Aşı Sonrası Mimarlık

Covid-19 salgını ile birlikte milyonlarca insanın yaşam biçimi ve alışkanlıkları önemli ölçüde değişti. Dolayısıyla mimarlık uygulamalarındaki değişimler kaçınılmaz hale geldi. Önde gelen mimarlık firmaları, alışılagelmiş bina tipolojilerini gözden geçiriyor ve salgın hastalık sırasında ve sonrasında tasarlanacak mekânları yeniden hayal ediyor.

Covid-19 salgını her ne kadar sona erecek olsa da eski mimari alışkanlıklara geri dönülemeyeceği tahmin ediliyor. Milyonlarca insanın yaşama, seyahat etme, çalışma, mekânları kullanma ve gezinme biçimi, güvenlik ve hijyenle ilgili beklentileri, sevdiklerini ve yabancıları selamlama şekli değişime uğradı. Aşı ve küresel salgın sonrası bir dünyada mimarlar, değişen talepleri karşılamanın yollarını arıyor. Architect Magazine, önde gelen mimarlık firmaları ile bir araya gelerek ofis, çok aileli konut, endüstriyel, eğitim, sağlık ve kültürel olmak üzere altı ana bina tipolojisinin gelişimini listeledi.

Ofis 

Kaynak: Gensler

Mimari, tasarım, planlama ve danışmanlık firması Gensler’in küresel araştırma lideri Janet Pogue McLaurin, salgından önce ofis tasarımlarının seçeneğe ve çeşitliliğe imkân veren daha açık ve yoğun bir plana sahip olduğunu dile getiriyor. Salgın ile birlikte ise bireysel odaklı çalışmanın evden daha verimli olabileceği görüldü. Ancak Gensler’in ofis çalışanları ile yaptığı ankete göre insanlar hala ofise gidip grup çalışması ve iş birliği yapmak, meslektaşlarıyla sosyalleşmek ve bir topluluğun parçası olmayı tercih ediyor. Bir başka ankette ise ister evden ister başka bir yerden uzaktan çalışma ile ofiste çalışma arasında geçiş yapılabilecek hibrit bir çalışma modeli istendiği ortaya çıktı.

Salgının ardından hibrit bir çalışma modeline geçmeyi hedefleyen Gensler, bireylerin ve ekiplerin en iyi nasıl çalıştığını anlamaya çalışıyor ve herkes için en iyi deneyimi sağlamaya imkân verecek tasarım stratejileri geliştiriyor. McLaurin’e göre ofis deneyimi, uzun süre kalması gereken ekipler ile ara sıra bir araya gelen ekipler için farklı olabilir. Dolayısıyla iş yerlerini daha esnek ve duyarlı hale getirmek için zeminleri farklı bölgelere ayırmak, insanları bir ekip olarak veya bağımsız çalışmak üzere bir araya getirebilecek veya ayırabilecek mobilyalar tasarlamanın yeni yollarını araştırmak önem arz ediyor.

Firmanın küresel tasarım teknolojisi direktörü Joseph Joseph, teknolojik gelişmelerin de stratejinin önemli bir parçası olduğunu ifade ediyor. Salgın ile temassız ortamların gelişimi ve bina teknolojilerinin yanıt verme hızı önemli ölçüde arttı. Çalışanların takvimine göre düğmeye basmaya gerek kalmadan hangi kata çıkacağını bilen asansörlerden güvenlik noktasında kullanıcılarını temizleyebilecek yeniliklere sahip binalar uzakta değil.

Kültürel ve Kamusal Mekanlar

New York merkezli tasarım firması Weiss/Manfredi, Covid-19 salgınının, özellikle dış mekânlarda olmak üzere, düşünceli, ilgi çekici ve esnek kültürel ve kamusal alanlara duyulan ihtiyacı vurguladığını söylüyor. Kültürel ve açık hava alanlarının tesadüfî toplanma ve performansı karşılaması, aynı zamanda bir sakinlik ve geri çekilme duygusu yaratması her zamankinden daha önemli. Sanata nefes alacak alan bırakmak ve tüm toplulukları davet etmek; dış mekan ile iç mekanı, sanat ile ekoloji ve kentsel yaşamı birbirine bağlamak herkese yarar sağlayabilir. Örneğin Seattle Sanat Müzesi, salgın sırasında parkı açık tutmaya karar vermiş ve park, şehirden kaçmayı göze alamayan insanlar için bir sığınak haline gelmiş.

Sosyal eşitlik ve ekolojinin iç içe olduğunu dile getiren Manfredi, mimarlık ile bu paradigmaların okunaklı ve erişilebilir hale gelebileceğini dile getiriyor. Açık alan bir lüks değil. Şehirlerin demokratikleştiricisidir ve büyük şehirlerin yaşamının merkezindedir.

Endüstriyel Tesis ve Lojistik

Mimari ve iç tasarım firması The Lunz Group’tan Michael Murphey, dağıtım ve lojistik merkezlerinin çok yönlü tasarım kademelerine nasıl yükseldiğini, küresel salgının ve gelişen e-ticaret pazarının endüstriyel mimari üzerindeki etkisini tartışıyor. Murphey’e göre on yıl önce bir dağıtım merkezi temelde bir depoydu. Eski model, toptan ticarete dayanıyordu. Günümüzde e-ticaret sayesinde her şey paletlerden parçaya geçmiş durumda. Tesisler ve ekipman, tek bir parçayı veya öğeyi işlemek üzere tasarlanıyor ve dağıtım merkezlerinin çok daha büyük hacimli çıktılarını verimli bir şekilde işlemesi gerekiyor. Bilgi teknolojisine ve robot teknolojilerine odaklı tasarım stratejileri önem kazanıyor.

Dağıtım tesisi tasarlarken kullanıcı deneyimine de değinen Murphey, çalışan deneyiminin kalitesini ve refahını artıran tasarım özelliklerinin performansı ve üretkenliği arttırdığının da altını çiziyor. Firma, tutarlı ve sıcaklık kontrollü bir ortam sağlamak için yalıtım yöntemlerine, tavan yüksekliklerine, giriş ve çıkış noktalarına, zemin tasarımına ve diğer tasarım yönlerine odaklanıyor. Örneğin, COVID-19 aşıları yüksek seviyelerde soğuk depolama gerektiriyor. Tasarımcılar, laboratuvardan hastaya giden yol boyunca ek depolama olanakları sunarak müşterilerine esneklik sağlıyor.

Murphey’e göre lojistik planlama ve tasarımında bir sonraki dönüşüm lojistiğinin otomasyonu olabilir. Tedarik zinciri, trafikten etkilenir ve yoğun emek gerektirir. Tüketicilerin gün geçtikçe talepkâr hale gelmesiyle kısa teslimat süreleri önem kazanıyor. Dolayısıyla sürücüsüz kamyonlar, insansız hava araçları veya bunların bir kombinasyonu etkili bir çözüm olabilir. Öte yandan, robotik ve otomasyona yapılacak büyük yatırımların iyi bir karar olup olmadığı da tartışılıyor. Virüsle mücadele için kısa vadeli bir hedef var, fakat salgın sonrasında bu yatırımların faydalı görülüp görülmeyeceği üzerinde duran firmalar da bulunuyor.

Eğitim

Education Design International’ın kurucu başkanı ve CEO’su Prakash Nair, yakın ve uzun vadede eğitim kurumlarının tasarımı için gözlem ve öngörülerini aktarıyor. Nair, salgın nedeni ile önceliği sorgulanan sınıfların öğrenme için etkili yerler olmadığını, geleneksel koridorlar ve sınıflar ile mimarların artık kullanılmayan bir eğitim modelini pekiştirdiğini dile getiriyor. Çevrimiçi öğrenme ile birlikte öğretmenlerin ve öğrencilerin gerektiğinde kendiliğinden bağlantı kurabilecekleri eş zamanlı olmayan modellerin daha fazla geliştirilmesini umuyor. Yenilikçi gelişmelerle birlikte okulların hala değerleri yerler olabileceğini, lazer kesiciler veya 3D yazıcılar gibi özel teknolojilere erişim sunabileceğini ifade ediyor. Okullar, insanların yaratıcı ve pratik problem çözme için kafa kafaya vermeyi öğrendiği araştırma merkezleri haline gelebilir. Üstelik öğrencilerin sosyal ve duygusal zekâ geliştirmelerine yardımcı olabilir.

Nair’e göre okul tasarımı söz konusu olduğunda müşteriler genellikle bürokrasiler veya yöneticiler oluyor ve nihai kullanıcılar olan öğretmen ve öğrenciler göz ardı ediliyor. Sonuç olarak, öğrenciler saatlerce rahatsız edici, küçük odalarda ve adeta yetişkin gardiyanların gözetimi altında tutuluyor. Dolayısıyla, okulların daha çocuk merkezli, daha insancıl bir modele doğru ilerleyip ilerlemeyeceği sorusu önem kazanıyor. Farklı sınıflarda birbirinden kopuk fen, matematik ve sosyal çalışmalar gerçekleştirip öğrencilerin dünya ve birbiriyle bağlantılı sorunları hakkında bütünsel düşünmelerine izin vermeyen modeller yerine farklı bir eğitim sistemi, farklı bir müfredat ve buna bağlı olarak farklı bir öğrenme ortamı gerekli.

Dış mekânlar, yüksek kaliteli öğrenim için fırsatlar sağlıyor. Her yaştan çocuk ekranlarından uzaklaşabilir, doğa ile iletişim kurabilir ve daha aktif olabilir. Açık hava alanları, eleştirel düşünme, problem çözme, iş birliği, sosyal ve duygusal gelişim gibi becerilerin geliştirilmesine imkân sağlayabilir.

Salgının ırksal ve sosyal eşitsizlikleri vurgulayıp şiddetlendirmesiyle birlikte eğitimin eşitliği ve fırsatı nasıl teşvik edebileceği sorgulanıyor. Okul tasarımı, ırksal azınlıkları çoğu durumda cezalandırmıştır. Nair, her bir öğrencinin ihtiyaçlarına göre uyarlanmış çok çeşitli öğrenme yöntemlerini kolaylaştırmak için farklılaştırılmış çeşitli küçük, orta ve büyük alanlar oluşturmak için sınıf duvarlarını yıkmanın eşitsizliklerle başa çıkma konusunda etkili olacağını dile getiriyor.

Konut

Uluslararası tasarım firması HKS’nin Washington DC’deki iş geliştirme direktörü Kate Davis Campbell, çok aileli konut tasarımının küresel salgın ile birlikte nasıl geliştiği üzerinde duruyor. Esnek ünite tasarımı, balkonlara ve diğer dış mekânlara erişim ve mekânların insanları nasıl hissettirdiği üzerine incelemeler yapıyor.

Campbell, esnek tasarım için sürgülü kapı ve paravanların çok işlevli olduğunu dile getiriyor. Dar bir yerleşim düzenine sahip çoğu ev-ofis, yeteri kadar gün ışığı alamıyor. Bir duvar yerine bir perdenin çalışma alanını kapattığı yatak odası-ofis seçenekleri ile güneş ışığına ve mahremiyete erişim imkânı sağlanıyor. Evden çalışan insanların dışarıda daha fazla zaman geçilebileceği düşünülürek bisiklet veya diğer ekipmanları asmak için girişte özel bir oda veya dişli duvar sağlamak da esneklik sağlayan fikirlerden bir diğeri.

Campbell’e göre karma kullanımlı bir ortamda veya çok aileli bir ortamda topluluk oluşturmak ve hijyen koşullarını sağlamak için kişisel veya küçük grup kullanımı için ayrılmış ve olanakların dağıtıldığı alanlar daha güvenli hale geliyor. Her katta oldukları için merdiven veya asansör kullanımını da en aza indirgiyor. Ayrıca sosyal bir bağlayıcı olabilen bireysel balkonlar veya topluluk bahçesi gibi birçok mekân, sakinlerin açık havanın tadını çıkarabilmesine imkân veriyor.

Sağlık Yapısı

Mimarlık firması Moody Nolan’ın Chicago merkezli müdür yardımcısı Roderic Walton, mimarların sağlık hizmetlerine erişimi nasıl iyileştirebileceklerinin üzerinde duruyor. Ekip, Chicago’nun güneyinde yetersiz hizmet alan bölgelerdeki beyaz olmayan topluluklar için eşitsizliğin üstesinden gelebilecek sağlık projeleri üzerinde çalışıyor.

Walton’a göre küresel salgın, genellikle sağlığın sosyal belirleyicileri tarafından yönlendirilen önemli eşitsizlikleri ortaya çıkardı. Covid-19 izleme projesi gibi kaynaklardan elde edilen veriler, Afroamerikan halkın beyaz Amerikanlara göre Covid-19’dan 1,5 katı oranında daha fazla hayatını kaybettiğini gösteriyor. Bir kişinin obezite ve kalp hastalığı gibi bir arada var olan koşulları varsa, bu kişi Covid’e karşı daha savunmasızdır. Konut ayrımı, sağlığın sosyal belirleyicilerini yönlendiren başlıca faktörlerden biri konumunda. Firmanın analizlerine göre Chicago’daki birçok beyaz olmayan topluluk, coğrafi olarak izole olduğundan dolayı bakıma erişemiyor. Aşılar küresel salgını engellemeye yardımcı olacak, ancak bu eşitsizlikleri tetikleyen altta yatan sosyo ekonomik faktörleri çözmeyecekler.

Walton, önleyici sağlık hizmetlerine ve sağlık hizmetleri eğitimine öncelik vermenin önemini vurguluyor. Örneğin ekip, Illinois Üniversitesi Hastane sisteminin bir uzantısı olan Mile Square Sağlık Merkezi’nin tasarımında toplu taşıma araçlarına yakınlığa, randevuların ve takip randevularının planlanmasına yardımcı olacak altyapının mevcut olmasına özen göstermiş. Tasarımcıların toplantıları sadece merkezin kendisine değil, tüm mahalleyi güçlendirmeye odaklanmış.

Uyum ve esneklik, sağlık hizmeti tasarımında en önemli unsurlardan biri. Sınırlı alanların birden fazla işlevi yerine getirmesi gerekebiliyor. Örneğin Moody Nolan, Chicago Tıp Üniversitesi için acil servis tasarlarken, ambulans bölmesinin dekontaminasyon tesisi olarak ikinci bir amaca hizmet etmesine izin verecek bir çözüm sunmuş.

Giderek daha fazla hastanın, ihtiyaçlarının ve deneyimlerinin izlenmesini, değerlendirilmesini ve iyileştirilmesini bekleyeceğini dile getiren Walton, bakım tesisinin dışına ulaşan hasta merkezli bir bakım modelini gerçekleştirmek için mimari bir söylemi ve programlama geliştirmenin gerekliliğini vurguluyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın