16. İstanbul Bienali: Büyükada

16. İstanbul Bienali: Büyükada

"Yedinci Kıta" teması etrafında şekillenen 16. İstanbul Bienali'nin üç durağından biri olan Büyükada, beş farklı noktada sergilenen çalışmalar ile ziyaretçilerini bekliyor.

Büyükada’da sergilenen çalışmalar, beş duraklı bir rota izlenerek ziyaret edilebiliyor. İskele Meydanı ile başlayan bu gezi; Anadolu Kulübü, Hacopulo Köşkü ve Mizzi Köşkü’nün ardından Taş Mektep’te son buluyor.

Büyükada’ya geldiğiniz zaman Andrea Zittel’in “Kişisel Arsalar” adlı çalışması İskele Meydanı’nda bizi karşılıyor. “Mekana sahip olunabilir mi?” sorusuna odaklanan çalışması ile Zittel, bir kişinin sığabileceği beton bloklar üzerinden mülkiyet ve mekan kavramlarını sorguluyor.

Zittel’in çalışmasının ardındaki basamakları takip ederek Armin Linke ve Ursula Mayer’in çalışmalarının yer aldığı Anadolu Kulübü’ne varıyoruz. Normal koşullarda yalnızca üyelerin girişine açık olan Kulüp, Bienal’e özel olarak 10 Kasım’a kadar ziyaret edilebiliyor. Linke, üç yıl süren araştırmalar sonucu tamamladığı “Okyanusu İncelemek” projesinin çıkarımlarını, Sarı Köşk’ün ilk katında Bienal ziyaretçileri ile paylaşıyor. Video yerleştirmeleri, fotoğraflar, metinler ve yayınlardan oluşan çalışma ile sanayi, bilim, siyaset ve ekonomi dörtgeni içerisinde denizlerin mevcut durumu ele alınıyor.

Sarı Köşk’ün üst katında Ursula Mayer’in video çalışması bulunuyor. Hollandalı model Valentijn de Hingh’in bir avatar olarak karşımıza çıktığı bu video döngüsü, video oyunlarındaki karakterlere atıfta bulunuyor. Mayer, trans model de Hingh’e çalışmasında yer vererek, feminist kuramcı Donna Haraway’in Siborg Manifestosu’na güncel bir yorum katmayı amaçlıyor. Çalışmanın kurulumunda dikkat çeken bir diğer detay ise ekranın konumlandırılma şekli: Oyun Salonu’nun avizesi ile ekran arkasındaki LED sistemin bir araya gelmesi, teknolojik olanakların geçirdiği evrimi gözler önüne seriyor.

Anadolu Kulübü’nden ayrıldığımızda yol üzerinde yer alan işaretler ve haritalar, bizi Hacopulo Köşkü ve Mizzi Köşkü’nün karşılıklı olarak yer aldığı Çankaya Caddesi’ne yönlendiriyor. Hacopulo Köşkü girişinde, Monster Chetwynd’in ucuz malzemelerden ürettiği el yapımı melez yaratık heykelleri sergileniyor. Chetwynd’in Bienal kapsamında hazırladığı bir diğer çalışması ise kalıcı olarak Maçka Sanat Parkı’nda yerini alan bir oyun alanı.

Caddenin karşı tarafındaki Mizzi Köşkü’ne geçtiğimizde ise Glenn Ligon’un, İstanbul Bienali için özel olarak hazırlanan “America” neon çalışması, bizi karşılayan ilk çalışma oluyor. Sanatçı, İstanbul camilerinden ilham alarak uyguladığı mahya tekniği ile alışılmış neon görüntüsünden uzaklaşmayı hedefliyor. Ligon’un, Charles Dickens’ın “Tüm zamanların en iyisiydi, belki de en kötüsü de…” cümlesinden ilham alarak kurguladığı “America” serisine dahil olan bu enstalasyon, farklı bakış açılarını vurgulamak amacıyla Bienal boyunca iki haftada bir görünüm değiştirecek.

Sanatçının Türkiye’nin önemli politik tarihlerine atıfta bulunan bir çalışması daha bulunuyor.  31 Mart 2019 ve 29 Ekim 2023 tarihlerini gösteren neon yazılardan Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılını işaret eden kısım, geleceğin belirsizliğini betimlemek adına sönük durumda. Glenn Ligon’un Bienal’de sergilenmesi için seçtiği çalışmalardan bir diğeri ise Sedat Pakay’ın, Amerikalı yazar James Baldwin’in İstanbul’da yaşadığı dönemi ele alan “Başka Bir Yerden” filmi.

Mizzi Köşkü’nden ayrılıyor ve son olarak dik bir yokuşu izleyerek Taş Mektep’e ulaşıyoruz. Seramik sanatçısı Hale Tenger’in “Suret, Zuhur, Tezahür” enstalasyonu, üç farklı katmandan oluşuyor: Meyve ağaçlarında verim artırmak için kullanılan “bilezik alma” tekniğinin incelenebildiği çalışma, doğanın sundukları ile yetinemeyen bir varlık olarak insanın açgözlülüğü üzerine düşünmeye teşvik ediyor. Çalışmanın bir diğer parçası ise yansıtma özelliği ile tarih öncesi çağlarda ayna olarak kullanılan obsidyen taşları. Bahçe içerisinde dağınık olarak yerleştirilen bu taşlar, doğaya ve insana ayna tutarak bireyler için bir yüzleşme ortamı yaratıyor ve doğa için yaptıklarımızı sorgulatıyor. Kurulumu tamamlayan üçüncü öğe ise, Hale Tenger’in yazdığı ve Taş Mektep bahçesinde yankılanan “Suret, Zuhur, Tezahür” şiiri.

Toplarlar arsızca büyüyen meyvelerimi.
İyileştiririm sabırla kabuğumdaki yarayı, sessizce beklerim bir sonraki baharı.
Neden mi?
Çünkü
Buradayım ben
Köklerim derinlerde
Gidemem bir yere
İstemem de
 Şimdi söyle bana,
Yapmadan olabilir misin?

MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Pera Müzesi ve Büyükada’da çeşitli mekanlara yayılmış olan 16’ıncı İstanbul Bienali‘ni 10 Kasım’a kadar gezebilirsiniz. Bienal ile ilgili gelişmeleri 16. İstanbul Bienali etiketi üzerinden takip edebilirsiniz.

Etiketler

Bir yanıt yazın