Art Deco 100 Yaşında: Başlangıcı ve Özellikleri

Art Deco, tüm yapı ölçeklerini ve tipolojilerini etkileyen bir üslup olarak dünyanın her yerinde rastlanabiliyor. 100. yılı vesilesiyle, daha az bilinen örneklerine uzanan küresel bir yolculuğa çıktık.

Hotel Splendid, Dax, Fransa

Art Deco Mimarisi: Başlangıcı ve Özellikleri

Art Deco mimarisinin hikayesi, modern tasarım ve uygulamalı sanatlar tarihinin en önemli sergilerinden birinin kapılarını açtığı 28 Nisan 1925’te başladı. Paris’teki Exposition Internationale des Arts Décoratifs et Industriels Modernes’in 20. yüzyıl mimarisinin gelişimi üzerinde büyük etkisi oldu. Dönemin süslemeci eğilimleri, günümüzde “Art Deco” olarak anılan küresel bir akımın temelini attı.

Joseph Diongre’nin tasarladığı Withuiz adlı evde Belçika Art Deco’su görülüyor

Ancak 1925’te “Art Deco” terimi henüz yoktu. Bu kavram, ilk kez 1960’larda, 1920 ve 30’ların tasarım anlayışını irdeleyen “Les Années 20: Art Deco, Bauhaus, Stijl, Esprit Nouveau” adlı serginin düzenlendiği Paris’teki Musée des Arts Décoratifs’te gündeme geldi. Bu sergi hakkında 1966’da The Times’a yazdığı yazıyla terimi ilk kez basılı olarak kullanan Hillary Gelson oldu. Kavramın yaygınlaşmasını ise Tarihçi Bevis Hillier’in 1968’de yayımlanan çığır açıcı “20’ler ve 30’ların Art Deco’su” adlı eseri sağladı. Hillier, iki dünya savaşı arasındaki dönemin dekoratif sanatlarının tarihini ve yaklaşımını ilk yazan kişiydi. Bu yaklaşım, radikal modernist düşünceyi reddederken dönemin siyasal ve bilimsel dönüşümlerine estetik bir dil üzerinden yanıt veriyordu.

Art Deco, görsel olarak dinamik eğriler ve simetrilere sahip güçlü geometrilerle tanımlanır. Desen ve renkleri yapılandırılmış şekilde kullanan bir stil olup Art Nouveau’ya göre daha az organik veya daha az doğaya öykünen, ancak modernizmin katı soyutlamalarından ve sade biçimlerinden daha yumuşak bir his uyandırır. Aerodinamik hacimler, endüstrileşmeye göndermeler içerirken (motifler ve şekiller), temalar sıklıkla Yunan ve Roma’nın klasik antik dönemlerine ve Asya, Afrika ve Amerika’nın yerel kültürlerine dayanır.

1936’da tamamlanan bu konut, ortasında bahçe bulunan iki teraslı bloktan oluşuyor ve Avustralya’daki Streamline Moderne stilinin başlıca örneklerinden biri. Mimar John Brogan tarafından tasarlandı.

Art Deco’nun Evrimi

Art Deco, doğduğu andan itibaren hızla küreselleşti. Daha da önemlisi, mimari, iç mekan tasarımı, ürün tasarımı, grafik, illüstrasyon, moda, otomobil tasarımı, uçak, gemi ve mücevher gibi her şeye uygulanmış olması, bunu gerçek anlamda “bütüncül” bir tarz haline getirdi ve hem sanat disiplinlerinin geniş bir yelpazesini hem de hayatın kendisini etkiledi. Cazın (eskiden Jazz Moderne olarak adlandırılırdı) ortaya çıkışına, 1920’lerin sanatsal avangardının aşırılıklarına ve 1930’ların başındaki ekonomik krize tanıklık eden dönemi tanımlamaya başladı. İçine doğduğu tarihsel dönem ve toplumsal değişimler ne kadar çeşitli olursa olsun, Art Deco, çiçek süslemelerinden güçlü aerodinamik formlara kadar birçok ifade biçimini benimsedi; ancak yine de anında tanınabilirliğini korudu.

Sonuç olarak Art Deco, pek çok biçime bürünen zengin ve karmaşık bir stildir. Genellikle modernist mimariyle harmanlanarak her iki tarafta da tür çeşitliliği yaratır. Genellikle en otantik olarak kabul edilen Fransız Art Deco’su (hareketin kökenlerinden esinlenmiş), İngiliz Art Deco’su ve Amerikan Streamline Moderne akımları gelişti. Japonya, Hindistan, Brezilya, Arjantin, Filipinler ve Avustralya gibi farklı coğrafyalarda da Art Deco’nun yerel varyasyonları ortaya çıktı. Kısacası, iki Dünya Savaşı arası dönemde benzeri görülmemiş bir popülerlik kazanan ve çeşitli bağlamlara dinamik bir şekilde uyarlanıp dönüştürülen bir stil.

Belçika’da, Lode Van Marcke’nin Deurne, Antwerp’teki evi, 1930’lar

Art Deco mimarisinin örneklerine Avrupa’nın hemen hemen her ülkesinde, ayrıca Asya, Afrika ve Güney Amerika’daki eski Avrupa kolonilerinde rastlamak mümkün. Bu bölgelerde Art Deco daha sonra, 1930’larda ve 1940’larda zirveye ulaştı. Bu stilin yayılımı yalnızca Avrupalı mimarlar aracılığıyla değil, kimi zaman sömürge yönetiminde görev alan ya da bağımsızlık sonrası devlet yapısını kuran yerel aktörlerce de gerçekleşti. Mimarlık, hem kültürel diplomasi aracı hem de Avrupa dışı kültürlerin boyunduruk altına alınmasını simgeleyen kolonyal bir sembole dönüştü. İlginçtir ki, 1920’lerin başında ilk Art Deco tasarımcılarına ilham veren şey, Japon, Çin, Aztek ve çeşitli Afrika kültürleri de dahil olmak üzere Avrupa dışı etkilerdi.

Kaynak

Etiketler

Bir yanıt yazın