birşey tesadüfü ya da basit değildir. Dolayısıyla kişilerin eksik bir bilgi üzerine çok kesin konuşması, diğerlerinin de ilgili konuda eksik kalmasına yani “bilgi kaybına” sebep olabilir. Dikkat edilmesi gerekmektedir.

  • ahmet-kirim says:

    Sayın Sc Kck , ben bir mimar ve mimarlık tarihi bölümünde de masterini yapmış biri olarak şunu söyleyebilirm ki , kubbe konusunda Tuğba arkadaşımız en net ve doğru açıklamayı yapmış , (Not: bu konu mimarlık tarihi derslerinde ilk işletilen konulardan biridir statik vb. derslerde değil )kubbenin asıl amacı büyük açıklıkları en kolay kapatan örtü biçimidir, o dönemlerde demir bilinmiyordu dolayısıyla asmolen döşeme vb. birhaberdik , o dönemdeki kilise ve diğer ibadethanelerede bakacak olursak onların da çoğunda kubbe ile çözüldüğünü görürüz.sembolik bir anlam içerseydi örneğin Kabe; hiçbir mimari özelliği olmayan kare şeklinde taşlardan yapılmış bir yapıt. Siyah örtüsü ile azametli dursa da sadeliği ve tevazuyu temsil ediyor. Camilerde de günümüzdeki teknik ve malzemeler olsaydı burdan yola çıkılarak farklı bir form geliştirilecekti belkide.İbadethanelerdeki sembolizm en çok Gotik dönemde ki katedrallerde görülebilir , tanrının göklerde olduğu düşünülüp , göğe sivrilerek uzanan böylece tanrıya kavuşmayı amaçlayan bir düşünce sistemi ya da barok dönemlere bakalım isa figürlerinin arkasına ışık sızacak ve onu ilah gibi gösterecek oyunlar olabildiğince ihtişam ve yücelik duygusu vercek mekanlar , oysa islam dini; herşeyin en sade şekli ile ve dünya malının hiç bir öneminin olmadığını vurgulayan bir dindir ve sembol olacaksa bu düşünceler sembolleştirilmelidir. Bu projeye gelince,eleştirilmesi gerekilen birçok açısı var , ayrıca Onur arkadaşımızı da katılıyorum yeri konusunda çok sıkıntı var Taksimde böyle bir cami??? yorum dahi yapamıyorum tek taktiredilebilecek şu yönü var ki , tasarım hernekadar olumsuz eleştirilere çok açıkta olsa ve Taksim için uygunda olmasa ve getirdiği boyut oturmamışta olsa bundan sonra yapılacak cami ve diğer yapılara farklı bir bakış açısı getirecek ve diğer mimarları daha başarılı çalışmalarara yönlendireceğinden olumlu buluyorum.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Sayın Sv Kck demiş ki; ” Örneğin, kare bir mekândan yarım küreye geçiş, yaratılanın Yaradan’a dönüşünü anlatmaktadır. Bunun da sembolik bir nedeni vardır. ”

    Şimdi bunun ben çok iyi niyetli bir çıkarım olduğunu düşünüyorum. O zaman farklı bir “büyük” bina yapma tekniği vardı da felsefi manevi ihtiyaçlar için böyle bir form denendi.

    Kareden yuvarlağa geçmek oldukça zor. Açıklık büyüdükçe ağırlık kulelerinden, fil ayaklara kadar bir sürü çözüm ortaya çıkıyor. Bunlara da manevi bir şeyler bağlamak mümkün. Ancak öyle değil.

    Zaten efendim yukarıda konumuza başlangıç teşkil eden A.V.A’nın camisinde sizlerin bu ince ve bilgi dolu yazışmalarınızın içeriğinden bir parça pek yok.

    Ancak yine de sizleri okumaktan zevk alıyorum. Bu paltformu sağladığı için Arkitera’ya da teşekkür ederim.

  • sv-kck says:

    Söylediklerim üzerine yorumlarınız için teşekkür ederim. Ben de bu yorumu, konuyla ilgili çalışmalarıma ve bu çalışma esnasında profesörlerden aldığım bilgilere istinaden ve dediğiniz gibi iyi niyetle yapmıştım. Ayrıca bu konuda pek çok yabancı üniversitenin de araştırmaları bulunuyor.

    Sözü daha da uzatmak istemiyorum. Bu nedenle son olarak söylemek istediğim şudur: İslam mimarisinde süleyman’ın mührünün, stalaktitlerin ve sekizgen’in nasıl sembolik anlamları varsa, cami mimarisinin de sembolik anlamları vardır (zaten o zamanın düşünce yapısına göre de olmalıdır). örneğin, cami mimarisinin Kuran’daki Hakka suresine göre şekillendiği, karenin bu dünyayı ve 4 meleği, sekizgen geçişin arşı taşıyacak 8 meleği, kubbenin ise yaradanın tahtını ve cenneti temsil ettiği söylenir. Geçiş bu yönde denir. Elbette bu tesadüf de olabilir ve zamanın koşullarına göre açıklanabilir.

    Kilisenin ise İsa’ya yürünen yolu temsil ettiğini, bu nedenle ortadan giden uzun bir yolun sonunda İsa’nın bulunduğunu, dolayısıyla da yapının dikdörtgen olduğunu söylerler.

    Eklemek istediğim bir diğer husus da kabe konusu. Ahmet bey belirttiği için yazıyorum. Kabe de küp/kare formasyonu şeklindedir ve etrafı dairesel hareketle “tavaf” edilir. tabi bu da tesdüf olabilir ancak yaratan ile yaratılanın bütünleşmesi olarak yorumlanır. Saygılar,

  • ahmet-kirim says:

    Söylediklerinizle çelişmeyiniz lütfen Sv Kck, islamiyetle ilgili yapılar hakkında yabancı üniversitelerin araştırması ancak bukadar olabilir zaten. El cavap 1; ‘Kabe de küp/kare formasyonu şeklindedir ve etrafı dairesel hareketle “tavaf” edilir.’ ozaman Kabenin formu dairesel olsaydı dairesel tavaf daha kolay olmazmıydı ve bizi buna yönlendirmezmiydi ? ve Kabe Allahın evi olarak tanımlanan dünyanın çekim merkezi başlangıç noktası , insanlar ve bütün yaratılmış canlı cansız varlıklar binlerce atom tanesinden oluşmuştur , tıpkı Kabe etrafındaki dönüş gibi bir atom taneside kendi içinde elektronlar çekirdeğin etrafında dönerek bi tür tavaf yaparlar, ki bu aslında doğru bir ince noktadır yani işi, dini boyuta getirecek olursak emin olun bu konuda herkesin bir fikri ve yorumu vardır ve konu uzadıkça uzar , asıl çıkış konumuz hernekadar cami gibi görünsede mimari yapılardır ve bunu mimari bir boyut getirerek incelemek gerekir , bu bilgileri hangi profesörlerden aldınız ? ilahiyat profesörlerinden mi ?malesef biz bunu hep yapıyoruz , herşeyi kabuletmeye hazırız söyleyen kişi profesörde olsa her konuda doğru bilgiye sahip olamıyabileceğini de gözardıetmememiz gerekir öyle değil mi. herşey bir yana başta şunu kabulediyorum kubbe yuvarlak hatlar içerdiği için ortamı yumuşatır islam dini gibi vb. bu ve buna benzer birçok çıkarım yapmak mümkün ki, bi çoğuda doğru ve mantıklı da olabilir dini açıdan, fakat bu cevaplar şuan konu üzerine alakasız söylenmiş amatör sözler olarak görüyorum sizden özürdileyerek .

Bir yanıt yazın