Ali Bilgehan ve Yiğit Kağan Karagöz'ün "Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası Mimari Proje Yarışması" için tasarladığı proje önerisi.
Yarışma alanı, bugüne kadar belirgin bir çayır veya kamusal park olarak tanımlanmasa da, mevcut haliyle kent içinde nadir rastlanan büyüklükte bir açıklık barındırır.
Bu açıklığı zengin içerikli bir kamusal mekân olarak yeniden tarif etme ve kente kazandırma arayışı tasarım yaklaşımının belirleyici adımlarından ilkini oluşturur. Bu yaklaşımla, alan bir “çayır” olarak yeniden kurgulanır.
Çayır, yalnızca yeşil bir yüzey değil, çok işlevli, geçirgen, kent belleğine eklemlenebilir bir kamusal açıklık olarak değerlendirilirken, Kadıköy’ün açık alan sürekliliğine ve kent içi yeşil koridor arayışına da katkı sunar. Proje alanının güneyinde yer alan mevcut otopark ve Kadıköy Evlendirme Dairesi peyzajı da çayırın bir parçasıdır. Ve bu haliyle çayır, 50.000 m²’yi aşan yeni bir kentsel açıklığın sınırlarını tanımlar. Söz konusu kamusal açıklığın yeniden tanımlanması sonucu, Evlendirme Dairesi’nin peyzaj alanı dahil edilmediğinde bile Kuşdili Çayırı büyüklüğünde bir yeşil alan kente kazandırılır.
Özetle, çayır, tasarımın öznesidir. Yapının biçimi, konumu ve yönelimi bu çayıra saygı gösterecek biçimde düzenlenir. Tasarımda yapı değil, boşluk merkezileştirilir. Bu bağlamda, mimarlık bir sınır değil, bir olanak olarak devreye girer; kentliyle kurulan ilişkiyi biçimlendiren araç olarak görev üstlenir.
Hepsi Kurbağalıdere üzerinde bulunan, sadece Kuşdili Çayırı (38.000 m²), Yoğurtçu Parkı (27.000 m²) ve Papazın Çayırı (bugünkü Şükrü Saraçoğlu Stadyumu) gibi alanlara ek olarak yarışma alanında oluşturulan çayır kent için kıymetli fırsatlar sunar. Çayır, yalnızca bir peyzaj öğesi değil; kentlinin gündelik yaşamında karşılaşmaların, beklenmedik etkileşimlerin, spontane toplanmaların ve kent kültürünün oluştuğu bir arayüzdür. Kadıköy için sadece fiziki bir boşluk değil; sosyal, iklimsel ve ekolojik açıdan da kritik bir soluk alanıdır.
Bu nedenle bu projenin tasarım kararları, bu açıklığın yeniden üretilebilmesini ve mimarlık yoluyla kentlinin kamusal yaşamını genişletmeyi hedefler.
Kamusal açıklığı yeniden tanımlarken, öznesinin çayır olduğu bir cümlede özneye saygılı, özneyle uyumlu ama cümlenin önemli öğesi olan bir yapı tasarlamak temel yaklaşımdır. Bu çerçevede yapı, geri çekilen, çevresel baskı oluşturmayan, zemini kamusallaştıran ama çayıra kimlik katan bir mimari anlayışla kurgulanır.
Yapının yerleşim alanı belirlenirken, mevcut ağaçların korunması ve çayır alanının mekânsal bütünlüğünün bozulmaması temel öncelik olarak ele alınmıştır. Metrobüs hattı, TCDD tarafından inşa edilen AVM yapısı, ana yol bağlantıları ve yeni tramvay hattı gibi ulaşım verileri birlikte değerlendirildiğinde, yapının yerleşebileceği alan tasarımın kendi iç mantığıyla ortaya çıkmakta; doğal ve yapılı çevre verileriyle uyumlu, geri çekilmiş ve dengeli bir yerleşim kararı kendiliğinden tanımlanır.
Yapı, araziye yayılarak yatayda biçimlenmek yerine dikeyde organize edilir. Tek bir kompakt kütle halinde çözülerek çayır nitelikli açıklığın bütünlüğü korunurken, yataydaki zenginliğe dikeyde hem toplumsal hem çevresel açıdan kapsayıcı ve saygılı bir duruşu sembolize eder.
Bu biçimleniş, salt bir mimari tasarım tercihi değil; aynı zamanda ekolojik yaklaşımın ve sürdürülebilirlik kriterlerine uyum arayışının da ürünüdür. Bu sayede, toprak geçirgenliğinin artırılmasına, yağmur suyu yönetiminin organizasyonuna ve ısı adası etkisinin azaltılmasına katkı sağlanırken; kompakt kütle, yapı kabuğunun etkin kontrolünün ve enerji tüketiminde verimliliğin önünü açar.
Yapının çevredeki bloklardan uzaklaştırılarak TCDD tarafından inşa edilen AVM alanına yakın yerleştirilmesi de ifade edilen tasarım stratejisinin önemli bir parçasıdır. Bu konumlandırma, kararlı bir şekilde kamusal açıklığı merkezde tutar. Tören alanı, Evlendirme Dairesi, tramvay, metrobüs ve Marmaray gibi ulaşım odakları ile doğrudan ilişki kurarak, yapı çevresinde açık alan sürekliliğini destekleyen bütüncül bir kamusal ağın omurgasını oluşturur.
Bu kapsamda, yarışma alanının güneydoğusundan geçerek mevcut açık otopark alanıyla olan mekânsal sürekliliği bozan yol yeniden değerlendirilmiştir. Üsküdar–Kadıköy–Maltepe tramvay hattının devreye girmesiyle oluşacak yeni ulaşım düzeni doğrultusunda, işlevini yitirmiş bu yol ötelenerek hem araç trafiğinin yeniden işlerlik kazanması hem de çayırın mekânsal bütünlüğünün korunması amaçlanmıştır. Ancak yapı tasarımı, bu geometrik düzenlemelere bağımlı kurgulanmamış; mevcut ulaşım ağı varlığını sürdürse dahi işlevini sürdürebilecek esneklikte ele alınmıştır.
Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası Mimari Projesi, sadece bir kamu yapısının yeniden tasarımı değil, aynı zamanda Kadıköy’ün kolektif belleğinde iz bırakmış bir boşluğun – çayırın – çağdaş bir kamusal alan olarak yeniden inşasıdır. Tasarım süreci boyunca temel öncelik, kamu yararı, açıklık, geçirgenlik ve sürdürülebilirlik ilkeleri gözetilerek, yapı ile kent, yapı ile doğa ve yapı ile insan arasındaki ilişkinin bütüncül bir bakışla ele alınmasıdır.
Yapının kompakt, dikey organizasyonu salt mimari bir tercihin ürünü değildir. Kompozisyon içinde, kentliye çayır alanını geri veren bir tasarım refleksi olarak belirir. Bu durum, arazi kullanımını daha etkin hale getirirken, kentsel kamusal alanların sürekliliğini de destekler. Zemin kat ve çevresi, yalnızca hizmet sunulan bir giriş katı değil; gündelik hayatın bir parçası olarak yaşayan, çok işlevli bir kent platformudur.
Proje, İstanbul gibi çok merkezli, çok katmanlı ve çok hızlı değişen bir metropolde, kamu yapılarının yalnızca yönetimsel işlevlerle değil, kültürel ve sosyal olarak da sorumluluk üstlenmesi gerektiği inancına sıkı sıkıya bağlıdır. Bu doğrultuda önerilen Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası, demokratik bir kurumun mimari temsili olarak, erişilebilir, çağırıcı ve katılımcı bir mekan kurgusu sunar.
Bu bağlamda proje, yalnızca sorulan soruya verilen mekânsal bir cevap değil; aynı zamanda kamusal yaşamın sürekliliğine ve zenginleşmesine katkı arayışının bir sonucudur.