Başka bir taşra mümkün

Citta Slow hareketine katılan Taraklı dünyaya nasıl bakıyor?

Geceyarısına az kalmış. Saat 23.30. Nalburundan bakkalına, berberinden pastanesine kadar tüm dükkânlar açık. Sıfır derecede ve kar yağışı altında kentin capcanlı sokaklarında geziyoruz.

Burası Beyoğlu değil. Burası, Sakarya’daki Taraklı. Batı Karadeniz’i, Orta Anadolu’ya bağlayan dağların arasına saklanmış bir hayal kasabası. Şener Şen’in oynadığı bir reklam filmindeki adıyla, Mümkünlü…

Taraklı’ya geçtiğimiz hafta sonu Citta Slow Türkiye hareketinin davetlisi olarak gittim. Kasaba, karlar arasındaki bembeyaz suretiyle karşımıza çıktı. Buraya üç yıl önce de gitmiştim. Gördüm ki, son yıllarda Taraklı’da adeta bir mucize gerçekleşmiş. Yıkılmak üzere olan konaklar büyük bir özenle restore edilmiş, şehrin tarihi dokusuna can gelmiş.

Taraklı’nın dönüşümü, Türkiye’deki beş Citta Slow’dan (Sakin Şehir) biri olmadan önce başlamış. Bu dönüşümün en önemli mimarlarından Belediye Başkanı Tacettin Özkaraman, Taraklı’da bugüne kadar 62 dükkan ve 10 konak restore edildiğini söylüyor. Belediye, mimari dokudan geleneksel yemeklere kadar Taraklı kültürünün yaşaması için örnek bir çalışma sürdürüyor.

Buradaki değişim sadece sokakların güzelleşmesiyle kalmamış. Kadınlar bu değişime omuz vermiş ve Taraklı’nın asıl dönüşümü işte böyle başlamış. Kasabanın neresine giderseniz gidin, Taraklılı kadınların özeniyle karşılaşıyorsunuz. Size büyük bir heyecanla hangi pekmezin nasıl üretildiğini, uhutun ne olduğunu, köpük helvasının nasıl yapıldığını anlatıyorlar.

Taraklı’nın bir de yalazası var ki bunu kısa yoldan anlatmak zor. Yalaza, ilk bakışta ‘bir insanı kandırmak’ olarak algılanabilecek, ancak kökleri çok daha derine inen bir gelenek. ‘Taraklı’da Yalaza Kültürü’ adılı kitabı yazan Ahi Naci İşsever bu gelenek hakkında şunları söylüyor: “Birdenbire her kahvede bir iki öbekleşme belirir, yalaza dediğimiz sohbetler dizisi başlar. Mağdur, mağdura yaslanır. Bir felaketi savuşturmanın, bir sinir bozukluğuna uğramamanın tek yoludur yalaza. Taraklı kendini topluca tedavi etmelidir.”

Artık Anadolu’da taşranın kendini hakir gördüğü, hemen her taşralının şehre göçmek istediği bir dönemin sonuna geliyoruz. Anadolu insanı şehrin kalkınma değil, köksüzleşme anlamına geldiğini fark etti. Kökün yoksa, nasıl kalkınabilirsin? Taraklı, belki de bu toplumsal idrakın en canlı örneklerinden biri.

Taraklı’nın da dahil olduğu Citta Slow hareketi, işte dünyaya tam da bu noktadan bakıyor. Başka bir taşranın mümkün olduğunu savunuyor. Üstelik savunduğu değerleri birer birer hayata geçiriyor. Paylaşarak, üreterek ve pırıl pırıl gülümseyerek!

Etiketler

Bir yanıt yazın