Ulaşıma Neler Oluyor?

Çevreye daha duyarlı, daha akıllı, farklı enerji kaynaklarını kullanabilen araçlar bizi bekliyor. Ama ulaşım sistemlerinin geleceği hakkında neler biliyoruz?

Transit Odaklı Gelişim (TOD-Transit Oriented Development) insanlar için en iyi ulaşım sistemini arıyor ve uygulamaya çalışıyor. Bu sistem, herkesin en yakın transit noktasına en fazla 15- 20 dakika yürüme mesafesinde olmasını hedefliyor.

Ama transit odaklı gelişim sadece şehrin altına mükemmel bir metro ağı kurarak her yere rahatlıkla ulaşabilmemizden oluşmuyor. Temelde 8 anahtar kelimeyi benimseyen transit odaklı gelişim hareketi, yüksek kaliteli, ayrıntılarıyla kurgulanmış bir ulaşım ağı oluştururken, toplu taşımayla transit ulaşım kolaylığını sağlayıp, bisiklete binmek, yürümek gibi ulaşımın en basit formlarını da sisteme dahil ediyor. Bu sistemle transit noktalara yürüme mesafesindeki alanlarda, daha yüksek yoğunluklu konut ve ticaret yapılarıyla ulaşım ağından faydalanan insanların sayısı artabilecek. Şehirde konut bölgesi ticaret bölgesi gibi kutuplaşmalar yaşanmaması için, kullanımları mümkün olduğunca karıştırılarak, günlük ihtiyaçlar kısa mesefade, çoğunlukla yürünebilir mesefade karşılanabilecek. Bu çeşitlilik şehirlerin bazı bölgelerinin gündüz ya da gece yaşamaması sorunu için de bir çözüm.

Şehirler bu şekilde kurgulandığında, kişisel motorlu araçlara pek gereksinim kalmamaya başlıyor dolayısıyla park ve yol için daha az alana ihtiyaç duyuluyor. Kazanılan bu alanlar ise yaya için tekrar kurgulanabilecek alanlara dönüşmüş oluyor. Alıştığımız, en rahat ulaşımın kişisel arabamızla olduğu yargısından farklı olarak, gelişen toplumları araba kullanımından uzaklaştırıp daha verimli, bisiklete binen, yürüyen, transit bir şehir oluşuyor. Transit ulaşım, kendisine uyarlanmış bir şehirle beraber olunca Transit Odaklı Gelişim diye adlandırılmaya başlanıyor.

Transit bir şehir oluşturmak için yer altı ve yer üstünde hafif raylı sistemler kaçınılmaz. İnsan ve şehir kavramları üzerinden yürütülen, insanların şehri daha rahat deneyimlemesi fikrini barındıran Transit Odaklı Gelişim, insanların şehirde mümkün olduğu kadar fazla ve keyifli vakit geçirmelerini sağlamaya çalışırken, insanları istemsiz olarak yeraltına mı itiyor? Şehirler sadece yer üstünde midir? Farklı ya da benzer amaçlarla yeraltı şehri diye adlandırılan yapılar da var. Dünyanın en geniş yeraltı kompleksi olan, Montreal’deki RÉSO gibi. Yeraltı tünellerinin toplam uzunluğu 32 kmden fazla ve çoğu iki tarafında da mağaza bulundurabilecek kadar geniş. Hava şartlarından etkilenmediği için özellikle çok sıcak ve soğuk iklimlerde bir avantaja dönüşerek, ulaşım sistemini, üniversite, müze banka gibi bir çok yapıyı birbirine bağlıyor.

Transit odaklı gelişim, temelde senelerdir araba odaklı yaşadığımız, işe gidip gelirken tükettiğimiz yol ve niteliksiz zamana alternatif olarak geliyor. Peki bu yönelimle arabasız bir şehir mümkün mü? Kendi kendine gidebilen arabaların hem araba kullanamayacak durumda olanlar için bir çözüm hem de araba kullanılırken harcadığımız zamanın kalitesini artırabildiği düşünüldüğünde, gelecekte ulaşımın bir parçası olacağı öngörüsü çok kuvvetli.

Transit odaklı gelişimin odak noktası aslında felsefesinin bir alt maddesi olan transit ulaşım değil, “insan”. Gelişim ne yönde olursa olsun insanlar şehri hep insan ölçeğinde görüp deneyimlemek istiyor. İyi kurgulanmış bu sistemle gelecekte insan ölçeğindeki yürüme ve bisiklete binme eylemleri yolculuğunuz bir parçası oluyor. Bazı şehirler yavaş yavaş insan odaklı değişmeye başladı bile.

Buenos Aires, şehri mümkün olduğu kadar yaya şehrine dönüştürmeye çalışıyor. Bazı sokakların, caddelerin tamamı araç trafiğine kapatılırken, bazılarının ise şerit sayısı düşürülerek kaldırımları genişletiliyor ve böylelikle yayalar ve bisikletliler daha rahat hareket ediyor. Arjentina’nın en büyük caddesi olarak bilinen, 2006 yılına kadar dünyanın da en geniş caddesi olan 14 şeritli caddesinin, 4 şeridini otobüs ve otobüs duraklarına ayırarak toplu taşıma kullanımını artıran Buenos Aires, yaptığı değişikliklerle sürdürülebilir ulaşım ödülü 2014’ün sahibi oldu.

Helsinki ise 10 yıl sonrası için arabasız bir gelecek öngörmüş ve hazırlıklara başlamıştı. Helsinkinin yeni toplu taşıma sistemi hakkında daha fazla bilgi almak için şu habere bakabilirsiniz.

İsviçre’nin Lozan şehri de yıllardır insanların arabaları yerine toplu taşımayı kullanmaları için farklı stratejiler kullandı. Mümkün olduğu kadar toplu taşıma ağını yenileyip genişleterek, toplu taşımanın pozitif imajını %30’dan %61’e kadar çıkarabildi. Hızla büyümekte olan Lozan’da insanların toplu taşımaya daha da benimsemeleri için işyerlerindeki park alanlarını azaltmayı planlıyor.

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın