İzmir’den Bir 12 Eylül Yazısı; İki Bina, Ortak Geçmiş

Kentlerin tarihi hakkında ne çok şey söyler meydanlar, sokaklar ve binalar; ne çok sır saklarlar…

Siz hiç, bir yapının önüne geçip, o saklı sırlara onun gözünden bakarak , geçmişi ile ilgili bir şeyler kurmaya zorladınız mı kendinizi? Benim arada sırada denediğim bir şeydir bu. Gördüğüm, özellikle eski ve mimari karakter sahibi pek çok binanın sokağına, kapısına, penceresine bakarak ne öyküler kurarım kendimce… Kurgularım olası yaşanmışlıklarla ilgili oluyor elbette. Ama ne yazık ki, hemen hepsi hüzün içeren öyküler… Başaramadım, bir türlü eğlenceli şeyler düşlemeyi. Herhalde o güzelim binaların bugün gördüğü kötü muameleden olsa gerek…

Öte yandan, her bina benzer öyküler kurgulamaya zorlamaz insanı. Çünkü birbirinin aynı ‘mimari’de o kadar çok bina var ki, görmediğimiz ya da görmezden gelip sırtımızı döndüğümüz. Ve aralarında öyle bazıları var ki; geçmişi, tarihi özenle saklansın diye bugün iktidarın “iyi” muamelesine mazhar, geleneksel kurumları temsil eden ve yaşanmış onca acı öyküyü belleğinde taşıdığı için öfkeden başka hiçbir ilişki kuramayacağınız binalar… İzmir’de de öyle iki bina var; şehrin orta yerinde. Bugün üstlendikleri rol her ne kadar masum ya da mağrur görünse de rezil tarihlerini bizim gözlerimizden asla gizleyemeyecek olan iki bina …

12 Eylül’ü İzmir’de yaşayan ben, her 12 Eylül geldiğinde bu binaların yüzlerindeki masum maskeyi indireceğimiz günü hayal ediyorum. Bu 12 Eylül’de “hiç olmazsa yazmam lazım,” dediğim için içimi döküyorum size… Yüreğimi gün geçtikçe daha çok daraltan bu iki binanın ‘gerçek yüzünü’ kendimce anlatmam lazım:

1987 veya 88 yılıydı… İzmir Şirinyer Askeri Cezaevi’ nde tanıştığımız bir arkadaş ile karşılaşmıştık. Benim gibi epey olmuştu çıkalı ama o benden bir kaç adım daha ilerideydi yaşamı yeniden örgütleme konusunda. Öğretmenliğe başlamış, şaşırdım, “nasıl olur,” diye…

“Yok yok Milli Eğitim’de değil, özel bir dersnanedeyim,” dedi ve ekledi, “çok zor ama, çünkü bizim için berbat bir yerde öğretmenlik yapıyorum!…” “Ziyaretime gelsene” Tarif ettiği dershane, kılık değiştirmiş haliyle 12 Eylül’ün İZMİR EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ’ydü… Yani, işkencehanesi İzmir’in, devrimcilerin öldürüldüğü, sakat bırakıldığı yer.

Arkadaşımı ziyaret etmek zor olacaktı benim için, ama orada öğretmenlik için de olsa hergün o binaya gitmenin zorluğu… Gittim birkaç gün sonra;

Kapıda bekleşen öğrenciler var, benden ve o binanın tarihinden habersiz, neşeli…

Girişteki polis noktası ‘danışma’ olmuş.

Nedeni farklı da olsa asansör yine çalışmıyor… Merdivenler… Gözlerimi kapıyorum, göremiyorum, ellerim yeniden arkamda, bağlı sanki…

3. Kat ‘Öğretmenler Odası’…

Sevgili yoldaşım Gülçin’in hediyesi o güzelim kalemi sırtıma saplayarak çoktan parçalamışlardı henüz 3. kata gelmeden…

Öğretmenler bugünü konuşuyor kendi aralarında, ben arkadaşımı arıyorum. Gözlerim kapalı, bağlı sanki… Ellerim ise arkamda halen, arkadaşım buldu beni;

“Geldin mi?”

“Gel benim ders verdiğim odaya çıkalım.”

Cevap veremedim, takıldım arkasına, merdivenler… Yeniden göremiyorum…

5. kat, korkuyorum sonrası 6. Kat çünkü; siyasi şube. Ve biz halen gelmedik arkadaşımın dersliğine…

5. ile 6. kat arasında merdivenler kapalı değil artık… Oradaki derme çatma tahta kapı sadece işkenceciler ve bize açıktı…

Gözlerim yeniden mi bağlandı?

Yeniden merdivenleri çıkıyoruz 6. kata, konuşmuyoruz…

6. kat ve soldan ilk oda… ‘THKP-C Kökenli siyasetlerin sorgu odası’… İşkencehane-miz…

6. kat soldan ilk oda, odanın kapısı yine kapalı, önünde durduk, içeriden çığlıklar gelecek…

“Burası mı? Burada mı ders veriyorsun yoksa?” diyemedim, soramadım… Ama arkadaşım soruyu anlamıştı, “evet,” der gibi başını salladı ve kapıyı usulca açtı…

“Çocuklar,” içeride çocuklar var, çığlıklar !…

Demek arada yüzüme serinlik gelen pencere buymuş, büyük değilmiş…

Sesler kulağımda, ve çığlık ve küfür ve işkenceci ve devrimci…

Ama şimdi çocuklar, çocuklar sustu… Bana mı bakıyorlar? Sessizce bakacak kadar kötü mü görünüyorum?

“SAKIN DUVARLARA DOKUNMAYIN ÇOCUKLAR, KAN VAR O BOYANIN ALTINDA…” Öfkeyle bağırmak istiyorum …

Hangi ara aşağıya indik yeniden, hatırlamıyorum, bir bardak çay bile içemeden vedalaştık…

Ben işkencehanemle yüzleştim, ama arkadaşım orada, o odada, merdivenleri çık hemen soldan ilk oda, orada ders veriyor, verebiliyorsa…

12 Eylül’ün İzmir Emniyet Müdürlüğü’nü, 6. kat ve soldan ilk odasını, işkencehanesini yani, siz derslik yapınca unutulur mu sandınız?

Bir bina daha var, demiştim… Üçkuyular’dan sahil yolundan Güzelyalı’ya doğru giderken…

“Ne güzel isimlerdir, Güzelyalı, Üçkuyular… Ne güzeldir İzmir, körfezi, denizi, balığı, güzel kızları, gün batımı, çiğdemi, boyozu… Neler çağrıştırır uzakta olup İzmir’i bilene…”

Ama bu güzelliği hatırlattıklatıyla bozan, Üçkuyular’dan, Sahil Yolu’nu izleyerek Güzelyalı’ya doğru giderken; sinir bozucu düzenli çevresi ile çevrilmiş bir askeri bina var…

‘HAVA EĞİTİM KOMUTANLIĞI’ üzerinde koca harflerle böyle yazıyor şimdi… Davul zurnayla geleni küfürle ağırlayan; ‘peygamber ocağı’…

O binanın 5. Katı, 1 ve 2 nolu ‘Sıkıyönetim Mahkeme Salonu’ydu… 12 Eylül İzmir’inin bir başka cehennemi…

Hıdır’ın ve İlyas’ın, Seyit, İbrahim Ethem ve Necati’nin kalemini o binada kırdınız siz.

Devrimcileri tek tip elbise giymediği için dışarı attığınız salonlar halen o 5. katta. Sırça kalelerinizi koruyan SYNT Mahkemelerinizin karşısındaki tuvaletler; duruşmada tek tip elbiselerini çıkartan devrimcilere yapılan işkenceler ile maruftur… Unuttuk mu sanırsınız…

Uzakta değil orada, o mağrur görünümlü askeri binanın 5. katında…

Mahkemelerinizle süslediğiniz o 5. katta…

“…Bence bir insanın hayatındaki en önemli varlığı onurudur. Onur kırıcı olarak nitelediğim tek tip elbiseyi giymiyor, karşı karşıya kaldığımız baskıları ve tek tip elbise uygulamasını protesto ediyorum. Bu yüzden mahkemeniz önünde bu elbiseyi çıkartıyorum…”

Hatırladınız mı, savunma hakkını elinden aldığınız devrimcilerin sizleri yargılayan direnişlerini, suratınıza karşı söylediklerini, sloganlarını?

Hatırlayın ve unutmayın bu ülkenin üzerine çöken karanlığın tohumları; DEVRİMCİLER nefes aldıkça, bugün masum ve mağrur görünen herhangi bir yapınızın duvarlarında gizli, o kötücül tarihi ve yüzlerinizi saklayamayacaksınız… 

Etiketler

Bir yanıt yazın