Berlin’de Sürdürülebilir Yoğun Yerleşim Alanları

Studio LOES, Berlin'in kalabalık bir bölgesindeki, Wilhelmine Dönemi'nden ve savaş sonrası dönemden kalma mevcut iki konut binasını genişleterek yeni eklemeler yaptı.

Berlin’in kent merkezinde, yoğun çevre bloklarıyla öne çıkan bir yerleşim alanı olan Moabit bölgesinde, Studio LOES Almanya’nın Wilhelmine Dönemi’nden ve savaş sonrası dönemden kalma mevcut iki konut binasını genişleterek yeni eklemeler yaptı. Proje kapsamında varolan iki binanın arasında bulunan iç avluya “Element” adında yeni bir bahçeli ev tasarlandı. Ek olarak bu iki bina, “Lingot” adı verilen yeni çatı katı daireleri ile yukarı yönde büyütüldü.

Studio LOES yoğun bir yerleşim bölgesinde yeni yaşam alanları yaratmanın zorluğunu, verimli ve sürdürülebilir bir inşaat yöntemi sağlayan, ahşap modüller ve prefabrike beton elemanlardan oluşan “Element” ve “Lingot” adındaki bu iki yapının eşzamanlı kullanımıyla çözmeye çalışmış.

Proje, dar bir şehir içi bölgede akıllı yeniden yoğunlaştırma için önemli bir örnek teşkil ediyor. Aynı zamanda İtalyan mimar ve tarihçi Vittorio Magnago Lumpugnani’nin yakın zamanda kaleme aldığı “Gegen Wegwerfarchitektur” (Tek Kullanımlık Mimariye Karşı) başlıklı makalesinde dile getirdiği talepleri yansıtıyor. Lumpugnani bu yazısında daha az, daha yoğun ve daha kalıcı binalar tasarlamanın önemini vurguluyor.

Beş kat ve bir de çatı katından oluşan çok katlı bir konut yapısı olan Element, alanları 57-101 metrekare arasında değişen birkaç maisonette dahil olmak üzere toplam 20 daireyi içinde barındırıyor ve yapının brüt taban alanı 2.600 metrekareye ulaşıyor.

Prefabrik betonarme elemanların “tersyüz edilmesiyle” oluşan dış iskelet, dairelerin balkonlarını oluşturuyor ve dış merdiven boşlukları ile pasajları konut sakinlerinin kullanımına açık kamusal alanlara dönüştürüyor. Sirkülasyon elemanının binanın dışına alınması, dairelerin düşey ve yatayda özgürce yerleştirilmesine olanak sağlıyor.

Güneydoğu yönünde uzanan binanın geniş teras ve balkonları doğu cephesinde konumlanarak güneş ışığından yararlanmaları amaçlanmış. Hizmetler dıştan yerleştirildiği betonarme iskeletin üzerinde prefabrik pencere ve kapılara sahip ahşap çerçeveli bir cephe yer alıyor. İç mekanda, çapraz lamine ahşap duvarlar ve tavanlar taşıyıcı elemanlar olarak işlev görüyor. Prefabrike malzeme kullanımı projede zaman tasarrufu sağlamanın yanında çevreye verilen gürültü kirliliğini de azaltmış.

Lingot’nun tasarım sürecinde, mevcut binaların çatı uzantıları Element’in gelişimini de tamamlıyor. Yine prefabrike ahşap modüller ve prekast beton elemanlar kullanılarak oluşturulan dört yeni çatı katı dairesi her bir binanın düz çatısına yerleştirilmiş. Büyüklükleri 54 – 75 metrekare arasında değişen ve genişletilmiş balkonlara sahip toplam 8 daireden oluşan Lingot’nun toplam brüt kat alanı 770 metrekare.

Çatının formu klasik “Berlin Çatısı”nı yükseklik ve eğim değişkenleriyle oynayarak yeniden yorumluyor. Böylece çatının uzantıları çevre yapılara uyum sağlamış oluyor. Apartman sakinleri yeni binalara varolan merdivenin uzantısı yoluyla ulaşıyor. Hem Element hem de Lingot, sakinlerine çapraz havalandırma ve yıl boyu güneş ışığından yararlanma imkanı sunuyor. Ayrıca her iki projede de yeşil çatılar, fotovoltaik paneller ve ısı pompaları bulunuyor.

Studio LOES tasarım sürecinde, ekolojiyi ve tasarrufu ön plana alan bir mimari yaklaşım benimsemiş. Kısıtlı alan çözümleriyle çalışmak, prefabrik, modüler ve yerel kaynaklı malzemeler kullanarak uzun vadeli binalar tasarlamak gibi prensipler tasarım yaklaşımlarını yönlendiriyor. Element ve Lingot’nun tasarımıyla stüdyo “tüm statik, yapısal-fiziksel ve planlama hukuku zorluklarına rağmen, bu ilkelerin mimari kullanımı için ilk prototipini yarattıklarını,” açıklıyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın