Binalar 3 Boyutlu Yazıcıdan Çıkınca İnşaat Sektörüne Ne Olur?

Doğrusu ya, ben inşaat sektörümüzün kendi geleceği üzerine süratle düşünmeye başlaması gerektiğini görüyorum. Düşünmezlerse ne olur? Başkalarının taşeronu olmaya devam ederler.

“Hadi canım sen de, hiç koskoca bina 3 boyutlu yazıcıdan çıkar mı?” filan demeyin. Çalışmalar o yönde uzun süredir devam ediyor. İnşaat söz konusu olduğunda hem malzemelerin çeşitleneceği, hem de inşaat sektöründe yapım teknolojisinin olduğu gibi değişeceği yeni bir döneme doğru gidiyoruz. Farkına varmakta fayda var.

Çalışmalar devam ediyor derken bunun artık sadece akademik çalışmalarla sınırlı olmadığının da altını önemle çizmek gerekiyor. Malzeme biliminde dünyanın önde gelen üniversitelerinde yıllardır çalışılan bu konu, artık şirketlerin de gündeminde. Ticari aşamaya geçmiş bile. Daha önce bunu yapan Hollanda’da bir iki şirket varken son birkaç yılda Çinli şirketlerde de bir hareketlenme görülüyor. Oralarda dünya değişirken biz ise burada, tarihten hiçbir ders almadan yolumuza devam ediyoruz. Bakın mesela Boğaz’a üçüncü köprüyü yapıyoruz ama hala köprü nasıl yapılır bilen, köprü yapma teknolojisini yönlendiren bir inşaat şirketimiz yok. Sizce köprü inşaatı teknolojisini kapmak için Boğaz’a kaç köprü daha yapmamız lazım? Bu üçüncü köprü işinde benim en çok kanıma dokunan hala hafriyatı Türklerin, inşaatı ise yabancıların yapmasıdır. Ne diyeyim? Demek ki yaklaşık 50 yıldır Türkiye’de bu alanda milim ilerleme kaydedememişiz. Üç köprü ve sıfır öğrenme. Nokta. Yandaşa kaynak aktarmaktan inşaatı bir sanayi politikası aracı olarak kullanmayı hala beceremiyor Türkiye’nin siyasetçileri. Dün de böyleydi, maalesef bugün de böyle.

Doğrusu ya, ben inşaat sektörümüzün kendi geleceği üzerine süratle düşünmeye başlaması gerektiğini görüyorum. Düşünmezlerse ne olur? Başkalarının taşeronu olmaya devam ederler. Başkaları talimat verir, bizimkiler ne kadar anlarlarsa o kadar yapmaya çalışırlar artık. Diyeceksiniz, “zaten öyle yapmıyorlar mı?” İşte ben artık öyle olmasalar, diyorum. Türkiye ekonomisi dönüşecekse, öncelikle değişecek sektörlerden birinin de inşaat sektörü olması lazım. Yoksa bu “siyasilerle el ele, rant cephesinde” görüntüsü inşaat sektörüne yakında çok büyük zarar verecek. Bakın “üç kuruşa beş toprak kapatıp siyasiyi ayarlayıp voliyi vuracağız” derken neler kaçıyor? Gelin anlatayım.

Dünya değişiyor. Türkiye değişmemekte direniyor. İsterseniz önce şu üç boyutlu yazıcıdan nasıl bina çıkar oraya döneyim. Artık bina yapma teknolojisinin tamamen değişeceği bir döneme giriyoruz. Teknik olarak baktığınızda, yeterince büyük bir üç boyutlu yazıcı tasarlarsanız, gökdeleni bile bir yazıcıdan çıkartabilmeniz mümkün. Şimdilik olmaz diye baksak bile, binanın parçalarını üç boyutlu yazıcılarda amaca uygun olarak üretebilmek mümkün. Katmanlı üretim teknikleri günümüzün yongalı üretim tekniklerinin yerini alacak gibi duruyor. Eskiden bir şeyin içinden başka bir şey çıkartırdık, şimdi o bir şeyi yoktan yapabilmek mümkün. Etrafa yonga saçmadan, amaca uygun üretebilmek mümkün artık. Ne oluyor? Maliyet azalıyor. Ayrıca inşaatın her bir bölümünde kullanacağınız malzemeyi ayrı ayrı seçebilmek de mümkün. Çalışmalar bu minval üzerinde devam ediyor. Benim gördüğüm kadarıyla, üç boyutlu yazıcılar ve nanoteknoloji inşaat sektörünü değiştirecek. Çevreye duyarlı binalar umduğumuzdan çabuk ve umduğumuzdan ucuza gelecek.

İkinci olarak, burada değişenin ne olduğunun altını kalın çizgilerle çizmek isterim. İnşaat işinde tasarımın, bilgisayar başında harcanan zamanın önemi artarken, taşeronların yaptığı işin önemi süratle azalıyor. Anlamakta güçlük çekecekler için bir daha söyleyeyim: İnşaat işinde Türk inşaat şirketlerinin üstlendiği taşeronluk işlerinin katma değer içinde önemi azalırken,inşaat sektöründe malzeme biliminin ve yeni teknolojilerin önemi artacak. Bildiğimiz işler tarihe karışırken bilmediğimiz işlerin önemi artacak. Orta 2’den terklere inşaatta yapacak iş kalmayacak. Ne zaman? Şimdi inşaat sektörü için üretmeye başladıkları inovatif malzemelerin binalarda kullanımı yaygınlaştığında. Binaları üç boyutlu yazıcıdan çıkartmak mümkün hale geldiğinde. Çok mu zaman geçecek bunlar için? Hayır. Öyle bilim kurgu filan değil yani.

Üçüncüsü, binalar üç boyutlu yazıcıdan çıkmaya başladığında, bina yapmak için kol gücü kullanmak neredeyse hiç gerekmeyecek. Onu da ekleyeyim ki, Türkiye’nin Orta 2’den terk bir işgücüne iş yaratmasının artık giderek zorlaşacağını bir kere daha not etmiş olayım. Pek yakında, “canım inşaat sektörü istihdam için önemli” lafını tekrarlamak dahi mümkün olmayacak. Bana öyle geliyor.

Geçenlerde ülkede binalar göğe doğru yükselirken “asansör araştırmaları merkezi olmayan” bir inşaat sektöründen hayır çıkmayacağının altını özellikle çizmiştim. Şimdi aynı meseleyi üç boyutlu yazıcı konusunda da söyleyeyim. Yeni üretim teknikleri ve malzemelerden haberi olmayan, bu yönde bilimsel ve teknolojik kapasite inşa etmeyen inşaat sektörü ve inşaat malzemeleri sektöründen hiçbir şey olmaz. Ben her iki sektörün de kendi gelecekleri ve Türkiye üzerine daha çok düşünmesi gerektiği kanaatindeyim. İnşaat sektörü değişmeden Türkiye zor değişir gibi geliyor bana.

Şimdi diyeceksiniz ki, siyasetin finansmanı şeffaflaşmadan, arsa rantı coşkusu bitmez. O bitmezse, iş bizatihi inşaat yapmaya hiç gelmez. Doğru. Ama o da bitecek, o da bitecek. Hepsi bitecek. Onlar bitmezse, Türkiye bitecek. Hep arafta kalacak bir ülkeye dönüşecek. Şimdiden geleceğin nasıl olacağını düşünmeye başlamakta fayda var. Benden size söylemesi.

İnşaat sektörünün öncelikle “siyasilerle el ele, rant cephesinde” görüntüsünü değiştirmesi gerekiyor. “Faiz rantı haram da, arsa rantı helal mi?” dönemi biterken inşaat sektörünün de kendisini yeniden tanımlamasında fayda var. Not edeyim. Konuşuruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın