Londra Soho’da Kaldırım Kafeleri

Beyoğlu'nda masalar kaldırılıyorken Soho'da neler oluyor?

Bu son günlerde Beyoğlu’ndaki “kafesel dövüşümleri” düşündükçe, Beyoğlu gibi kentsel yaşamın çok yoğun olduğu, çok farklı grupların ziyaret ettiği ve çok çeşitli aktivitelerin, kullanımların olduğu diğer kent merkezlerinde bu işler nasıl oluyor da, masalar sandalyeler birbirlerine girmeden olup duruyor diye düşünmeden edemedim… Malum yayalarla taşıtların, zemin kattaki iş yeri sahipleriyle mahalle sakinlerinin mutlaka bir tartışması, bir alıp veremezliği oluyor ama işler hesabı bile ödemeden oturduğunuz masanın, sandalyenin çekilmesi safhasına gelmeden bir şekilde çözülüyor. Hani bizim coğrafyaya has bir “adamlar yapmış” hastalığı vardır ya işte tam da o sebeple, bu hastalıktan muzdarip bir dürtüyle, şöyle bir etraflıca “adamlar peki nasıl yapmış” deyip, Londra’da film endüstrisinin de merkezi olan Soho’dan bir alıntı yaptım.

Soho’nun Kafeleri
Soho kentsel yaşamla kafe kültürünün iç içe olduğu başarılı yerlerden biridir. Londra’nın batı yakasının sanat, kültür, eğlence cennetidir Soho; “gay village”i, “media village”i, “urban village”ı, “theatreland”ı, “bohemia”sıdır da, Londra Soho’da 300-400 yıldan beri sanatla sanatçıyla, bohemlikle birlikte anılan, kimilerini tedirgin eden, her telden insanın bulunduğu, her çeşit yerin olduğu marjinal bir yerdir de. İlk yapılaştığı yıllardan beri birçok farklı sosyal grubun yaşadığı, hem bir konut alanı, kayıtlı 1000’i aşkın ofisiyle hem bir açık ofis iş merkezi ve özellikle film ve medya sektöründen 300 civarı şirketin bulunduğu, yaşama, eğlenme, çalışmanın bir arada akıp gittiği çok fonksiyonlu büyük bir evdir Soho. Soho’nun hemen hemen her sokağında birbirinden farklı tarzda, sadece iç mekanı olan kafeler olduğu gibi, kaldırımlara sıçramış, sokakla buluşan oturma yerleri olan “kaldırım kafeleri” de vardır. Soho’daki sokak ve kafe kültürü bulduğu her boşluğu, küçük nişleri de doldurma telaşındadır. Bu her ölçekteki birliktelikte Soho’nun bu ilişkileri imkanlı kılan kompakt, avuç içi kadar olan, sınırları net, sokakları gözenekli peynir ya da süzgeç gibi olan formunun da önemli bir rolü vardır.
 


Niş Kafeler

Her dakika değişen ama genelde gri ve yağmurlu Britanya iklimine rağmen kaldırım kafelerinin Soho’da kullanımı çok yaygın. Seçenekler çok, bir yaz günü dışarıda oturup, taşıtlara rağmen akıp geçen kalabalığı izlemek isterseniz oturacağınız bir İtalyan, Latin restoranı, uzun yıllardır yer alan ama maalesef, tahmin edeceğiniz şartlar yüzünden gittikçe azalan yerel kafeleri, soğuklarda içerden dışarıdakileri de izleyebileceğiniz alternatif sandviç barları, ayakta içiciliğin müdavimlerindenseniz, bir “larger” veya “ale”in eşliğinde iş çıkışı buluşmaları da yapabileceğiniz genellikle her köşe başında bulunan pubları, tabii ki dizüstü bilgisayarınızla dünyanın nabzını da tutabileceğiniz Nero kafeleri, Starbucksları da gidilebilecek yerler arasında.


Yerel – Global

Soho’da kafeler birçok yeniliğin de filizlendiği yerler olmuş, birçok beste burada bestelenmiş, hikayeler yazılmış, filozoflar gelmiş geçmiş. Karl Marx Soho’daki Red Lion Pub da seminerler vermiş, ressam Lucian Freud ve filozof Francis Bacon French Pub’ın müdavimlerinden olup, her türlü elektronik eşyanın kullanımının yasak olduğu bu pub da buluşup, içip tartışmışlar, resim yapmışlar, yazı yazmışlar.


French Pub


Soho Pubları

Soho’nun en meşhur kafe-barlarından biri olan Bar İtalya’da hem birçok yeniliğin mekanı olmuş, birçok şarkıya, müzikale kitaba konu olmuş, hem de Londra’daki İtalyan topluluğunun 1950’lerdeki buluşma üssü olmuş.


Bar İtalya 


Old Compton caddesi Bisiklet Taksiler

Kaldırım Kafeleri ve Ruhsatlar
Soho’nun, Soho yaşantısına önemli katkıları olan kaldırım kafelerinin işletilmesi, denetlenmesi de zincirin önemli halkalarından biri. Soho’da kaldırım kafeleri bir-iki küçük kafenin kaldırıma masa sandalye koymasıyla 1990’larda yaygınlaşan bir kullanım olmaya baslamış (Montgomery, 1997). Özellikle son yıllarda sigara yasağının da etkisiyle kaldırım kafelerinin sayısı artmış, dikey içicilik (vertical drinking) denen sosyalleşme biçimi de yaygınlaşmış ve dolayısıyla bir kaldırım kültürü de oluşmuş. Soho’daki kaldırımların kullanım usulleri Westminster Konseyi (Bir nevi belediye) tarafından bir yönetmelik (management plan) çerçevesinde belirlenmiş. Yönetmelik, başvuru sürecini, gerekli belgeleri, yayaların kullanımını engellemeden, trafiği de aksatmadan kaldırıma taşmanın usullerini, sandalye sayısına ve kullanılacak saat dilimlerine bağlı olarak ödenmesi gereken harç miktarını içermekte. Ayrıca eğer uymadığınız takdirde lisansın iptalinin söz konusu olduğu toplam 20 maddelik ceza puanları (penalty points) da belirlenmiş. Bu kadar kesin çizgiler aşırı denetim gibi durabilir ama söz konusu kozmopolit, günde milyonlarca kişinin ziyaret ettiği, çalıştığı, yaşadığı bir yer de olunca, denetim ve planlama kaçınılmaz olmakta, olası anlaşmazlıkları, kargaşayı usulsüzlüğü önlemekte önemli bir araç.

Çekme mesafeleri, “tamamen yayalaştırılmış”, “kısmen yayalaştırılmış” ve “trafiğe tamamen açık” olarak 3 ayrı sokak grubu için ayrı ayrı belirlenmiş. Her sokakta uygulanması gereken standart bir nizamname yerine, yaya geçişlerini engellemeyecek maksimum ve minimum mesafeler belirtilmiş. Başvuruları yaparken bir mimarla çalışmamanız olası değil çünkü her detayın ince ince hesaplanıp, ölçülüp 1/1250 ve 1/100 detaylı plan ve kesitlerle ve mevcut durumdan fotoğraflarla birlikte başvuru yapılması gerekiyor. Tabi binanın rengiyle, dokusuyla özellikle çevredeki tarihi binaların estetiğiyle uyum içinde mobilyalar seçmek de olmazsa olmazlardan. Belki bu noktada başvuru dosyasının kabarıklığından dolayı talebinden vazgeçecek işletme sahipleri de olabilir ama sonuçta zabıta belediyeciliğiyle karsılaşmayacakları, müşterileri otururken altlarından masaları sandalyeleri yangından mal kaçırır gibi çekilip alınmayacağının da garantisi olabilir bu detaylı denetim mekanizması. Bir de uyulmadığı takdirde lisansın iptal edilme riski var ki hem daha şık bir belediyecilik anlayışı çizmekte hem de işverenleri de sınırlar dışına taşmalardan caydırabilir. Lisanslar geçici olarak veriliyor ve eğer denetimler sonucu yönetmeliğe ilişkin bir usulsüzlük olduğu tespit edilirse işletmenin lisansı iptal edilebiliyor. Uyulmadığı takdirde de 1000 sterline kadar ceza ödemek de mümkün. Başvuru dosyasında sunulması gereken evraklar da epey kabarık. Kafede kullanılacak mobilyaların ürün detaylarından kullanılacak ısıtıcının risk değerlendirme testlerine, kapkaça karşı alınması gereken önlemlerden kafenin sokakla ilişkisini, masaların sandalyelerin nasıl konumlandığını gösteren plan ve kesitlere kadar birçok konuyu belediyenin denetimine sunmak gerekiyor (Westminster City Council, 2011).


Kesitler (Kaynak: Westminister, 2011)


Plan (Kaynak: Westminister, 2011)

Yayalaştırmama: Taşıt Girebilen Sokaklar
Soho’ya ait bir diğer önemli noktada “yayalaştırma” gibi bir problemin olmayışıdır. Problem diyorum çünkü yayalaştırma, yaya-dostu kentsel tasarım ve planlama görüşlerinin hesaba katamadığı “iyi niyetli” olup sonuçlarının öngörülemediği bir unsur olduğu için başlı başına problemdir, hele hele de Beyoğlu ve Soho gibi kentin kalbi olan yerlerde. Yayaların kentle entegre olması, kolaylıkla yürüyebilmesi oradan oraya süzülebilecekleri, çocuğun yaşlının, bebeklinin bütün kentsel imkanlardan rahatlıkla yararlanabilmesidir aslında temeldeki güzel amaç; ama günlük hayat, her zaman kitaptakine uymuyor. Beyoğlu gibi, Soho gibi her türlü aktivitenin bulunduğu bir kentin can damarı olan yerlerde bu iyi niyetler maalesef iyi sonuç vermiyor.

Soho’da kafelerle sokakların etkileşiminin göreceli olarak daha iyi olmasında bütün sokakların (Carnaby Caddesi hariç) taşıt ulaşımına açık olmasının çok büyük bir rolü vardır. “Yayalaştırmama” aynı zamanda Soho’da yer alan 250 civarındaki film ve medya şirketlerinin ofislere ulaşımını, yükleme ve boşaltma yapmalarını kolaylaştırmaktadır. E belki de Harry Potter’in yapımcıları hala bu yüzden de Soho’da bulunmakta, ofiste çalıştıktan sonra bir pubda belki Ship’de belki Endurance’da buluşabilmekte, son rötuşları tartışabilmektedir ya da Avatar’ın görsel tasarımcıları ses stüdyolarına rahatlıkla ulaşabilmekte ya da Zoraki Kral’ın kostüm sağlayıcıları kostümleri ofislere rahatlıkla getirip gerekli bazı oyuncu denemelerini ofislerde yapabilmektedir. Sokakların, yaya ve trafik akışlarının, kaldırım kafelerinin beraberliğinin film şirketlerinin nerdeyse 100 yılı aşkın bir süredir Soho’da yer alabilmesinde önemli bir rolü olduğunun da altını çizmek gerekir.


Tamamen Yayalaştırılmış Carnaby Caddesi


Old Compton Caddesi

Bir diğer taraftan Beyoğlu’na baktığımızda, Yeşilçam’da bilindiği gibi 1960’ların, film şirketlerin kümelenmesi açısından bir nevi Soho modeliydi. Tek merkezliliğin de avantajlarıyla birçok film şirketi Yeşilçam sokağı çevresinde toplanmış bir arada çalışmanın, üretmenin avantajlarından faydalanmışlardı. O zamanların Beyoğlu’su bir film şirketinin ofis seçimi için tek adresti ta ki 1990’larda yeni açılan film şirketlerinin Levent ve Maslak’a kaymaya başlamasına kadar. Film yapımcıları, yönetmenler ve senaristlerle yaptığım yüz yüze görüşmeler sonucunda bu kaçışın sebeplerinin biri de İstiklal’in ve Beyoğlu’nun kalabalığı, kafelerin kaldırımları işgalinden dolayı ofislere ulaşmanın zorluğu, İstiklal’in yayalaştırılmasından sonra her geçen gün artan kalabalıkla birlikte ofislere araç girişinin zorlaşması, ana caddelerle olan trafik bağlantılarının yaklaşık 1,6 km’lik İstiklal Caddesi boyunca 3-5 gibi az sayıda olması bu çözülmeyi de hızlandırmış görünmektedir.

Sonuç olarak demek gerekir ki, tüketim temelli, yayalaştırma öncelikli kent planlama yaklaşımları Beyoğlu’nda gördüğümüz gibi olumlu bir kentsel yaşam sunamıyor. 1990’larda önce İstiklal’in ve zamanla da yakın çevre sokaklarının yayalaştırılmasıyla devam eden bu süreç bir yaya patlaması yaratmış, kafelerin denetimsizliğiyle de Beyoğlu içinden çıkılmaz, hatta içine girilmez bir yer haline gelmiştir. Sorun ne sadece belediyece üretilen çözümlerin yetersizliğidir ne de içkici gürültücü yayaların, işgaliyeci işletmecilerin sorunudur; sorun biraz da kentsel usulsüzlüğün, şuursuzluğunun sorunudur.. Aslında büyük kentsel projelerin, mesela bir kenti kanallarla delip geçmenin çılgınlığının yanında, kafe kültürüyle uğraşmak çok sıradan, olağan, heyecansız bir iş gibi durabilir ama belki bir iki küçük dokunuşla, bir iki “masa-sandalye müdahalesiyle”, aritmetik hesaplarla, kafeden sokaklar oluşmadan ve sokaklar kafesiz kalmadan, matematiğin, tasarımın yardımıyla bir çıkar yol bulunabilir.

Ellis, M., 2004. The Coffee-House: A Cultural History, Weidenfeld & Nicolson.
Fitch, N.R., 2006. The Grand Literary Cafes of Europe illustrated edition., New Holland Publishers Ltd.
Montgomery, J., 1997. Café culture and the city: The role of pavement cafés in urban public social life. Journal of Urban Design, 2(1), pp.83-102.
Morris, J., and Baldoli, C, 2006. The Cappuccino Conquests: the transnational history
of Italian coffee, http://www.consume.bbk.ac.uk/researchfindings/CofC_Findings_Morris02.pdf
Pendergrast, M., 2000. Uncommon Grounds: The History of Coffee and How it Transformed Our World, Basic Books.
Sohonet, 2011. http://www.sohonet.com/
Westminster City Council, 2011. Tables and Chairs. Available at: http://www.westminster.gov.uk/services/environment/planning/permission/tablesandchairs/ [Accessed August 24, 2011].
Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın