“İran’ın binaya ihtiyacı yok. Bizim iyi çözümlere ihtiyacımız var”

İran’ın zengin coğrafyası ile kültürünü birleştirerek, mimarlığında kendine özgün bir perspektif yaratan Farshad Mehdizadeh çağdaş İran mimarlığının tanınan genç mimarlarından biri. İran’ın önde gelen pek çok mimarlık ödüllerinin yanı sıra 2012 yılında Abadan konut yapısı ile Orta Doğu Mimarlık Ödülleri, 2014 yılında İsfahan Alışveriş Merkezi projesi ile World Architecture Festival'de, 2016-2017 yıllarında Tarmeh ofis binası ve Farmanieh konut yapısı ile Architizer ödüllerine layık görülen Mehdizadeh 2017 yılında da Orta Doğu Mimarlık ödüllerinde yılın mimarı seçildi. İsfahan Azad Üniversitesi'nde lisans ve ilk yüksek lisans eğitiminden sonra ikinci yüksek lisans eğitimini de The Institute for Advanced Architecture of Catalonia’da tamamlayan Mehdizadeh, modern tasarım anlayışını yaşadığı coğrafyanın doğal ve kültürel bağlamıyla birleştirerek, mimarlığını yere özel hale getiriyor. İran’a özgü mimarlık kültürünü modernist bir dille yorumladığı yapıları uluslararası alanda da ilgi görerek çok sayıda yerde yayınlanan İranlı mimarın, başka ülkelerde de başarılı projeleri bulunuyor. Farshad Mehdizadeh ile geçen Eylül ayında Tahran’daki ofisinde görüştüm...

Farivash Ghanadi: Siz günümüzün tanınan çağdaş İranlı mimarlarından biri olarak geleneksel İran mimarisine oldukça fazla değiniyorsunuz. Örneğin, İsfahan Alışveriş Merkezi projenizdeki yemek bölümünü sıradan olmayan, kaliteli, farklı mekanlar ve ambiyanslar içeren bir yemek alanı olarak tasarlarken Isfahan’ın geleneksel çarşısına benzetmeyi denediğinizi söylemiştiniz.

Buna söyleme göre sizin mimarlığınızı modern/milli bir mimarlık olarak yorumlamak mümkün mü?

Farshad Mehdizadeh: Ben yurtdışında yaşama, farklı ülkeleri tecrübe etme ve başka kültürleri tanıma şansına sahip oldum; ancak bunlara rağmen her şeyden önce İranlı bir mimar olduğumu belirtmem lazım. İran kültürünü, yaşam tarzını ve İran halkını tanıyorum. Bu yüzden insanlara ve onların buradaki hayatına uygun tasarım yapıyorum ama kendimi milliyetçi bir çizgide tasarım yapan bir mimar olarak adlandırmam.

Tehran Eye (2018), (https://fmzd.co/project/tehran-eye/)

“İran mimarisi cephe ve kabuk tasarımına karşıdır” ve “Cephe, binayı ve içindeki hayatı organize edemez. Cephe, strüktürü öldürebilir” Bunlar sizin cephe tasarımı hakkındaki sözleriniz ve dinamik cephe tasarımı sizin son dönemlerdeki “Tehran Eye” gibi projelerinizin karakteristik özelliklerinden biri. Bu cephelerdeki dinamiklik yapının arkasındaki mekanların yansıması mıdır? Öyle ise sizin tasarım ideolojinizi “biçim işlevi izler” mottosuyla okumak mümkün mü?

FM: Hayır, Tehran Eye yapısında öyle bir düşünce yok. Tehran Eye projesinde başarılı bir tasarım yaratmamız için yapının kayalık rolüne bürünmesi gerekiyordu; herkesin ona tırmanabileceği bir kayalık… O yüzden bir bina izlemini vermekten kaçınıp bir şehir izlenimi vermek istedik. Peki neden bunu yaptık? Çünkü bu işte çok büyük ölçekli bir yapının, şehir veya sokağın küçük ölçekli yapıları arasına yerleşmesi gerekiyordu. Böylece, bu kadar büyük ölçekteki bir binadan küçük ölçeklerin tırmanması, bu yapıya demokratik bir izlenim katacaktı. Bu tasarımda Tehran Eye’ın yaya aksları ve küçük ölçekleri Şariati Caddesi ve önünde bulunan sokağın kişiliğine bürünmüştür.

O zaman sizin tamamen cephe tasarımına karşı olduğunuzu söyleyebilir miyiz?

FM: Cephe tasarımı sadece iki boyutlu bir grafiktir. Bence sadece cephe tasarımı yapan bir kişi aslında grafik çalışması yapıyor ama mimarlık yapmıyordur. Mimarın işi o yapının içindeki hayattır.

Cephe tasarımı hakkındaki konuşmamıza göre tasarımda “Biçim işlevi izler” sözü hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin kabul ettiğiniz bir fikir mi?

FM: Bence işlevi değil. Tabi ki de işlev önemli ama benim için en önemlisi “biçim, bağlamın davranışını takip eder.” Bağlamın davranışı ya da bağlamın karakteri çok önemlidir.

Bildiğiniz üzere günümüzde küreselleşme hâkim ve uluslararası mimarlık stili dünyada olduğu gibi İran’da da baskın olarak görülüyor. Buna karşın sizin projelerinizde İran’a ait bir dokunuşunun varlığını fark ediyoruz. Bir konuşmanızda yeni uluslararası diyaloğun ülkelerin kültürüne geri dönüş olduğunu söylemiştiniz. Buna göre kendinizi uluslararası stilde çalışan bir mimar olarak görüyor musunuz?

FM: Dediğim gibi ben uluslararası deneyim kazanma şansına sahip olmuş İranlı bir mimarım. Dünyayı tanıyıp sonrasında İran’a geri döndüm. Şimdi İran’da çalışıyorum ve İran için tasarım yapıyorum. İran mimarlık alanında çok önemli bir bölge ve oldukça ilgi çekiyor. FMZD mimarlığı İran’da başlatılan bir akım ve biz devrim veya savaş yüzünden unutulan şeylere geri dönüş yapıyoruz. 1979 İran Devrimi’nden sonra mimarlık mesleği neredeyse tamamen ölmüştü. Devrimin hemen sonrasında başlayan İran-Irak Savaşı sırasında mimarlık anlamını ve önemini yitirmişti çünkü bütçenin çoğu yapı yapmaktan daha önemli önceliklere gidiyordu. Ama bir süre sonra ülkede daha stabil bir ekonomi durumu oluştu ve 90’lar ile 2000’lerde mimarlar İran konseptiyle yeniden doğma şansını elde etti. Bizim ofisimiz İran mimarisini İran’ın yeni ekonomi ve kültürü ile tekrar şekillendirdi ve bu da bizi ünlü yaptı.

Valenjak konutu (2020), (https://fmzd.co/project/suspended-pergolas-residence/)

Sabzevar Evi (2021), (https://fmzd.co/project/sabzevar-arch-house)

Bir konuşmanızda “…diğer binaları takip etmeyin. Doğayı takip edin,” demişsiniz. Peki siz hiç yapılarınızın diğer binalar ile olan uyumunu düşündünüz mü? Örnek olarak “Sabzevar Konut” projenizde silüete bakılınca mahallenin yapıları ile o yapı arasında bariz farklılık göze çarpmakta. Bu hususta siz ne düşünüyorsunuz?

FM: Aslında yapıların birbirine uyumu konusu bölgedeki yapıların sıklığı ile ilgilidir. Ama etraftaki yapılar her zaman doğru yapılar olmayabilir ve bu durumda siz onları esas alamazsınız. Örneğin; konut yapılarında en önemli şey yaşam tarzıdır. Biz bu konuda daha kaliteli bir hayatı daha temiz bir hava, ışık ve manzara ile sağlamaya çalıştık. Tahran’daki Velenjak projemiz gibi. Bu projemizde etraftaki yapılara aykırı değiliz; aynı yükseklikteyiz ama içindeki yaşam tamamen farklı ve çok daha kaliteli. Sabzevar binasına geri dönersek etraftaki yapılar yeni ama yanlış yapılardı.

İran dışında da projeleriniz olduğunu biliyoruz. Başka ülkelerdeki projelerinizde yaklaşımlarınız nelerdir? O ülkenin mimarisine mi, kültürüne mi, sosyal hayatına mı yoksa doğasına mı daha çok değinirsiniz?

FM: Hepimiz doğaya aşinayız. Bir yerin kültürünü anlamak ve hissetmek için oraya seyahat ederim. Örneğin; Tanzanya’daki projemiz için orayı ziyaret edip ülkenin kültürel yapısına uygun bir çözüm bulmaya çalıştım. Bulduğum çözüm tamamen doğa, okyanus ve ülke kültürüyle bağlantılıydı. Defalarca Tanzanya’ya seyahat edip kültürünü iyice tanımaya çalıştım, çünkü bu benim için bir stratejiydi. Seyahat edip farklı yerlerde tasarım yapmak çok fazla rastlanan bir şeydir ama burada asıl önemli olan nokta, bağlamı tanımaktır. Daha önce söylediğim gibi ben dünyayı gezdim ve İran’a dönüp tasarımlarımı yapmadan önce farklı kültürleri tanıma fırsatı buldum.

Tanzanya projesinde doğaya tamamen uyumlu bir çözüm bulmaya çalışmıştık. Kuveyt’teki projemizde ise durum daha farklıydı. Ben İran’ın güneyinde yaşadığım süreçte Arap halkını tanıma şansını kazanmıştım. Bu yüzden kültürlerini tanıyor, TV programlarını izliyor ve oraya seyahat ediyordum. Benden şehrin modern bölümünde tasarım yapmamı istediklerinde doğru seçimleri yapabildim çünkü Arapların yaşam stilini ve iklimlerini biliyordum. Aynı zamanda Dubai’de İranlılar için villalar da tasarladım.

Peki hiç tecrübenizin olmadığı bir ülkede tasarım yaparken kendinize kültür ve benzeri özellikleri anlamak için ne kadar zaman tanırsınız?

FM: Yere veya şehrin konumuna göre değişir. Doğal bir bölge mi yoksa kentsel bir bölge mi? Örneğin; Münih’in ortasında bir bina yapmak oldukça basitken Hindistan’ın bir köyünde bina yapmak çok zordur ve uzun zaman gerektirir.

“İran’ın binaya ihtiyacı yok. Bizim iyi çözümlere ihtiyacımız var.” Bu cümlenizdeki iyi çözüm için anahtar kelimeniz nedir? Doğa mı yoksa insanlar mı? Bir söyleşinizde “insan mimarlık için en iyi unsurdur” derken başka bir söyleşinizde doğayı takip etmeyi vurgulamışsınız. Hangisi sizin önceliğinizdir?

FM: Her ikisi de. Bir önceliğimin olduğunu söyleyemem. Bazı yerlerde doğa daha önemliyken başka bir yerde insan unsuru daha önemlidir ama sonuçta dengeyi sağlamak gerekir. Evet, İran’da bina ve yapılara ihtiyacımız yok; bizim fikirlere ihtiyacımız var. Şehirlerimizi ve onlarla olan ilişkilerimizi geliştirmemiz lazım. Bu çok önemli.

Eğer bu soruyu İran için özelleştirirsek yine de tasarım sürecinde bir önceliğiniz yok mu?

FM: Her ikisi de önemli ama şu anda insan unsurunun daha fazla düşünülmesi gerekiyor. İnsanların sosyalleşmek için daha çok mekâna ihtiyacı var ve konutların kalitesi de oldukça düşük. Evet şu anda İran’da insanlar daha önemli ama bu doğayı önemsemememiz gerektiği anlamına gelmez. İklimin de önemsenmesi lazım çünkü İran’ın iklimi çok zor bir iklim ve su problemleri gibi sorunlarımızı daha fazla dikkate almamız gerekiyor.

Tanınan yapılarınızdan biri olan Tarmeh ofis binasında yapının dış duvarını şehir ile bağlantı kurmak için bir tasarım aracı olarak kullanmışsınız. Bu yapınızda sınırları esnetip iç ve dış mekânı birleştirmeye çalışmışsınız. Başka bir deyiş ile genel ve özel mekân birbirine karışmış vaziyette. Tasarımdaki bu cesur hareketinizi konut yapısında denemeyi düşünür müydünüz? Çünkü bildiğimiz üzere İran mimarisi deyince mahremiyete vurgu yapmadan geçemeyiz.

FM: Bu tarz bir tasarımın müstakil konut yapısında uygulanması çok zor olurdu ancak toplu konutlarda yapmak mümkün. Yapılan proje bir kamu yapısıydı ve cesur olması gerekiyordu. Bu yüzden bu tasarım orası için doğru bir çözümdü.

Günümüz İran mimarisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Başarılı bir mimar olarak bugünün İran’ın mimarlığını tasvip ediyor musunuz?

FM: Modern İran mimarlığının bazı dönemlerinde klasik cephe tasarımlarının yükselişini gördük. Aslında bu klasik cephelerin modern strüktürel bir altyapı üstüne yapıldığını ve klasik olanın sadece cephenin görüntüsü olduğunu biliyoruz. O yüzden aslında klasik cepheyi silip üstüne modern olanı da rahatça yerleştirebilirsiniz. Bu bize modern İran mimarlığının kısmen stiller ile ilerlediğini gösteriyor. Ama hepimiz biliyoruz ki stiller gelir ve giderler. Bizim ofisimizin tasarımları ise stillere göre değişmez. Çünkü tasarımlarımız insanların hayat kalitesini temel alır ve hayat gelip giden bir şey değildir. Bizim ofisimizin mottosu kaliteyi yükseltmektir. Biz mimari elementler olan teras, bahçe ve farklı mekanları kelimeler gibi görüp onlarla güzel dizeler ve şiirler yazmaya çalışıyoruz.

Biz bu yanlış tasarım yöntemini basitçe şekilci tasarım olarak adlandırıyoruz. Siz İran’daki diğer modern tasarımlara bu ismi verir miydiniz?

FM: Evet. Ama günümüzde hayat kalitesinin önemi gittikçe daha çok fark ediliyor ve bu yüzden kesinlikle daha iyi bir noktaya gitmekteyiz.

İran mimarlık tarihinde sizin için en çok hangi dönem ilham verici? Ve o dönemden esinlendiğiniz dokunuşları projelerinizde görmek mümkün mü?

FM: Ben tarih ile fazla ilgilenmem ama ülkemizin farklı şehirleri ve coğrafyalarını referans alırım. Ben İsfahan’da büyüdüm ve ne öğrendiysem oradan öğrendiğimi söyleyebilirim. Gerçekten İsfahan’a aşığım. Aynı zamanda İran’da pek çok özgün yer var; örneğin Masuleh. Masuleh, insanı çok düşündürür. Bizim böyle çok yerimiz var. Dediğim gibi ben tarih perspektifinden bakmıyorum, benim perspektifim coğrafyadır.

Sizce İran ve Türkiye gibi zengin tarihe sahip ülkelerde günümüzün modern çağ mimarlarının, kültürü de göz önünde bulundurarak nasıl tasarımlar yapması gerekiyor?

FM: Bence her şeyden önce kendilerine, kendi kültürlerine ve şehirlerine güvenmeleri lazım. Ben İstanbul’a baktığımda ağırbaşlı bir şehir görüyorum, şehrin ölçeği ve coğrafyasına saygı göstermeleri lazım. Şehir çok canlı, mimarların yapılarına hayat katması için şehrin kendisinden hayatı almaları lazım. İstanbul için tasarım yapmak bir çölün ortasında tasarım yapmak gibi değil. Şehir hayat dolu, o yüzden ne yaparsanız yapın bu şehri etkileyecektir.

Termeh Ofis Binası

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın