Metrobüste Nasıl Oturulur-2

Şimdi artık daha pragmatik olmanın zamanı geldi. Metrobüste nasıl oturacağız? Arkitera hiçbir masraftan kaçınmadı ve cesurca bana bu yazıyı yayınlayacağını bildirdi. Telif ücretiniyse günlük EFT/Havale limiti yetmeyince iki parçada gönderebildiler. Olsun, bu denli değerli bir bilginin tabii ki ederi bu olacak. Umarım Maliyenin sorgulamasına sebep olmaz bu transfer.

Öncelikle birkaç uyarıda bulunmak istiyorum.

1- Beni affediniz zira şu anda İstanbul’dan 12.000 km kadar uzaktayım. Ancak merak etmeyin metrobüsü zamanında çok inceledim. Zorunda kaldım diyebiliriz. Sabahın köründe bindim, tam işe gidiş zamanında bindim, öğlen bindim, iş çıkışında buna da binmeyeyim, dur şu da geçsin, ay bu da fena diye fazlaca zaman geçirdim duraklarda. Otomobille sıkışıklık yaratacağıma, biraz geç giderim eve diyenlerdenim. Tabii sabah öyle geç kalma lüksünüz yok. Derse öğretim görevlisinin geç kalmaması lazım, öğrencinin hakkıdır kalsın dert değil ama biz kalamayız, derse ve kendimize olan saygımızdan. Yani sabahları her türlü derdi çektik size bu yazıyı yazacak kadar bilendim.

Evimizde iki otomobil vardı. İki sene önce benim kullandığımı sattık. Şimdi eşiminki var onu o kadar az kullanıyoruz ki, OGS/HGS kayıtlarına baktım 7-8 ay köprüyü kullanmadığımız oluyor. Sadece Kadıköy yakasında evden Metrobüs durağına veya eşe dosta gidiyoruz. Yani ailecek otomobil kullanmama kararı aldık. Bu yaz onu da satarız muhakkak.

O kadar ince inceledim ki, metrobüstenasiloturulur.com isimli bir site kurmaya da niyetlendim. Sonra gurbete gidince vazgeçtim. Yani bilgileri 7-8 ay öncesine dayanıyor. Unutmadan yazayım da uçmasın aklımdan.

Uçağın rotası böyle değil. Fakat bayağı uzağım metrobüsten. Pişman mıyım? Değilim.

2- Şu anda toplu taşımanın neredeyse “sıfır” olduğu San Fransisko’nun güneyinde Silikon Vadisi denen yerdeyim. Gelir gelmez mecburen bir otomobil aldım. Burada otomobilsiz bir hiçsiniz. ABD’nin en pahalı benzini satılan yerde olduğum halde (litresi 80 cent) aracım hibrit olduğundan 25 dolarlık benzinle depoyu doldurabiliyorum. Bir hafta yetiyor bana. Bu aracı ortalama maaşın üçte birine satın aldım (taksidi değil tüm satın alma bedeli). Etrafımda 8 silindirli canavarlar olduğu gibi, elektrikli (örneğin Tesla) otomobiller vızır vızır. Ayrıca deneme amaçlı otonom (kendi kendine gidebilen) araçlar cirit atıyor. İçindeki mühendisler ellerini kavuşturmuş şekilde, sıkıldıkları belli, denemeler yapıp duruyorlar. Uber ve türevi çok fazla kullanılıyor. Bu hiç de çevreci bir durum değil, zira Uber çıktı çıkalı paylaşımlı ulaşım olsa bile (bizdeki dolmuşun elektroniği) herkes ucuz yoldan her yere gidebildiği için kullanımı abartılmış durumda. Sonuçta karbon salınımını azalmadı hatta arttı. Bir teoriye göre çamaşır makinesi, buzdolabı, otomobil ve bunlar gibi enerji tüketen araçlar ne kadar çok verimli olurlarsa yani örneğin A++++++++++++ buzdolabı çıksa ve herkes onu kullansa dahi evin yani şehrin toplam elektrik tüketimi artar. Yani verimli araçlar bir satış manevrası dahi sayılabilir. Herkes en verimlisini kullanıyorum diye içi rahat şekilde kullanım alışkanlıklarını arttırdı.

Evet, bulunduğum yer, karbon salınımına takanın tam bir taktığı ama takmayanın da tüketmeyi dibine vurduğu aşırılıklar merkezi. Ortası pek yok. Sıfır emisyon araç alırsanız en az 5.000 Dolar alım desteği veriliyor, ayrıca evdeki elektrik faturanız en alt tarifeye getiriliyor. Bir de çatıya güneş panelleri koyarsanız daha da büyük destekler alıyorsunuz. Bunun yanında örneğin bir kahvecide, o anda hiç kimsenin kullanmadığı salonu saatlerce buz gibi soğutuluyor. Neredeyse tüm yıl boyunca soğutuluyor, burada 11 ay bahar havası hakim. Öyle ki, 10 dakika duramazsınız içeride.

Sırf bu örnek gösteriyor ki, burasının şehircilik yaklaşımlarını da ayrıca incelemek gerek bir başka yazıda. Değişik…

Evet, Amerika tam bir dünya kaynağını sömürme yeri dostum. ABD 300 küsur milyon nüfusuyla dünya kaynağının neredeyse yarısına yakınını sömürüyor. Bu arada dünyanın nüfusunun 4/3’ü de işte bu yuvarlakta yaşıyor.

Düz dünyacılar haydi bunu açıklayın. Bu bölgelerde ağırlıktan neden çukur oluşmuyor yeryüzünde.

3- Konu metrobüs. Bu sebeple Türkçe yazmaktan kopmamak için Arkitera’nın gelmiş geçmiş en fazla yazı yazan ve yazı başına okunma sayısı açık ara önde olan birinci(*)yazarı olarak Metrobüs’te oturmanın inceliklerini çizimlerle destekleyerek sunuyorum.

OTURMAK İÇİN METROBÜS DIŞINDAYKEN GÜDECEĞİNİZ STRATEJİLER

Önceki yazıda bir girizgâh yapmıştım devam edeyim:

1- İlk duraktan binin. Oturmak için en önemli şart bu.

2- İlk duraktan biniyorsanız kalabalığın nerede öbeklendiğini gözleyin.

Müstakbel yolcuların oturma şansları plan görünüşünde belirtilmiştir.

Yani buna göre kapının sağ ve sol cenahına yanaşmak ancak ve ancak Metrobüs duracağı yerden önde veya sonra durmasıyla değer kazanır. Beş numaralı oturma şansına sahip kişinin arkasında durup sebat edip her metrobüs dolumunda öne doğru gidebilirsiniz.

3- Bu bekleme aşamalarında önce “Sosyal mesafe” sonra “Kişisel mesafe” ve hatta “Mahrem mesafe” kaybolur. Millet birbirine dokunacak duruma kadar gelir. Yazın soruna bir de ter kokusu transferi etkisi eklenir.

Sosyal mesafe 80-200 cm arasındadır. Tanımadığınız biriyle konuşurken, tanışırken ayırmanız gereken boşluktur. Aslında bundan daha fazla yaklaşmazsınız, bilmeden bu mesafeyi korursunuz.

Kişisel mesafe: 40-80 cm’dir. Birbirini iyi tanıyan kişilerin mesafesidir. Yine de bir dokunma yoktur.

Mahrem-Özel mesafe ise 30-35’lik alandır. Çoluk, çocuk, ebeveyn, sevgili değilseniz çok da dip dibe olmazsınız. Hele yüz yüze hiç.

Gün içerisinde tanıdığınız tanımadığını kişiler arasında sosyali geçtim kişisel mesafenizi koruyabildiğiniz oranda MODERN BİR ŞEHİRDE yaşayabilirsiniz. Kalküta ya da İstanbul’da bu mümkün değildir. ABD’ye geldiğimden bu yana sosyal mesafemi kaybettiğim durum olmadı. (Bara, diskoya, gece kulübüne gitmediğimi de düşünürseniz.) Şehir planlama ve hatta iç mekân tasarımı derslerinde bu dikkate alınmalı.

Yani İstanbul’u istediğiniz kadar güzel bir şehir olarak kabul edin, birileri toplu ulaşım aracı kullanırken size mecburen dokunuyorsa ve siz de mecburen kendinize dokundurtuyorsanız, yani o araçta veya mekânda olunca bu normal sayılıyorsa, orada bulunmanız işe gitmek, gelmek ve hatta mücadele içinde olmaya mecbursanız, işte böyle “mahrem mesafe” bile delinmişse, o İstanbul iyi bir şehir değildir. New York’ta mecburen dokunma söz konusu mudur? Evet, bazen sosyal mesafe orada da (sıkışık zamanda metroda mesela) ortadan kalkar. Çok sıkışık bir konser mekânında değilseniz veya bir gece kulübünde dans etmiyorsanız, (orada zorunda kaldığınızdan her gün gitmek durumunda değilsiniz) genelde Kuzey Avrupa’da mesafenizi her zaman korursunuz. Mesafe ihlali ne kadar az olursa o şehirde, o kadar iyi planlanmış bir hayat var denebilir.

Daha kötü yerler var diye ne İstanbul, ne New York aklanmış sayılır. Ben Yeni Delhi’de camları açık bir otobüse boşken bindim ve sonra birkaç durak sonra bir bindiler, öyle böyle değil. Yani otobüsün kapısından, arkasından asılan, sarkan onlarca kişi vardı. Artık bir şekilde inemeyeceğimi anladığım için son durağa kadar gittim. Oradan taksiye otele döndüm. Toplu taşımadaki sıkışıklık efsanesi asıl oradaydı, tamam. Fakat orasının öyle olması İstanbul’un iyi olduğunu anlamına gelmiyor.

Metrobüs’te Zincirlikuyu aktarmasında korunması mümkün olmayacak mesafedir, kişisel mesafe. Tartışacak bir durum yok.

Bu fotoyu ben çekmedim ama internetten kolaylıkla buldum. Benim otobüs maceram buna çok benzerdi. Bir kere bizim otobüs daha büyük ve çok daha süslüydü ama kalabalık aynıydı. Camları yoktu ve yatay demir parmaklıklar vardı. Oturmuştum ve can sağlığım için oteli geçsem bile inemedim. İnmeye yeltenmedim.

4- Peki bu Metrobüs’e insan gibi binebilir miyiz? Tabii ki. Cakarta’da 2004 yılından beri aktif olarak kullanılan TransJakarta sistemindeki durakta olduğu gibi mesela.

Otobüs geldiğinde kapılar açılıyor korunaklı duraktan otobüse biniliyor. Jakarta burası Cevizlibağ değil.

5- İşbu yazı yazılırken tüvidıra bir haber düştü. Tüvitten alıntı: “Metrobüs duraklarına medeniyet geliyor. En yaygın metrobüs tipinin ölçülerine göre yapılan işaretlemelerle duraklardaki karmaşa azaltılacak, vatandaşlar metrobüse sırayla binebilecek.”

Kusura bakmayın ama en kalabalık zamanda Zincirlikuyu’da o sarı çizgileri göremezsiniz bile. Haydi onu geçtim sürücüler bir şekilde o çizgiyi kaydırırlarsa kavga gürültü çıkar. Çünkü yolcu bir yatırım yapmış, bekleye bekleye, binmeye binmeye 3 metrobüs pas geçmiş olsun. Dördüncüsü 40-50 cm çizgilerden önde arkada durmuş olsun, o kadar bekleme heba olacak. O sinirle yolcu kavga çıkaracaktır. Çok şahit oldum. Daha düzgün bir yöntem olmalı. Üçüncü yazıda uçuk bir fikrim var onu beyan edeceğim. Gülmek yok.

Sürücüler için uyulmazsa kavga çıkartılacak zorluklardan biri olabilir.

5.5- Zincilikuyu’da köprünün duvarı biraz geri alındı. Yoksa kullanılacak gibi değildi iyi oldu diyebilirim. Yeni duvarda yerden 30-50 cm arasında bakın böyle bir kir izi var. Niye? Millet öyle bir yoruluyor ki duvara sırtını dayayıp, ayağından birini duvara dayayıp dinlendiriyor. Metrobüs gerçekten yorucu bir ulaşım aracı. Bundan daha iyisini hak ediyoruz.

Millet nasıl yoruluyor demek ki.

6- Binme sırasında öncelikli olarak inenlerin sağ salim metrobüsü terk etmesi gerekir. Metro’da dahi milleti iten gördüm ben. Uyarıyorsun hiç takmıyor. Sonra kavga gürültü. Sadece “Önce biz inelim,” diyorum bu serzenişimi duyar duymaz inadına beni itiyor. Sağırmış gibi davranıyor. Bakıyorum sağır mı, değil, oturduğu yerde konuşması duyması yerinde. Bir durak sonra inmez mi? Sadece bir durak. Nasıl sinir oldum anlatamam.

Metrobüs için araç önce, erkenden durup ayrılmış bir yerde inenleri indirip, sonraki bölümde binenleri alabilir. Bunun yapıldığı birkaç durak var. Ama her durak o kadar uzun değil. Zaten millet öğrenmiş, indirme peronundan biniyor.

7- Bir de ilk duraktan bineceksiniz. Yerinizi aldığınız hazırlandınız. Kapı açıldı azıcık geç kaldınız. İçeriye hamle ettiniz ama sağ tarafa doğru yöneldiniz. Yer bulamadınız. Hemen sola meylettiniz o sırada arkadan gelip sola meyledenlerle çarpışırsınız. Onları engellemiş olursunuz, kavga bile çıkabilir. Akıllıca davranmanız gerek, sağı hedefleyip, sonra vaz geçip sol tarafta boş koltuk bulabilen pek görülmemiş. Dikkatli olunuz ilk kararınız tek kararınız. Olmadı inin diğer metrobüsü bekleyin.

EN İYİ KAPILAR HANGİSİ

1- Uzatmaya gerek yok. Hiçbir fedakârlıktan kaçınmadık ve bir plan daha çizdik. Hangi kapıdan ne yöne doğru hamle ederseniz boş koltuk bulabileceğinizin sunumu aşağıdadır. 1 numaralı yön en iyi, 5 numaralı yön en kötüdür.

Kapılarda 1 nolu yönler oturmak için en fazla alternatifi olan yönlerdir. 5 numara en kötüsü. Motor yanı, gürültü sıcaklık ve sadece 2.5 koltuk demek. Demek ki neymiş, Planda görüldüğü gibi 2. ve 3. Kapıda sola yönelmek 4’lü koltuklarda yer kapmak için önemli avantaj sağlarmış. Tecrübeyle sabittir.

METROBÜS ARAÇ İÇİ HARİTASI

İşte bedelsiz amme hizmetinin meyvesi. Daha büyük çözünürlükte olanı için tıklayınız. https://drive.google.com/open?id=1IJhkVcjkLqke8X-Uw5mtKa_1IiqFwPcl

Açıklamaları okuyunuz. Tam saha pres taktiği içerir.

Lütfen iyi irdeleyiniz. Ekleme ve hatta eleştirinizi yorumlar kısmına iliştiriniz. Artık uzaklardayım, daha güncel bilgiler bende değil sizde.

 

(*) Hiçbir zaman en çok okunan yazısını yazacağımı zannetmiyorum. Çünkü Arkitera.com’un gelmiş geçmiş en iyi ve en önemli yazısı Sayın Cemal Saydam’ın https://www.arkitera.com/gorus/bakin-rafa-kaldirin-demedim-unutun-dedim/ yazısıdır. Şu aralar hortlayan Kanalİstanbul takıntısına cevap niteliğindedir. Okumanızı tavsiye ederim.

Etiketler

9 yorum

  • MEHMET BERKSAN says:

    ARKİTERA YAZI BAŞI OKUNMA SAYISI POLEMİĞİ (Çok gerekli ve önemli ve ciddiye alınası bir husustur :))
    Her zaman olduğu gibi yine büyük bir keyifle, harika bir ATK yazısını okurken “Yazı başına okunma sayısı açık ara önde olan birinci(*)yazarı” ifadesine gelince şöyle bir donakaldım, yüzüm düştü, itiraf edeyim 🙂 Hele “açık ara” ifadesi yok mu, zaten şişkin olan mimarlık egomu hemen harekete geçirdi 🙂 “Bir dakika yahu” dedim. “Şunu bir kontrol edeyim. Bugüne bugün benim de yazı başı okunma ortalamalarım fena olmasa gerek!” Görüş kısmındaki filtreleri kullanarak ATK- MB mukayesesi yaptım. Neticeleri açıklıyorum:
    ATK YAZI SAYISI: 32 / MB YAZI SAYISI: 8
    ATK TOPLAM OKUNMA: 282.646 / MB TOPLAM OKUNMA: 155.550
    ATK YAZI BAŞI ORT OKUNMA: 8.832,69 / MB YAZI BAŞI ORT OKUNMA: 19.443,75
    Kamuoyuna önemle duyurulur 🙂

  • Ahmet Turan Köksal says:

    Her ne kadar Arkitera yeni tasarıma geçtiğinde okunma sayıları karman çorman olmuşsa da, hesap kitap yapmadan öyle yazdığım için Sevgili Mehmet Berksan’dan özür dilerim.
    Geri alıyorum. :-=)
    Orijinal yazıda sildiğimi varsayın ya da Sayın editörlerimiz silsinler.
    Affola.
    :-=)

    • Azmi Açıkdil says:

      Bu kadar detay mimarda, bunca araştırma ihtisas yapan öğrencide, neticelendirip sunmak öğretmende olur. Hocam zevkle okudum hatta baştan şöyle yazıya baktım. Uzunca bir yazıydı ama sonuna gelivermişim. Bizim memlekette metrobüs gibi körüklü 18 metre uzunluğunda elektrikli toplu ulaşım araçları var Büyükşehir belediyesinin. Uzunluğundan dolayı her yere giremediklerinden yolcusu az oluyor her zaman rahat oturabiliniyor. Seyir esnasında otobüste yerini beğenmeyip birkaç yer değiştiren olduğu gibi tanıdık görüp yanına buyur edende oluyor. 65 yaş üstü bu aracı tercih ediyor. Sohbet, muhabbet keyifli yolculuk yapıyorlar. İstanbul gibi 500 no’lu hat olsa keyfine doyulmayacak.

  • Omer Yilmaz says:

    Zincirlikuyu durağından bir durumla yazınıza katkınıza bulunayım sayın Köksal:

    Metrobüs’ten indiniz; eğer sağdan devam ederseniz yine sağa dönüp ilk tünele girerseniz asansör savaşı (Asansör dışında oradan aşağıda bağlanmanın olanağı sadece yangın merdiveni, o da biraz sidik kokmuyor değil). İndikten sonra yine sağdan gider, ikinci, tünele ulaşmaya çalışırsanız gidiş geliş iki yayalık bir yolda yakın temaslar. Eğer soldan giderseniz Beylikdüzü yönüne gidecek yolcuların oluşturduğu kapı sıralarını aşmak için aralara dalarak yine yakın temaslar (çünkü en arkaya kadar dolu oluyor ve yol üzerinde 10-15 civarında suru atlatmak zorunda oluyorsunuz. Bir üçüncü ve benim en sevdiğim alternatif metrobüsün olmadığı zamanı, gelmeyeceği bir anı bekleyip hızla araç yolundan o bölgeyi aşmak.

    Ayrıca Zorlu – Gayettepe arasındaki yürüme bandını aşmak da çeşitli zorluklar içerir. Hızlı yürürsen senden daha hızlısı oluyor. Yavaş gitsen olmuyor. Banttan yürümeyeyim desen yine olmuyor.

  • Ahmet Turan Köksal says:

    Evet, bu detayı eklemeniz çok önemli. Büyük sorun ben atladım sizin ekiniz gerekliydi.

  • CİHAT ARSLAN says:

    Sayın Köksal, metrobüs hakkındaki deneyimleriniz ne kadar süre geçmiş dahi olsa hala aynı hatalar ve düşünülmemiş detayları barındırdığından yolcularına sorunlu,konforsuz bir ulaşım aracı olarak kullanıma devam etmektedir. Bu aracı kullanan vatandaşların günlük siyasetten,futboldan,gündemden kendini soyutlayan azınlık temsilcileri yakınmak yerine beyaz masa başvuruları ve ilgili insanlara ulaşmaları nihayetinde yerel yönetimin önemli gündem maddesi oldu ve aksaklıkların,problemlerin indirgenmesi öngörülerek yeni bir araç tasarlanması ve arge sürecinin başlamasını sağladı. Yeni aracın test aşamasında olmasından bildiklerimi spoiler olmaması adına yazmak istemediğimi ve yazınızın 3.derlemesini beklediğimi bildirmek isterim.Elinize emeğinize, kaleminize sağlık tespitler şahane. Tabiki meslektaş olmanın gururuyla mimar gözünden bu sorunu okumanız da aynı pencereden bakan biri olarak aynı gözlemleri ve tespitleri görmemde etkili oldu.

Bir yanıt yazın