3. Ödül, “10 Ekim Anıtı ve Anma Yeri” Proje Yarışması

PROJE RAPORU

10 Ekim Ankara garı katliamından sonra, yaşamını yitirdiklerimiz ve bu elem olay için bir anıt parkı tasarlanması istediğinde kafamızda soru işaretleri ile birlikte yüreğimizde derin bir sızı oluştu.

Barış için yan yana gelmiş insanlar ağızlarında tek bir ses, kalplerinden gönüllerinden sadece birlikte olmak, barış içinde yaşama…

Keşke hiç yaşanmasaydı! Hiç yaşanmasaydı, dedik. Cumhuriyet tarihinin en kanlı katliamıydı. Kadını, erkeği, çocuğu, evlisi, kardeşi, amcası, teyzesi her biri ortak bir amaç için oradaydı, tıpkı bir büyük ailenin üyeleriydi. Barış için savaşa hayır demek için Ankara’da yaşamlarını yitiren 103 vatandaşımıza bu parkı adıyoruz. Her zaman tek bir vücut halinde İzmir’de, o parkta yaşayacaklarına inanıyoruz. Her biri bir arada tek bir düzende parkın içine yayılmış şekilde duran anıtlarla birlikteyiz.

Anıt üzerine

Trajedilerle dolu insanlık tarihinin belki de en önemli olgusu insanın varlığı ve ölümüdür. İnsan kaybedilen/i/leri anma ve varlığının izlerini bu dünyada bırakma aracı olarak anıtlar inşa etmiştir. Anıt, tarihte yaşanmış büyük olayları, önemli kişilerin hatıralarını sonraki kuşaklara aktarmak için yapılmış olsa da esas olarak insanın dünyada bir iz bırakma çabası olarak nitelendirilebilir. Anıtlar, küçük bir mezar taşından firavunların büyük ölçekli mezarlarına, dikili taşlardan, tarihteki önemli kişilerin kahramanlık hikayelerinin tasvir edildiği heykellere insanın varolma, hatırlanma ve iz bırakma güdüsünü temsil etmesi gibi amaçlarla yapılagelmişlerdir.

Alois Riegl 1903 yılında yayınladığı “Modern Anıt Kültü” başlıklı makalesinde anıtı şu şekilde tanımlamaktadır; “Anıt en eski ve özgün anlamıyla, insanın tek başına yaptığı işleri veya gösterdiği hünerleri (veya bunların bir karışımını) özellikle gelecek kuşakların zihninde canlı tutmak amacıyla inşa ettiği eserdir. Anıtlar, anımsanacak olayın izleyicinin aklında, güzel sanatların arcaılığıyla veya yazıların yardımıyla getirilmesine bağlı olarak sanat anıtları veya yazı anıtları olabilirler; hatta çoğu zaman her iki tür eşzamanlı olarak kullanılır.” (Riegl, 2015)

Anıtı tasarlamamızdaki ana motivasyonlarımızdan biri de bu yaşanılan olayı unutturmama üzerine kuruluydu. Bu anıt konuşmalıydı, dokunmalı, farklı bir deneyim sunmalı insanlara bu motivasyonuyla yola çıktık.

Bu anıt parkı bir deneyim sunuyor, anıtların her birinden ses çıkıyor, ışık yayıyorlar onlar parkta İzmir’de yaşıyorlar. Yaşamını yitiren 103 vatandaşımızın adını yazdığı 52 adet anıt parça 3 metreye 3 metrelik aks üzerine park içerisine ağaçlara zarar vermeyecek şekilde boşaltmalar yapılarak yerleştirildi.

Anıtlar beş farklı boyutlardan oluşmaktadır. Her birinin tepe kısmında led bir aydınlatma ile geceleri hatta gündüzleri de park içesinden gözükmektedir. Farklı boylarda ve yüksekliklerden, konumlardan oluşan anıtlar geceleri Ateş böcekleri gibi şehirde algılanmaktadır.

Anma mekânları, hatırlama pratiğinin mekânsallaştığı etkileşim alanlarıdır. Kullanıcının kurduğu etkileşim ilişkisi ise hafıza üzerinden şekillenir. Henri Bergson hafızayı, algılama sonrasında zihinde gerçekleşen imgeler üzerinden yorumlamıştır. Oluşan imgelemler gerçeğin zihindeki temsilleridir Bergson (2007).

Anıtların her birinde farklı boylarda rüzgar çanları bulunmakta, küçük bir esinti ile çanların  her birinin aynı sesi, farklı tonda çıkartacaktır.

Alanda setler oluşturulmuştur. Setler yer yer oturma alanlarını oluşturmaktadır. Bu setlere 10 ekim günü Ankara’da insanların yan yana söyledikleri barış sözcükleri ve pankartlarında yazan barış cümlelerinden oluşmaktadır.

Yarışma alanında, planlamada mevcut ağaç dokusuna minimum müdahale edilecek şekilde gelişti. Anıtlarında oturduğu üç metreye üç metrelik grid aks ile patikalar yollar oluşmuştur.

Siegfried Gideon’a göre anıtlar, insanların en yüksek kültür ihtiyacı olarak ortaya çıkan ve kuşakları birbirine bağlayan simgelerdir ve anıtların oluşması için homojen bir kültür ortamının varlığı gerekmektedir’.1 Mimar Peter Eisenman ise bir anıtın oluşması için anıtın tarihle bağının bitmiş olması gerektiğini belirterek, tarihsel olarak henüz tamamlanmamış bir döneme ya da olaya ait anıt yapmanın mümkün olmadığını belirtmektedir. Tarihi süreçlerin tamamlanmadığı bir durumda anıtların varlığından söz edilemez.2 (Forty, A. 2000, s. 206).

Anma eylemi sadece işitsel sessizlik değil aynı zamanda görsel sessizlik de gerektirir. Bu nedenle yarışma için tasarım yaklaşımı sadelik kavramı üzerinden kurulmuştur. Malzeme seçiminde minimum malzeme ile gözü yormayacak, anıtların da önüne geçmeyecek şekilde tekrardan oluşmaktadır.  Zamanla; eskiyen, yaşayan, rengi solan korten ve zeminde yürüyüş alanında gözü yormayacak şekilde beton plaklar ve çakıl taşlarından oluşmaktadır.

Etiketler

Bir yanıt yazın