Satın Alma, Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası Mimari Proje Yarışması

FREA'nın Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası Mimari Proje Yarışması için tasarladığı proje, satın alma ödülünü kazandı.

Proje Raporu:

Kamusal Zemin Üretmek

Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası tasarımı, İstanbul’un yoğun ve sıkışık kent dokusu içerisinde, zemini olabildiğince özgür bırakan ve kentliye açık bir yaşam alanı sunan çağdaş bir kamusal yapı önerisidir. Tasarım, yalnızca yeni bir belediye binası değil, aynı zamanda bir kent parçası üretmeyi amaçlar.

Zemin kotunda, halkla doğrudan ilişkide olması gereken program birimleri, farklı boyutlarda beş dikdörtgen kütleye ayrılarak, alanın içinde mevcut yapının yıkılmasıyla oluşan ve mevcutta var olan boşluklarla birlikte tanımlanan alanlara oturtulmuştur. Bu parçalı kurgu, bir yandan yapı alanını geçirgen kılarak kamusal dolaşımı teşvik ederken, diğer yandan mevcut ağaçların korunmasına olanak tanır. Büyük ve sürekli bir yapı kütlesi önerilmesi halinde yok edilmesi muhtemel olan ağaçlar, bu parçalı organizasyon sayesinde projede yerlerini koruyabilmektedir. Böylece mimari yaklaşım, yalnızca işlevsel değil, aynı zamanda çevresel olarak da duyarlı bir tutum sergilemektedir.

Söz konusu beş ana kütle, aynı zamanda yapının strüktürel sistemine entegre edilmiştir. Adeta “fil ayakları” gibi çalışan bu elemanlar, üst kotta yer alan üç katlı ofis bloğunu taşıyan mimari bir çerçevenin altyapısını oluşturur. Bu dikdörtgen çerçeve, yapının mimari karakterini tanımlarken, fonksiyonel olarak hizmet birimlerinin verimli bir organizasyonunu sağlar. En üst katta yer alan sosyal işlevler – yemekhane, spor salonu ve açık teraslar – hem kullanıcıya kentle görsel temas kurma imkânı sunar hem de belediye yapısını gündelik hayatın bir parçası haline getirir.

Tasarımın temel önceliklerinden biri, yapının yalnızca belediye hizmetlerini barındıran bir yapı değil, kamusal hayatın bir uzantısı haline gelmesidir. Bu doğrultuda zemin kotu, kentliyle doğrudan temas kuran ve farklı kullanımlara olanak tanıyan bir kentsel yaşam alanı olarak ele alınmıştır.

Beş parçalı ana kütle organizasyonunun arasında kalan boşluklar, meydan kimliği taşıyan yeşil alanlar olarak tasarlanmış; böylece kullanıcıya yalnızca bir geçiş alanı değil, aynı zamanda kentle bütünleşik bir dinlenme, buluşma ve etkileşim mekânı sunulmuştur. Bu alanlar, küçük ölçekli etkinliklere, anlık karşılaşmalara ve gündelik sosyalleşmeye olanak tanırken; çevresindeki ağaçlarla gölgelenmiş, geçirgen zeminlerle yumuşatılmış bir mikro peyzaj önerisiyle desteklenmektedir.

Zemin kotunda yer alan programlar – Halkla İlişkiler, Zabıta, Plan ve Proje Müdürlüğü, Kreş, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Destek Hizmetler – doğrudan kentliye hizmet veren birimler olarak konumlandırılmıştır. Bu dağılım, kullanıcıyı binanın içine çekmeden önce zemin düzeyinde karşılayan, yönlendiren ve katılıma davet eden bir ön eşik alanı yaratır.

Tasarım, mevcut yaya akslarını ve çevresel dolaşım sistemini dikkatle analiz ederek, proje alanını çevredeki sosyal, kültürel ve ticari dokulara yumuşak geçişlerle bağlamaktadır. Böylece zemin kot yalnızca bir mimari altlık değil, aynı zamanda toplumsal sürekliliği sağlayan geçirgen bir kamusal zemin haline gelir. Bu duraksız geçirgenlik, kentlinin gündelik hayat akışında belediye yapısıyla teması rastlantısal olmaktan çıkarır; yapıyı katılımcı, etkileşimli ve yaşayan bir kentsel aktör haline getirir.

Yeni Yeşil Alan Sistemi

Proje alanı ve yakın çevresi, tarih boyunca Kadıköy’ün en önemli kamusal alanlarından biri olarak işlev görmüş; Kurbağalıdere Vadisi, çevresindeki çayırlar ve yeşil dokularla birlikte mesire alanı kimliği taşımıştır. Bu alanlar, döneminin sosyal hayatına ev sahipliği yapan panayırlar, kır kahveleri ve etkinliklerle kentin ortak belleğinde yer etmiştir.

Ancak zaman içerisinde gelişen ulaşım ağları, yoğunlaşan yapılaşma ve değişen arazi kullanımları bu doğal alanların parçalanmasına, ekolojik sürekliliğin bozulmasına yol açmıştır. Mevcut durum, geçmişteki ekolojik bütünlüğünü kaybetmiş, kesintili ve işlevsiz yeşil alan parçalarına dönüşmüştür.

Bu proje, hem mekânsal hem de ekolojik düzlemde iyileştirici bir rol üstlenmektedir. Tasarım, bozulan doğal yapının yeniden bütünleştirilmesini hedeflerken, alanı ekosistem temelli bir yaklaşımla ele alarak sürdürülebilir ve geçirgen bir açık alan sistemine dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda önerilen parçalı kütle organizasyonu yalnızca mimari bir tercih değil, aynı zamanda çevresel bir onarım stratejisidir; mevcut ağaçların korunması, geçirgen zemin kullanımı ve doğal akışların sürekliliği bu stratejinin yapı taşlarıdır.

Yeşil sistemin çevrelediği ve merkezinde yer alan ancak mevcut ulaşım bağlantıları nedeniyle fiziksel olarak ikiye bölünen proje alanı, ilerleyen dönemlerde kurgulanabilecek kamusal açık alan sistemine hizmet edecek etkileşim alanları olarak ele alınmıştır. Bu alanların gelecekte kamusal yapılarla, parklarla ve açık sosyal donatılarla bütünleşmesiyle, tasarım yalnızca kendi ölçeğinde değil, çevresiyle birlikte yaşayan ve dönüşen bir kentsel odak yaratmayı hedeflemektedir.

Alandaki en önemli odak noktası, doğrudan kamusal hizmet üreten ve etkileşim düzeyi en yüksek yapı olan Kadıköy Belediye Binası’dır. Bununla birlikte, yakın çevrede kent belleğinde güçlü bir yer edinmiş iki önemli yapı daha bulunmaktadır: Kadıköy Evlendirme Dairesi ve Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı. Bunların yanı sıra alana yürüme mesafesinde çok sayıda kültürel ve sosyal odak da mevcuttur. Tasarım, bu yapıları tekil objeler olarak ele almak yerine, onları bir bütünün parçaları olarak görür; böylece önerilen belediye binası, bu kent içi odakların bağlayıcı, tamamlayıcı ve birleştirici öğesi haline gelir.

Proje alanı, mevcut ve önerilen çok sayıda ulaşım bağlantısıyla bölgenin erişilebilirlik açısından en avantajlı noktalarından biri konumundadır. Ancak buna karşın, yaya dolaşımı açısından aynı sürekliliği izlemek güçleşmektedir. Bu nedenle proje, yalnızca ulaşıma değil, yaya dolaşımına dayalı erişilebilirlik kavramına da odaklanmaktadır. Bu doğrultuda, hem proje alanı içerisindeki kamusal odakları hem de çevredeki yaşam alanlarını birbirine bağlayan yaya omurgaları tasarlanmış; bu ağ, doğal topografya ve mevcut açık alan sistemiyle entegre edilmiştir. Böylece yalnızca erişilebilir değil, davetkâr ve süreklilik arz eden bir kamusal açık alan dokusu kurgulanmıştır.

Yapısal Sistem ve Malzeme Kararları

Proje yapısal sisteminde, mimari kurgu ile bütünleşen yalın ve güçlü bir taşıyıcı strateji benimsenmiştir. Zeminde yer alan farklı büyüklüklerdeki ve içerisine kamusal kullanımları barındıran beş dikdörtgen kütlenin üzerine, tüm yapıyı kapsayan büyük ölçekli bir dikdörtgen çerçeve oturtulmuştur. Bu çerçeve, çelik taşıyıcı sistem ile çözülmüş ve tüm üst yapı yüklerini bu beş kütle üzerine, deprem izolatörleri aracılığıyla aktaran dev bir kentsel karkas gibi çalışacak şekilde tasarlanmıştır. Alışıldık pratiklerin dışında, üst kotlarda kullanılan bu izolatörler, çelik karkasın deprem etkilerinden minimum düzeyde etkilenmesini sağlayacaktır. Yapının çelik olarak tasarlanmasının bir diğer rasyonel gerekçesi ise, üst kütleyi mümkün olduğunca hafifletme çabasıdır.

Bu strüktürel yaklaşım, yalnızca mimari ifade açısından değil, aynı zamanda zemindeki açık alanın sürekliliği ve mevcut ağaçların korunması açısından da önemli avantajlar sunmaktadır. Çelik sistemin sunduğu açıklık sayesinde, zemin seviyesinde herhangi bir ek taşıyıcı elemanın gerekliliği ortadan kalkmış; böylece kamusal alanların geçirgenliği ve kullanışlılığı artırılmıştır.

Üst kotta yer alan bu büyük çerçevenin iç mekânsal organizasyonu da aynı taşıyıcı sistemin sağladığı esneklik sayesinde açık plan prensipleriyle ele alınmıştır. Strüktür, iç duvarlardan bağımsız kurgulandığı için ofis birimlerinin zamanla dönüşebilir, büyüyebilir ya da yeniden organize edilebilir olması mümkün kılınmıştır. Bu, binanın uzun ömürlü, sürdürülebilir ve değişen ihtiyaçlara cevap verebilecek bir yapı olmasını destekler.

Çelik taşıyıcı sistem aynı zamanda mimari dili tanımlayan bir unsur olarak da dış cephede okunur; böylece yapı, kendi taşıyıcılığını şeffaf ve dürüst bir şekilde dışa vurarak simgesel ve çağdaş bir kamu yapısı kimliği kazanır.

Krizlere Dirençli Yapı-İşlev Kurgusu

Proje, gündelik yaşamda kentle güçlü ilişkiler kuran kamusal bir merkez olarak işlev görürken, afet senaryolarında hızla yeniden organize olabilen esnek ve dirençli bir mimari kurgu önerir. Avlu etrafında şekillenen bu yapı, hem fiziksel hem de sosyal bir çekirdek oluşturur; normal zamanlarda buluşma ve etkileşim alanı sunarken, afet sonrası süreçte toparlanma ve dayanışma mekanı haline gelir.

Zemin kotunda konumlanan belediye fonksiyonlarına sahip kütleler, farklı afet senaryolarına uygun şekilde önceden tanımlanmış işlevlere hizmet edebilmektedir. Destek ve triyaj kütlesi, ilk müdahalenin yapıldığı steril bir birim olarak dönüşebilirken; iki ayrı sağlık birimi, modüler yapıları sayesinde hızlı ve etkili tıbbi müdahalelere imkan tanır. Yemekhane birimi ve Koordinasyon işlevlerine dönüşebilen kütleler sayesinde temel ihtiyaçlar ve destek birimleri hizmet verebilmeye devam etmesi planlanmıştır.

Üst kotlardaki mekanlar, afet anında konaklama birimlerine dönüşebilecek şekilde esnek planlanmıştır. Modüler mobilya, taşınabilir ıslak hacim çözümleri ve değişebilen bölücü sistemler sayesinde mahremiyet ve konfor korunurken, değişen ihtiyaçlara hızla uyum sağlanır. Bu mekânlar, deprem ön görülerek tasarlanmış taşıyıcı sistem kurgusu sayesinde en güvenli konaklama imkanını sunar.

Yapının çatısında konumlanan heliped, ulaşımın kesildiği durumlarda sağlık personeli ve temel malzemelerin taşınmasına olanak tanır. Yapının tüm kurgusu, merkezde yer alan avlu ile birlikte hem mekânsal süreklilik hem de açık hava kullanımı açısından güçlü bir kamusal deneyim üretir. Caddeyle, yaya yollarının ve avlunun kurduğu ferah ilişki sayesinde acil durum araçları arazi içine girerek kütlelere kolaylıkla erişebilmektedir.

Sürdürülebilirlik ve Ekolojik Yaklaşım

Projenin sürdürülebilirlik yaklaşımı, yalnızca yapı performansı ve enerji verimliliği üzerinden değil, aynı zamanda doğal çevreyle kurulan bütüncül bir ilişki üzerinden tanımlanmıştır. Tasarım, alanın mevcut ekolojik karakterini koruyarak ve güçlendirerek, uzun vadede çevresel dengeyi destekleyen bir mimari dil geliştirmeyi amaçlamaktadır.

Yerleşim kararlarında güneşin yönelimi ve doğal ışık verileri temel alınmış; yapı kütleleri arasındaki boşluklar, gün ışığını iç mekâna taşıyacak şekilde düzenlenmiştir. Özellikle çalışma alanlarının çevresel konumlandırması, doğal havalandırma ve ışık erişimi açısından optimize edilmiş; tüm çeperlerin doğrudan dış hava ve ışıkla ilişki kurmasına olanak sağlanmıştır. Bu yaklaşım, hem iç mekân konforunu artırmakta hem de enerji ihtiyacını azaltmaktadır.

Alanda bulunan anıt ağaçların tamamı korunmuş, bunun yanı sıra mevcut ağaç dokusunun sürekliliğini sağlamak için özenli bir yerleşim stratejisi benimsenmiştir. Parçalı kütle organizasyonu, yalnızca mimari bir kurgu değil, aynı zamanda ağaçların yaşam alanlarını kesintiye uğratmadan yapının araziye yerleşmesini sağlayan çevresel bir strateji olarak çalışır.

Enerji verimliliği hedefleri doğrultusunda, gezilemeyen teras çatılar üzerinde fotovoltaik (PV) paneller önerilmiş; yapının kendi enerjisinin bir kısmını üretmesi sağlanmıştır. Bu sistem, tasarımın yenilenebilir enerji kaynaklarına entegrasyonunu güçlendiren bir unsurdur.

Tüm bu stratejiler, belediye binasının yalnızca bugün için değil, gelecek kuşaklar için de sürdürülebilir bir kamusal yapı olarak hizmet vermesini amaçlamaktadır.

Peyzaj Planlama ve Tasarım Yaklaşımı

Yarışma kapsamında peyzaj yaklaşımı, kentsel ve proje alanı ölçeği olmak üzere iki düzeyde ele alınmıştır. Kentsel ölçekte temel hedef, mevcut doğal değerlerin sürekliliğini sağlamak ve parçalanmış yeşil dokuyu yeniden bütünleştirmektir. Bu doğrultuda, mevcut açık ve yeşil alanlar ile Kurbağalıdere çevresi değerlendirilmiş; yeşil altyapıya dahil olma potansiyeli taşıyan alanlarla birlikte ele alınarak, kent ölçeğinde kesintisiz bir yeşil omurga oluşturulmuştur. Doğu-batı yönünde Kurbağalıdere koridoru boyunca uzanan alanlar bu sistemin ana bileşeni olurken, kuzey-güney yönünde de yeşil sürekliliği sağlayacak bağlantılar önerilmiştir.

Proje alanı ölçeğinde ise mevcut ağaç varlığı ayrıntılı biçimde analiz edilmiş ve korunması tasarımın öncelikli stratejisi olarak belirlenmiştir. Bu yaklaşımla yalnızca anıt niteliğindeki ağaçların değil, tüm ağaç ve bitki türlerinin korunmasına özen gösterilmiştir. Yapının zeminle kurduğu ilişkinin temel belirleyicisi de bu doğal varlığın sürekliliği olmuştur.

Alanın güneyinde yer alan ve hâlihazırda otopark olarak kullanılan, ancak imar planlarında park alanı olarak tanımlanan bölüm, ekolojik süreklilik açısından kritik bir bileşen olarak değerlendirilmiş ve kamusal bir yeşil alan olarak yeniden işlevlendirilmesi önerilmiştir. Bu müdahale ile yapı, Kurbağalıdere koridoru ile daha güçlü bir ilişki kurarken, Kadıköy Evlendirme Dairesi de yeşil sistemin aktif bir parçası haline getirilmiştir.

Alan çevresinde temel olarak üç farklı zemin karakteri tanımlanmıştır.

(1) Yumuşak zeminler ağaç varlığının ve bitki örtüsünün korunduğu ve geliştirildiği açık yeşil alanlar olarak tasarlanmıştır.

(2) Yarı sert zeminler özellikle toplanma alanları, meydan ve tören alanları gibi kullanıma sahip alanlarda seçilmiştir. Bu alanlarda suyu zemin ile buluşturabilen yarı geçirgen malzemelerin yanı sıra yeşil odacıklar içinde ağaç ve ağaççıklar ile tasarlanmıştır. Bu sayede toplanma alanlarında doğal gölge oluşturulması da sağlanmıştır.

(3) Sert zeminler aktif hareketin gerçekleştiği alanlardır. Yapıyı çevresi ile bağlayan yaya yolları bu kapsamda ele alınmıştır. Bu tür yüzeylerde kullanılması öngörülen malzemeler için ise yine doğa ile uyumlu doğal malzemelerdir.

Etiketler

Bir yanıt yazın