2. Mansiyon, Mimar Sinan Müzesi ve Mimarlık Merkezi Ulusal Mimari Proje Yarışması

2. Mansiyon, Mimar Sinan Müzesi ve Mimarlık Merkezi Ulusal Mimari Proje Yarışması

Proje Raporu

Sinan yarım yüzyıllık dönemde büyük kubbeli yapıya yeni bir kimlik kazandıran, bir mimari üslubu bütün boyutlarıyla geliştiren, içinde yetiştiği coğrafyanın ve çağının ürünü yaratıcı bir zihin olarak düşünülmelidir.

Ulusal bir simge olmasına karşın Sinan, tanımadığımız bir kişiliktir. Döneminin yazılarında kendinden ve sanatından bahsedilmemiştir. Onun hakkında bir değerlendirmenin sağlıklı olabilmesi için Sinan’ın üzerine dayandığı birikimin içeriğini ve kimliğini, içine doğduğu kültürün ondan önceki üretimini doğru tanımlamak gerekmektedir.

Orta Asya, İran, Yakındoğu, Roma ve Bizans’ın mimari gelenekleri ve bunları destekleyen bütün teknolojiler Sinan öncesi döneme ait verilerdir. Osmanlı ordusunda subay ve askeri mühendis olarak görev aldığı süre boyunca katıldığı bilinen Doğu ve Batı seferlerinde İtalya ve Balkanlardan Azerbaycan ve Mezopotamya’ya kadar o zaman var olan sayısız yapı örneğini görmüş ve incelemiş olduğunu kabul edebiliriz.

Sinan’ın bulunduğu coğrafya ve yakınlarında yer alan örnek yapılar:

Sinan, doğu ve batı olmak üzere her iki kültür ortamının da bir ölçüde sahip çıkabileceği bir mimarî üslubun doğmasına yol açmıştır.

Morfolojik açıdan Sinan yapıları, üç geleneksel yapı düzeni ve imgesini birleştiren sentezlerdir. Tromplu Sasani ya da İslâm kubbesi, Geç Roma mimarisinde ortaya çıkan çevre koridorlu kubbeli mekan, ve bütün İslâm tarihi boyunca değişmeyen dikdörtgen bir alan olarak planlanan Cami. Baldaken, Sinan’ın elli yıllık denemelerinde kare, altıgen ve sekizgen tabanlar üzerinde ve kendisini payandalayan çevre öğeleriyle plan dikdörtgeni arasındaki ilişkileri bütün boyutlarıyla irdeleyip gerçekleştirerek, Sinan sanatının mekansal ve volümetrik çeşitlemelerini oluşturmuştur. Osmanlı mimarisini dünya mimarlık tarihini evrensel gelişme çizgisine oturtan da bu aşama olmuştur. Bu mimârî üslubun birinci özelliği mimârî öğelerle en az bölünen merkezi tümel mekan olgusudur. (Kuban 1988).

Sinan’ın Yapılarının Kesitlerinde Tümel Mekan

Mimarın temel amacı merkezi kubbeli mekan olduğu zaman, bütün mimârî öğeler bu bütünlüğü gerçekleştirmek için kullanılmış, ve Sinan’ın yaratıcı büyüklüğü de bu kesinlikle bütünleştirici ve birbirine yaklaştırıcı temel mekan vizyonunun egemenliğine rağmen, hemen her yapısında özgün bir kompozisyonu gerçekleştirebilmesinde ortaya çıkmıştır. Merkezi baldakenin ana formu ve proporsiyonları ve onu payandalayan çevre öğelerinin simetrik ya da asimetrik düzenlenmesi, böylece mekana her yapıda özgün yönsel vurgulamalar getirip onların mekansal etkileriyle oynama; merkezi kubbenin yarım kubbeler, kubbe parçaları ve tromplarla yanlara açılması, baldakenin taşıyıcı ayaklarının çevre duvarlarından bağımsız tasarımı, ya da onlarla özgün düzenlerde birleştirilmesiyle, merkezi çevreleyen ikincil alanlara getirilen vurgular, kubbeyle alt yapı arasında geçişi sağlayan pandantif, tromp küre parçası gibi öğelerin farklı kullanımları; payanda kemerlerinin ve onların taşıyıcılarının farklı oranlarda yapı iç mekanı içinde bırakılması ya da harimi dışarıdan çevreleyen galerilere ve payanda sistemine aktarılması, kubbealtı mekanını çevreleyen galerilerin değişik düzenleri ve payanda sistemiyle ilişkilerinin kurulması; bu biçimlenmenin İslâm mimarisinde, Bizans mimarisinde, hatta Rönesans Avrupası’nda görülmemiş zengin bir pencereli duvar sistemiyle birleştirilmesi ve bütün bu düzenlerin yapı kabuğuna da yansıyarak, her seferinde, Sinan’ın olağanüstü mimârî vizyonu içinde alt ve üst yapıyı birleştiren etkili kompozisyonlarla karşımıza çıkması Sinan’ın mimarisi dediğimiz klasik ve homojen, fakat o oranda zengin ve çeşitlemeye elverişli mimârî lehçeyi yaratıyor. Cami mekanı merkezden dışarı doğru, kubbenin altından mekanın sınırlarına doğru atektonik olarak tasarlanmaktadır. (Kuban 1988).

Sinan merkezi ve bir doğru üzerinde biçimlenen plan şemalarını kullanmıştır ancak Sinan’ın gelişimi izlendiğinde plan şeması yerine, ideal bir tümel mekan arayışının aşamalarına rastlanır. Sinan’ın bütün denemeleri merkezi bir alanı örtecek strüktür sistemlerinin aranmasıdır. Yapılarında kubbeli mekan yatay yönelmeden çok bir düşey yönelmeyi vurgular. Bu mekanın tek yönelimi merkezden kubbeye doğru yükselmedir. Her yapısında kubbenin yarım küre biçimini bir bütün imgesinin içinde eritmek çabası içinde olduğunu görürüz. Sinan yapıları metaforik olarak şeffaf yapılardır çünkü onların mekansal örgülerini yapının içinde ve dışında aynı açıklıkla okumak olasıdır.

Kütle Oluşumu ve Konumlanması

Kuzeybatı-Güneydoğu ekseni doğrultusunda uzanan gölet aksı ile bu aksı Güney ekseninde kesen park yolunun kesişiminde konumlanan yapı park ve çevresiyle dingin bir ilişki kurarken, sakin bir imge olmayı hedefler. Gölet ekseni ve oluşacak kent parkı ile farklı katmanlarda farklı oran ve biçiminde ilişkiler kurar.

Bu iki eksenin kesişimine oturan kütle köşe noktasından dışa açılarak parkla ilişki kurar ve konumlanışı itibariyle de kimlik kazanmayı hedefler. Önerinin ana eksenini oluşturan merkezi ve tümel mekan kurgusu avlu ile karşılığını bulur. Avlu bir noktasından dışa açılarak içinde bulunduğu çevre ile ilişki kurarken diğer yönlerde içe döner ve kendi kamusallığını yaratmayı hedefler. Mimar Sinan Müzesi ve Mimarlık Merkezi programları farklı kot ve katmanlarda avlu etrafında şekillenir. Açık – yarı açık ve kapalı mekan sürekliliği ile tanımlanan kamusal kademelenme gelenekten beslenir.

Mimarlık Merkezi ve Mimar Sinan Müzesi programlarının tanımladığı iki farklı kullanıcı grubu (kullanıcı-ziyaretçi) yapının gündelik hayata karışma – yaşama potansiyelini ortaya çıkarırken, avluyu ziyaret edilen bir mekan olmaktan çıkarır, yaşayan-yaşanan bir boşluk haline getirir. Öneride müze ve mimarlık merkezi programları birbirinin uzantıları olarak yorumlanmış, kendi özerkliklerini kaybetmeden tek bir merkez etrafında birlikte yaşayabilmeleri, birbirlerinden beslenmeleri hedeflenmiştir.

Yapı Fiziği ve Ekonomisi

Araziye yerleşim ve kütle oluşumunda sürdürülebilirlik olgusu, verilen kararlarda önemli rol oynamıştır. Yapı yarı zemin altı kurgusu ve yarı açık alanları aracılığıyla güneş kontrolünü sağlamaktadır. Her yönde sağır yüzeyi çoğunlukta olan ve toprak altında kalan yapısal kurgu, yoğun rüzgar ve etkisiyle değişecek sıcaklık farklılıklarının yapı içinde minimize edilmesini sağlar. Avlu üzerini kısmen örten kütle gölge oluşan alanları artırarak yaz aylarında aşırı ısınma faktörünü azaltacaktır.

Geçirgenliği farklı yüzeyler arasında kalan avlu yapının iklimsel anlamda en rahat kontrol edilebilir mekanıdır. Günlük kullanıcıların sık kullanacağı diğer mekanlarda çatı ve avlu cephelerinden doğal havalandırma yapmak mümkün olacaktır. Günümüz sürdürülebilirlik katkıları, bu yapıda da kullanılabilmektedir. Yağmur suyu biriktirme, bitkisel çatı örtüsü, genel mekan havalandırmasının kullanılması gibi işlemler öngörülmüştür. Yapının kent parkından geçirgenliği ve bir avlu omurgası üzerinde kurulmuş olması, yapı içerisinde yönlenme durumunu kolaylaştırmakta, yapıyı kullanıcı dostu bir hale getirmektedir.

Etiketler

Bir yanıt yazın