Yapı Ölçeğinde Açılan Tasarım Yarışmaları ile Üniversite Yaşamını Hayal Edebilmek Mümkün müdür?

19 Ağustos 2019 tarihinde ilan edilen İTÜ İşletme Fakültesi Mimari Proje Yarışması son dönemlerde ilan edilen en heyecan verici yarışmalardan biriydi. Çünkü eş zamanlı olarak birçok problemin farkına varılması ve çözüm üretilebilmesi için bir araç olabilirdi.

İlk olarak, sahip olunan jeolojik ve topografik yapısı itibariyle yakın zamanda da büyük bir şiddette gerçekleşeceği hatırlatılan “deprem olgusu” için makro ve mikro ölçekte analiz ve çözümler sunulabilirdi. Yarışma alanının sınırını oluşturan ve kamusal toplayıcı ve dağıtıcı niteliği olan Maçka parkının bir deprem parkı olarak tartışılması ile başlayarak, bu parkın aynı zamanda bir üniversite vadisi olması ve kentsel bir farkındalığın eyleme geçirilmesi için büyük bir adım olabilirdi. Çünkü yarışma alanının bulunduğu bölge incelendiğinde, yeşil alan olarak sahip olduğu kapasite iyice ortaya çıkmaktadır.

İTÜ İşletme Fakültesinin de içinde konumlandığı İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesinde bulunan Tarihi Silahhane Binası ve Tarihi Karakol Binası tekil “anıt” yapılar olmaktan çok “anı” değeri yüksek olan bir tarihi bölgeyi tanımlamaktadırlar. Bu tür alanların; içinde bulundukları yeşil alanlarla birlikte korunmaları ve geleceğe aktarılmaları kadar, sahip oldukları potansiyellere bağlı olarak, depremde toplanma birikme alanları olarak da yeniden programlanmaları gerekmektedir. Deprem bölgelerinde uzun ve kısa süreli konaklamanın da bu tasarım sürecinin bir parçası olması gerekliliği artık, bu ölçekte kurgulanan yarışmaların önceliği haline gelmek zorundadır. Yoksa deprem için ne yapılıyor diye sorgulayan bilim insanlarının düzenlediği yarışmaların da bu konuda bir şey planlamadıkları ortaya çıkmaktadır.

Geçmişten bugüne Karakolhane’nin bulunduğu Maçka semti, 6. yüzyıla kadar şehir dokusunun dışında, yeşil alan niteliğinde bir bölge, bu tarihten itibaren ise halkın mesire yeri olmuştur. “…Cumhuriyet’in ilanından sonra Taksim-Dolmabahçe bölgesi Lütfi Kırdar’ın 1938-49 yılları arasındaki belediye başkanlığı döneminde ‘Maçka Bölgesi II. No’lu Park Alanı’ olarak tanımlanmıştır. 1950’lere kadar Gümüşsuyu, Taşkışla, Maçka ve Harbiye’yi kapsayan askeri yapı alanı konut gelişimine kapatılmıştır. 1949 yılından sonra park alanı parçalanmaya başlanmıştır. 1983 yılında 2634 sayılı Turizm Teşvik Yasası kapsamında turizm bölgesi olarak seçilen Taksim-Maçka yeşil alanındaki, otel ve ticaret merkezi inşaatları ile bölgenin tarihi ve fiziksel dokusu bozulmuştur.

1950’li yıllardan itibaren ise, çoğunlukla hızla ve estetik kaygı taşımadan, döneminin yasal ve teknik denetimlerinin yönlendiriciliğinde, “kentin daha nitelikli bir dokuya” kavuşturulduğu iddiasıyla üretilen parçalı planlama müdahaleleri ile bugün, bağlamın okunmadığı bir otomobil depo ve ulaşım ağına hizmet eden bölgeler haline gelmişlerdir. Bu süreçte parça/bütün ilişkisi koparılmış ve bağlamsız “anıt” yapılar ve içinde bulundukları “niteliksiz yeşil alanlar” olarak günümüze gelmiştir.

Bu bağlamda ilk olarak, Maçka parkı, en baştaki varlığına geri döndürülerek toplayıcı kamusal yeşil bir kent parkı olarak kentsel hafızadaki niteliğe ve aynı zamanda bir deprem parkı olarak toplayıcı bir konuma getirilebilirdi.

İkinci önemli nokta ise, yarışmanın konusunu oluşturan “işletme fakültesi binası” olarak tanımlanarak, tekil yapı ölçeğine indirgenmiş olan “Maçka Kampüsü”nün nitelikli bir “sosyal odak” ve “nitelikli bir kent üniversitesi kampüsü” olarak dönüştürülme şansıydı. Yarışmanın tanımlanmasından itibaren, kentsel bağlamdan koparılarak, tekil yapı olarak değerlendirilmesi, şartnamede bahsi geçen “…günümüz mimarisine de ışık tutabilecek işlevsel ve yenilikçi çözümlerin öne çıkarılması; çağdaş bir çevre ve tasarım anlayışı geliştiren…” beklentisinin çok gerisinde bir anlayış sergilemiştir. Maçka kampüs alanının İTÜ Maçka yerleşkesinin üzerinde bulunduğu alana bakıldığında eğitim yapıları ve sosyal yapılar, yan yana bulunmakla birlikte, gerek alandaki 16 metrelik kot farkından dolayı, gerekse üniversite yerleşkesinde bulunan yapıların farklı zamanlarda ama bütünleşik bir peyzaj projesi bünyesinde tasarlanmamış olması önemli bir problemdir.

Bu bağlamda, Maçka Demokrasi Parkı ile Hüsrev Gerede Caddesi arasında işaret edilecek kentsel bir aksla birlikte, proje alanına komşu olan ve küçük yaş gruplarını bünyesinde bulunduran eğitim yerleşkelerini de içine dahil ederek, Maçka Kampüsü omurgası ile birlikte kamusal deprem parkına ulaşmaları sağlanabilirdi.

Ne yazık ki; mevcut proje önerilerinin de hızlı kentleşme, endüstrileşme, göçler, ekonomik ve teknolojik ilerlemeler sonucunda üniversite yerleşkesinin, “sosyal odak” tanımından uzak, “birbirlerine bir şekilde” bağlanabilen niteliksiz yollar ile “bir bütün oluşturmaya çalışan” alanlara dönüşmüş olan alanın mevcut düzenini destekler nitelikte olduğu gözlenmektedir. Oysa kent üniversite alanlarının sorumlulukları büyüktür.

Kent üniversiteleri, kent içinde yeni yapı tasarımı ya da mevcut yapıların dönüştürülmesiyle, yapı adası ölçeğinde ya da yerleşke biçiminde oluşan üniversitelerdir. Üniversitelerin, kent içinde, merkeze yakın konumlanmasının;

  1. Öğrencilerin, kent ve kentlilerle kaynaşmaları;
  2. Öğrencilerin, kentin tüm sosyal ve kültürel olanaklarından yararlanmaları;
  3. Kentlilerin üniversitenin eğitim, kültür ve sosyal birimlerinden (spor salonları, kütüphane, oditoryum, vb.) yararlanmaları gibi avantajları olan “eğitim alanları” olarak tanımlanmaktadır.

Bu tür bölgelerde yer alan sosyal, kültürel ve sportif etkinlik alanları, kent ve kentli ile bütünleşmeyi sağlayan mekânlar olarak da öne çıkmaktadır. Bu mekânlar, kent halkı ile öğrenciler arasındaki sosyal bütünleşmeyi, kentlilerin “yaygın eğitim” den yararlanmalarını sağlamaktadır.

Kent içi kampüslerde, üniversite öğrencilerinin sosyal ve kültürel etkinlik alanlarını kullanımlarında en yüksek değerlendirmenin “dersleri olmadığı zamanlar”, ikinci en yüksek değerlendirmenin “ders öncesi ve sonrası” olduğu saptanmıştır. Kent üniversitelerinde ise etkinlik alanları en fazla “ders olmadığı zamanlar” kullanılmaktadır. Kampüsün kent içinde yer alması, kampüse ulaşım kolaylığı, manzara gibi çekici sebeplerin, kampüs sosyal ve kültürel etkinlik alanlarının tatil günlerindeki kullanım yüzdesini olumlu yönde etkilediği düşünülmektedir.

Tüm bu değerleri barındıran İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesi hem sosyal bir odak niteliği taşımakta hem de tarihi bir bölgede kültür mirası niteliği taşıyan yapıların oluşturduğu bir kent üniversitesi niteliğindedir. Bu bağlamda, bu ve benzeri yarışma projeleri oluşturulurken, sahip oldukları sorumlulukların farkında olunması büyük önem taşımaktadır. Ve bunun da yapı ölçeğinde tartışılamayacağı aşikârdır.

Üçüncü önemli nokta ise, yarışmalara verilen emeğin “etik bir değerlendirme süreci” ne sahip olması gerekliliğidir. Bu yarışma gibi 200’ün üstünde yarışma ekibinin katıldığı bir durumda, 2 gün gibi bir süre yeterli değildir. Matematik olarak bile incelenmesi imkânsız olarak gözüken bu değerlendirme süreci, en az katılan yarışma ekiplerinin verdiği özen kadar bir özenle değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, yarışmanın incelenme süresi uzatılmalı ve yarışmaya girenlerin verdiği emeğin karşılığı olan eleştiri ve değerlendirmenin sunulması gerekmektedir. Hiçbir gerekçe göstermeden projelerin elenmesi, etik olarak doğru değildir.

Son söz olarak, ülkemizde düzenlenen yarışma projelerinin, Türkiye’nin düşünsel sürecine olan katkısı da ortaya konulduğunda; ne kadar önemli bir yerde olduğu tartışılamaz. Bu bağlamda, yarışma hazırlık süreçlerinin, şartnamelerin niteliğinden, değerlendirme süreçlerine ve ortaya konulan ürünlerin sorumluluklarına kadar çok geniş bir yelpazede değerlendirilmesi gerekli gözükmektedir. Bu yarışma ile birçok göz ardı edilen tasarım meselesi üzerine hep birlikte düşünebilirdik ama bu şansı yitirdik ne yazık ki…

Etiketler

2 yorum

  • ELİF YEŞİM KÖSTEN says:

    keşke yorum yapılsaydı….

  • Omer Yilmaz says:

    Jüri süreçlerinde bulunmuş birisi olarak kendi adıma görüşlerimi aktarmak isterim.

    “…günümüz mimarisine de ışık tutabilecek işlevsel ve yenilikçi çözümlerin öne çıkarılması; çağdaş bir çevre ve tasarım anlayışı geliştiren…” beklentisinin çok gerisinde bir anlayış sergilemiştir. Maçka kampüs alanının İTÜ Maçka yerleşkesinin üzerinde bulunduğu alana bakıldığında eğitim yapıları ve sosyal yapılar, yan yana bulunmakla birlikte, gerek alandaki 16 metrelik kot farkından dolayı, gerekse üniversite yerleşkesinde bulunan yapıların farklı zamanlarda ama bütünleşik bir peyzaj projesi bünyesinde tasarlanmamış olması önemli bir problemdir.

    Yukarıdaki cümle ile şartnamenin bu beklentiden uzak olduğunu mu yoksa tasarımların bu yönde çözümler üretmemiş olduğunu mu ifade etmek istediğinizden emin olamıyorum. Şartname yapıya odaklanır nitelikteydi, çünkü amaç oydu. Türkiye içinde olduğu tasarım problemini aşarak çevresini, semti, ilçeyi hatta bölgesini tasarlamak niyetinde olan çok yarışma şartnameleri gördü. Bu şartnameleri bir yana bırakalım kentsel tasarım yarışmalarında bile başarılı örnek sayısı tek elin parmağına dahi erişmiyor.

    Maçka Parkı – Yarışma ilişkisinin jüri ve şartname tarafından kurulmamasının eleştirisi de benzer. Yazarın şunu da düşünmesini beklerdim yazıyı kaleme alırken. Şartname ve jürinin kurmadığı ilişki yarışmacılarca neden kurulmadı? 200 küsur yarışmacıdan bir tanesi dahi bunu düşünmediyse ya tüm tasarım ortamı ve yarışmalar ortamı sorunlu hale gelmiştir ya da iddia edilen bağlantı da bir sorun var demektir.

    . Bu yarışma gibi 200’ün üstünde yarışma ekibinin katıldığı bir durumda, 2 gün gibi bir süre yeterli değildir. Matematik olarak bile incelenmesi imkânsız olarak gözüken bu değerlendirme süreci, en az katılan yarışma ekiplerinin verdiği özen kadar bir özenle değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, yarışmanın incelenme süresi uzatılmalı ve yarışmaya girenlerin verdiği emeğin karşılığı olan eleştiri ve değerlendirmenin sunulması gerekmektedir. Hiçbir gerekçe göstermeden projelerin elenmesi, etik olarak doğru değildir.

    Jüri çalışmasını 4 günde tamamladı, yukarıdaki metinde yer aldığı gibi 2 günde değil. 4 gün de yeterli değil diye düşünebilirsiniz. Bu durumda 5 mi yoksa 15 mi yeterlidir? Bu tartışma bugünün hızlı dünyasında bu yorum alanında yapılamayacağı gibi yukarıdaki İşletme Fakültesi Yarışması sınırlarını da aşar ve ayrı bir yazıya konudur. Uzun uzadıya dillendilebilecek görüşlerim var ancak bu yarışma özelinde şu kadarını söylemek isterim: Bir yarışmaya -hem de bu kadar zor bir tanesine- 200 proje geliyor olması büyük bir başarı değil bence bir başarısızlıktır.

Bir yanıt yazın