Author Archives: Ekin Yıldız

Aynı Anda Her Yerde

Birbirini var eden iki durum olan aynılıkları ve farklılıkları algılayabilmek için durumlardaki değişen şeylerle, alışılmış olmayanla, bir noktada meydan okuyanla, karşılaştırmalar yaparak yüzleşmek gerekir. Gri bir cephedeki sarı panjuru, kırmızı gül bahçesindeki beyaz gülü, şirketteki tişörtlü çalışanı, sakallı personeli, düzenli bir cephedeki çapraz açıklığı, sürüden ayrılan koyunları, normlara karşı gelenleri ve ikircikli durumları algılayarak farklılıkların içindeki aynılıklarla veya aynılıkların içindeki farklılıklarla karşılaşmış oluyoruz. Bu durumda aynılıklar ve farklılıklar bir karakter ve kimlik tanımlama aracına dönüşebilmektedir. Farklılıklar, çeşitliliği, değişikliği ve ayrışmayı tanımlar ve birey diğer kimlikleri tanırken kendi kimliği üzerinde aidiyet oluşturmaya başlar. Aynılıklar ise tam bir benzeşmeyi, ortak özellikleri, eşleşmeyi tanımlayarak toplumsal ölçekte dayanışmayı, sosyal düzeni ve sürekliliği oluşturur. Aynılıklar zamanla değişerek farklılıklara dönüşebilir. Burada farklılaşmanın sınırı muğlak olabilir çünkü bir şeyin özünü kaybetmeyerek değişmesi o şeyin ne kadar farklılaştığı veya aynı kaldığı tartışmasını doğurabilir. Bu noktada farklılaşma isteğinin bireysel bir haz üzerinden mi başladığı ihtimali kuvvetlenebilmektedir. Farklılıklar, dikkat çekici özelliği sayesinde ilgi uyandırır ve bireysel haz uyandırmaya yardımcı olabilir. Yaratıcılığı tetikleyip zenginlik sunabilir bireysel ve toplumsal etkileşimi arttırır. Aynılıklar ise pratikliğe yardımcı olur. Tekrarlanabilir. Çaba sarf edilmeden ayak uydurulur. Peki ya fiziksel çevre içinde bu durum böyle midir?

Her Şey Yapmakla mı Başlar?

Her şey düşünmekle mi başlar? Hayal etmekle mi başlar? Yoksa bazı mimarların dediği gibi “her şey yapmakla mı başlar?” İlk hendeğin kazılmasıyla veya ilk taşların üst üste konulmasıyla başlayan “yapmak eylemi” tarihin farklı dönemlerinde farklı coğrafyalarda farklı yapma biçimlerine dönüşmüştür. Yapma eylemi sadece insana özgü bir eylem olmamakla birlikte doğadaki hayvanlar da bu eylemi kendi birtakım içgüdüsel davranışlarıyla yapmaktadırlar. Veya doğanın kendisi de bu eylemi kendi üzerinde gerçekleştirmektedir. Yapma biçiminin coğrafya üzerinden veya bina tektoniği üzerinden nasıl kimlik tanımladığını, bu kimliklerin bir değiştirme aracı mı yoksa bir dönüştürme aracı mı olduğunu? Bu aracın kullanıcıları ve o yeri nasıl dönüştürüp değiştirdiğini, yapma eyleminin etki alanının tanımlanıp tanımlayacağını ve tüm bu belirsizlikler içerisinde yapıların kendi belirliliklerini nasıl yarattığını ve yapıların kendi değişimlerini nasıl oluşturduğunu birbirleriyle kurduğu ilişkiler ağından ve yapma biçimleri üzerinden üst ölçeklerden daha alt ölçeklere inilerek yazılan yazıda, “her şey yapmakla mı başlar?” sorusuna cevap aranmaya çalışıldı.

Bir Mimarlık Öğrencisinin Bilmesi Gereken 200 Şey

“Bir Mimarın Bilmesi Gereken 250 Şey”, mimar ve mimarlık eleştirmeni Michael Sorkin’in “What Goes Up, The Right and Wrongs to the City” adlı kitabında yayınlandı. Sonra Ahmet Turan Köksal, bu listenin Türk mimarlara uyarlanmış halini yazdı ve listedeki maddelere başlamadan önce giriş bölümünde benim dikkatimi çeken bir cümlesi oldu.