Yeni Mimarların Altın Çağı “2000’lerde Mezun Olmak”

CV’si Word formatında olan ve e-posta adresini Hotmail kullananları baştan elemişti.

Programlar kısmında Photoshop’un sürümünü ekleyenlere ise temkinli yaklaşıyordu. Hobilerine kitap okumak yazan 1-2 kişi bile vardı. Sahi ya, halen bunu yapan var mıydı?

Gerçek bir insan sarrafıydı, aradığı mimarı çok iyi biliyordu. “Buyrun oturun” dedi, “ne içersiniz?”

“Su alabilirim” diye cevapladı genç aday. İK makalelerinde bu tavsiye ediliyordu. Aynı makalede bardağı kafaya dikmemesi, dibinde iki parmak bırakması da not edilmişti.

Patron için sadece 15 dakikalık sohbet neredeyse yeterli oldu. Çocuk göz temasından kaçmıyordu ve sohbet sırasında yalnızca iki kez yutkunmuştu. Adayın işini bilen, becerikli biri olduğu kanısına vardı.

Çocuk da halinden memnundu. Sarkmayan mesailer, katlanılır maaş ve açık ofisteki esmer kız şimdilik kâfiydi… Kemik gözlükleri dozunda bir “hipster” tadı veriyordu. Topuklu ayakkabıları severdi. Topuklu tıkırtısını da. Sarkıntılık yapacağından değil ama güzel bir kız, bir mimarlık bürosu için vazgeçilmezdi.

Son cümleler toparlanırken çocuğun sağ bileğindeki nasır patronun dikkatini çekti. Artık kafasındaki tüm soru işaretleri son bulmuştu. Sandalyesini geriye itti, onaylar gibi kafasını iki kez yavaşça aşağıya salladı.

Karşısında 2000’lerde mezun olmuş yeni bir mezun vardı ve görünüşe göre teknolojiyi gerçekten çok iyi kullanıyordu. Artık emindi. Bu çocuk Mozart veya Coldplay’le değil, 8 bit müziklerle büyümüştü. Yakınlarında cep telefonu çalsa -dıdıt-laması an meselesiydi…

O anda “Bizim için uygun, birlikte çalışmaktan memnuniyet duyarız” dedi. “Selen sana projeleri anlatsın…”

Tıkırtılar yaklaşırken bardakta kalan iki parmak suyu da içti. Artık saçma sapan tavsiyelere ihtiyacı yoktu…

Bizim mesleğimizde ne patronlar bu kadar saplantılı, ne de adaylar bu kadar “geek”ti. Ama 2000’lerin başlarında ortalama bir yeni mezun bile teknolojiye sektör ortalamasından daha hakimdi ve patronların aradığı tam olarak buydu…

Birinci dalga 2000’lerin ilk yıllarında etkisini gösterdi. Yetenekli ve bilgisayara yatkın yeni mezunlar, 30-35 yaşlarındaki meslektaşlarına yakın koşullarda işe başladılar. O dönemde artık bilgisayarlı projelendirme yerleşmiş, görselleştirme konusunda kalite büyük bir ivmeyle yükseliyordu.

Yeni mezunlar dinamik ve heyecanlıydılar. Çok güçlü bilgisayar altyapılarıyla sektörde bir geçiş dönemi yaşandı. Mesleğin mevcut, hantal alışkanlıklarını, dinamik mimarlık pratiğine bu insanlar dönüştürdüler. O dönemde çok sayıda öğrenci kendilerine iyi yerler buldular. Üstelik eğitimleri devam ederken. Okul durumu işverenler için göze alınabilecek bir “trade-off”idi.

Şimdiyse durum biraz daha farklı. Taşlar yerine oturdu. Tasarım, projelendirme veya görselleştirme yapacak kişiler nispeten daha belli. Büroların yeni mezunlara o dönemdeki kadar ihtiyacı yok.

O yüzden “x yıl tecrübeli” veya “okulla ilişiği olmayan” maddelerini ilanlarda daha sık görmeye başlıyoruz.

Şimdilerdeyse (Türkiye’de geç kalınmış) yeni bir sürecin, BIM’in ivmeli yükselişine tanıklık ediyoruz. Öyle ki bir miktar seneler sonra tıpkı üstadlarımızın bizlere el çizimini anlattıkları gibi “Biz duvarların hepsini tek tek Autocad’de çizerdik genç adam… Metrajları Excel’de hesaplar, kesitleri sıfırdan çizmeye başlardık” diye hayıflanacağız. Hatta kim bilir, belki “köklü” ve vizyoner (!) mimarlık okulları bitirme projesinde BIM yazılımlarını yasaklayabilir, “Autocad’le çizeceksiniz” gibi ön şartlar belirleyebilirler..

Aslında bugün bunu söylemek maharet değil. BIM’in mimari projelendirmenin geleceği olacağı 8-10 sene öncesinden de biliniyordu. Yalnızca Türkiye için vakti gelmemişti. Görünen o ki, önümüzdeki yıllarda, 1995-2005 arasında yaşanan değişim tekerrür edecek. BIM yazılımlarına hakim yeni mezunlar parlak bir dönem yaşayacaklar.

Şimdi de bilmeyenler için BIM’in ne olduğunu kısaca özetleyelim.

BIM’in orjinalinde “Building Information Modeling” açılımı “Yapı Bilgi Sistemi” şeklinde kullanılabiliyor. O meşhur (ve doğrusu salakça bulduğum) “abi plan çiziyosun, kesiti kendisi çıkarıyor” anlatımının gerçek karşılığı da şu oluyor:

“Sen bilgisayarında binanı yapıyorsun, tüm verilerini giriyorsun, modelliyorsun, çiziyorsun. Sonrasında istediğin yerden planını, kesitini, görünüşünü, render’ını alıyorsun. Daha ileri kullanımlarda metraj ve hakedişte dâhi bu verileri kullanabiliyorsun. Üstelik proje revizyon gördüğünde, tüm paftalar ve sahneler haliyle kendiliğinden güncellenmiş oluyor.”

Revit, Allplan vb. en yaygın örneklerini teşkil ediyor. Bu tip yazılımlarda çizim yapmıyor, binayı sayısallaştırıyorsunuz. Binanın tamamını bilgisayarınızda bitirdikten sonraysa istediğiniz sahneyi çıktı alıp uygulamaya verebiliyor, çizim olarak kullanabiliyorsunuz.

Murat Çetin, Prof.Dr. Gülen Çağdaş’ın “Mimarlıkta Bilgisayar Uygulamaları” dersinde BIM kavramını anlatırken “akıllı objeler” kavramını kullanmıştı. Autocad’deki objelerin aptal olduğunu, çizgilerin, kendilerinin ne olduğundan bihaber olduğunu belirtmişti. Oysa BIM yazılımlarında Autocad’de olduğu gibi çizgi çizmiyor, duvar çiziyordunuz. O çizgi duvar olduğunu biliyor, duvar gibi çalışıyor. Metraja giriyor, kapı boşluğu veriyor, katmanlarını gösteriyor vs…

Etiketler

7 yorum

  • mehmet-tan says:

    Çok doğru bir yaklaşım. Artık sadece autocad bilene eski kafalı diye yaklaşılıyor günümüzde. Yetmiyor hiçbirşey sektör her zaman daha fazlasını istiyor insanlardan. Yeni teknolojiler, yeni proğramlar her ne kadar işi kolaylatmak amacı gütselerde aslında 1 insandan 3 5 insan performansı almak için yapılmış çözümler.

  • alaaddin-sadikoglu says:

    peki mimarlık bunun neresinde? pekala bir tekniker ile mimarın farkı nerede?

  • baran-akman says:

    “Mimarlık” ile “mimarinin araçlarını” birbirine karıştırmamak gerek diye düşünüyorum. Bir projeyi oluşturan arkasındaki düşünsel aşama, tasarım – ya da ne derseniz – başka bir şey, bunu sayısal ortama geçirip sonrasında kağıda dökmek başka bir şey. Bu ikinci aşamada kendini yetiştirmiş bir tekniker de mimarın görevini yapabilir ama aslolan ilk aşama değil midir?

  • sedat-bayrak says:

    Alaaddin, mimarlık tabii ki bu yazıda bahsedilmeyen kısımlarında. Benim de müthiş rahatsız olduğum bir konudur iki kavramın karıştırılması. Hatta iş ilanlarında “mimar veya tekniker” yazılması.

  • azmi-acikdil says:

    Bu arayış veya mimarlıktan başka ne biliyorsun isteği; İki mesleği beceriyi, mimari yetenek ile çizmeyi birleştirmektir. Teknolojiyi iyi kullanabilirsiniz ama tasarımı aynı seviyede yapamayabilirsiz. Bu eleman arama ilanı o firmanın daha çok teknikere ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
    Mimarlık arabayı tasarlamak ise kullanmakta teknikerliktir.

  • feyza-kalaycioglu says:

    2009 mezunu biri olarak ‘onnumarabeşyıldız’ yazı olmuş…en çok ta ‘kesiti kendi çiziyor ifadesi yaygın ve iç mimar dış mimar sorusu kadar iç gıcıklayıcı..neyse şanslı hissettim 😉 yeni mezun okulla ilişiği var ama revit biliyor..

  • umit-bozkurt says:

    Tüketim dünyasının insan üzerindeki etkisinin mimarlık şubesi! Tasarım, teknik, metraj, görsel boyut vs. Bu özellikleri ayda 8-10 proje oluşturabileceğin profesyonellikte bünyende barındıramazsın.Fakat bunların hepsini bünyesinde bulunduran programları bilmek daha münasiptir.Bu teknikerlik değildir ; kalifiye olmaktır.Maalesef teknolojiyle birlikte çıta daha da yüskelmiştir.Bütün mesele bu.

Bir yanıt yazın