Mabed Ayasofya

Kreatif Mimarlık'ın 15 yıldır yürüttüğü staj programında ilk defa 2020 yılı stajyerlerimiz ile yüz yüze karşılaşmadık. İlk defa staj programımızı dijital bir platformdan yürüttük. Kişisel olarak ben çok memnun kaldım zira üç stajyerimiz ile doğrudan iletişim kurabildim… Normalde 2,5 ay süren staj programımızı ortak karar ile 1,5 ay daha uzatarak 4 ay kesintisiz çalıştık.

Staj programımızda her zaman güncel bir konunun üzerine çalışmayı tercih ettik. 2019 yazında kapatılan Atatürk Havalimanını çalışmıştık. Türkiye gündemi çok değişken bir ülke, 15 yılda kendimize çalışma konusu yaratmak da hiç sıkıntı çekmedik. 2020 yılı yazında ise müze fonksiyonundan cami fonksiyonuna evrilen kültürel sürdürülebilirliğin dünyadaki en iyi örneği olan Mabed Ayasofya ve çevresini çalışmaya karar verdik.

İnşa edildiği günden bugüne her zaman iktidarların üzerinde hak gördüğü bir yapı Ayasofya onu sadece mimari özellikleri ile anlamaya çalışmak yetersiz kalırdı. Bu görüşten yol çıkarak stajyer arkadaşlarımız ile Ayasofyayı anlamak için şehircilik, mimarlık, siyaset, inançlar, sanat, sözlü ve yazılı tarih, kültürel sürdürülebilirlik… gibi birçok konuyu birlikte tartıştığımız bir tasarım sürecinden geçtik. Üç öğrenci arkadaşımız Ayasofya’yı ve temsil ettiği değerleri araştırırken çok farklı yönden ona yaklaştılar ve çok ilginç projeler ürettiler. Her bir proje de ben kendi adıma bildiğim birçok şeyin tekrar gündeme gelmesi ile yenilendim ve bilmediğim bir çok yeni bilgiye sahip oldum..

2020 yılı stajyerlerimizi sizlere tanıtmak isterim;

Bilgi Üniversitesi’nden Ebru Şevli
Ebru projesinde;

Ayasofya’nın bugün Topkapı Sarayı ve Sultanahmet Camii ile kurduğu çizgisel ilişki, yapılardan daha eski bir hiza tanımlıyor. Antik Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı’da farklı yapıların birbiri üzerine inşa edilmesi ile izini korumuş olan bu ilişki üç yapının çizgisel olarak yarımada üzerinde hizalanması ile oluşuyor. Bu tarihi ve kültürel hiza özellikle Ayasofya ve Sultanahmet camileri arasında, iki yapının karşılıklı olarak sınırlarını tanımladığı bir kentsel açık alan oluşturuyor. Nitelikli bir kamusal alan olma potansiyeli oldukça yüksek olan bu alan, halihazırdaki peyzaj ve çevre düzenlemesi ile potansiyeline ulaşabilmiş bir durumda değil. Söz konusu açık alanın aktif kamusal kullanım niteliğini arttıracak yeni mekânsal oluşumlar ve müdahalelerle hem iki anıtın arasındaki yakın ilişki ve mesafenin anlaşılabilir olması hem de alanın aktif kullanılan nitelikli bir kamusal açık alana dönüşebilmesini hedefleyen bir çalışma yaptı.

Mimar Sinan Üniversitesi’nden Tayis Karakütük
Tayis projesinde;

Ayasofya’nın inşa edildiği tarihlerde Paganizm inancı halen varlığını sürdürüyordu, bu durum Ayasofya’nın içinde barındırdığı sembollere yansımıştır. Ayasofya’nın benzersizliği tam olarak bu noktada yatmaktadır: Çeşitli ulusların inançlarına tanıklık etmiştir ve farklı kültürlerin birbiri üzerine yığılmasının somut örneğidir. 1.500 yıllık bu yapıda Paganizmin, Hristiyanlığın ve İslamiyetin izleri gözlemlenebilir. Lakin Ayasofya’nın büyüleyiciliği içeride barındırdıklarıyla sınırlı değildir, altındada kendisi kadar büyük bir dünya yatmaktadır. Pagan döneminde inşa edilmiş yer altı yapıları ve bu yapıları birbirine bağlayan tünelleri ziyarete açılması ile mabed Ayasofya’nın kendisi kadar kendisinden önceki dönemi de içine alarak İstanbul’un çok tanrılı döneminden günümüze kadar ulaşan yapıları gezme olanağını ortaya çıkarmayı hedefleyen çalışma yaptı.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Bahadırcan Günay
Bahadırcan projesinde;

Ayasofya Türkiye’nin kuruluşundan bugüne güncel siyasetin içinde önemli bir konu başlığı olarak yer almaktadır. Yapının müze, kilise ya da camii olmasından öte tartışmalarda her kesim için sembolik önem taşımaktadır. 2020 yılı içinde hükümet sembolik değeri tüm dünya halkları için önemli olan bu mabedi tekrardan camiye dönüştürme kararı almış ve 24 Temmuz 2020 de yapı ibadete açılmıştır. Böyle önemli yapılar dünya genelinde de güncel siyasetin haklı yada haksız kararlarına göre şekillenmektedir. Ayasofya tarihi boyunca çok dinamik ve yaşam dolu bir yapı olmuştur. İlk yapıldığı halinden birçok farklılığa sahip olması onun her dönemde daha çok benimsenmesine ve yaşadığı topluluklarla bağının kuvvetlenmesine yardımcı olmuştur. Latin İstilası döneminde eklenen payandalar, Osmanlı döneminde eklenen minareler, külliye yapıları, imaret, medrese, şadırvan gibi yapılar eklenerek Ayasofya’yı sadece ibadet mekanı olarak kalması engellenmiş ve yeni bir merkez haline gelmesi sağlanmıştır. Dinamik yapısı akıllarda şu soruyu doğurmaktadır. Her dönem de bir eklenti yapıldıysa günümüzde neden yeni bir eklenti yapılamasın? Ayasofya Bizans Osmanlı Enstitüsü tasarımıda bu sorudan doğmuş ve bu soru çevresinde gelişen bir çalışma yaptı.

Stajyerlerimiz projelerini tamamladıktan sonra farklı okullardaki üniversite öğrencilerinden gelen talep ile dijital ortamda projelerini onlara sundular…

Yaptıkları çalışmaları dönemin sonunda her zaman olduğu gibi deneyimli tasarımcılardan oluşan Jüriye sundular. 2020 yılı jürimize bu sefer öğrenciler ile birebir çalıştığım için ben dahil olmadım. Bu yılın jürisi Kreatif Mimarlık içinden mimar Ayşe Akbaş Yıldırım, mimar Birkan Kankatan ile misafir jüri üyelerimiz peyzaj mimarı Arzu Nuhoğlu, kent sosyoloğu Ayça İnce Önkal ve akademisyen mimar Ali Dur oldu.

Jüri üyelerinin yaptığı değerlendirme sonucu 2020 yılı Kreatif Mimarlık Seyahat Bursu’nu kazanan Bahadırcan Günay oldu.

Hem 2020 stajyerlerimize yaptıkları çalışmalardan dolayı hem de jürimize kıymetli vakitlerine bize ayırdıkları için çok teşekkür ederim.

2021 yılı için stajyerlerimizi bu yılın jürisi seçti. Bu yılın konusu bir soru “Pandemi ile birlikte farkına vardığımız yapıların boşluklarının, çatılarının, teraslarının, balkonlarının ya da kentin artık – gözden çıkarılmış alanlarının YENİ potansiyelleri neler olabilir?”

Etiketler

Bir yanıt yazın