Türkiye Protestolarının Kalbindeki Cami

Türkiye genelinde sokak protestoları devam ediyor.

Mimar Ahmet Vefik Alp Güney Kaliforniya’nın devlet başkanları için dinlenme mekanı olmasıyla ünlü Sunnylands’e gitti ve burada İstanbul Taksim Meydanı’nda yer alan ve on yıldır Türk İslamcı hareketinin hayali olan, şehrin müslüman ve Osmanlı mirasını onurlandıracak büyük cami projesini sundu.

American Institute of Architects ile olan buluşmasından önce, modernist vizyonu tarif eden ve 7 yeraltı katında bulunan; kütüphane, müze, konferans salonu, restorant ve ziyafet salonunun fotoğraflarından oluşan bir slayt gösterimi yaptı.

Tasarım, 2 tane önemli mimarlık ödülünü kazanmış olmasına rağmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Osmanlıdan esinlenilmiş bir tasarım için zorluyor.

Şimdi planları liğme liğme olan Alp sadece izleyip bekliyor. Mail’inde “Umarım bu ödül kazanmış cami projesi, politik ve ideolojik çekişmelerin kurbanı olmaz” diye yazdı.

Hükümetin Taksim’in bir kısmı olan Gezi Parkı’nı yıkmayı, Osmanlı askeri kışlasını ve AVM yapmayı planlaması şiddetli sokak protestolarını ateşledi. Bu da Erdoğan’a iktidarda olduğu on yıldan fazla süredir karşılaştığı en büyük politik krizi sundu. Fakat buradaki pek çok analizcinin gözünde Meydan’a büyük bir cami yapma planı çekişmenin gerçek özü olarak görülüyor.

Böyle bir cami; Türkiye İslamcılarının onlarca yıllık umuduydu. Hatta generallerin İslamcı başbakanı devirmek için manevra yaptığı 1997 yılında Türk politikasındaki son askeri müdahalede de rol oynadı.

Şimdi o insanlar askerlerden ziyade, İslamcı hükümetin varolan şehir geliştirme planlarına karşı ayaklandılar. Analistler bu huzursuzluğun sonuçlarından birinin, en sonunda Erdoğan’ın Taksim için olan vizyonunu gerçekleştiremeyeceği yönünde olacağını tahmin ediyorlar.

Eğer denerse, bu ikinci kez cami inşa etmeyi deneyip başaramaması olacak ve aynı rüyayı görüp, askeri müdahaleyle darmadağın olmuş olan 1997’deki belediye başkanı gibi ciddi anlamda siyasi maliyeti olacak.

Buna rağmen vazgeçmiş değil. Protestolar hükümetini yutunca, Erdoğan Taksim’de bir AVM yapma planından geri döndü fakat camiyi desteklemeye devam ediyor.

Yakın zamandaki bir konuşmasında “Cami Taksim’de inşa edilecek. Ana muhalefetten ve birkaç çapulcudan izin alacak değilim. Biz sandıkta bize oy verenler tarafından yetkilendirildik.” demişti.

90’larda Erdoğan Türkiye’nin ilk islamcı başbakanı Necmettin Erbakan’ın emrinde, cami projesinden sorumlu yerel komisyona nezaret ediyordu. Fakat bu düşünce hala askeri; ülkenin laik temellerinin koruyucusu sayan, Türkiye’nin laik elit kesimi tarafından afaroz edilmişti.

1997 Ocak’ında yerel gazetede yayımlanan bir haberde “Laik Türkler camiye karşılar çünkü bu, islamcıların Taksim’de dolayısıyla tüm Türkiye’deki gücünün bir sembolü olur.” cümleleri yer alıyordu. aynı kelimeler bugünün eylemcileri tarafından da kolaylıkla söylenebilir.

Radikal gazetesinde köşe yazarı, tarihçi Ayşe Hür “Taksim’de bir cami ya da kışla projesine karşı çıkan çevreler bunu, Türkiye’nin resmi laik tarihini yeniden yazma girişimi olarak yorumluyorlar.” dedi ve ekledi “Hükümetin Osmanlı tarihine nasıl taptığını ve Cumhuriyet tarihine karşı nasıl düşman olduklarını biliyoruz.”

Bu yüzden Hür ve diğerleri, çoğu İstanbullu için özellikle önemli bir yeri asla olmamış, tehlikeli olduğu düşünülen ve geceleri uyuşturucu kullanıcılarının ortaya çıktığı Gezi Parkı’nı korumak için yapılan oturma eylemiyle başlayan ve son birkaç haftadır Türkiye’yi sallayan hükümet karşıtı eylemlere sadece bir tesadüftü diyor.

Fakat hükümet ağaçları buldozerle yıkıp geçmeye başlayınca; bu on yıldan fazla süredir iktidarda olan ve hatta tartışmalı olmasına rağmen cami projesinde sağlam adımlarla ilerlemeye karar veren hükümetin kibrinden ve artan otoritesinden incinmiş binlerce şehirli için bir sembol olmaya başladı.

Erdoğan’ın Taksim’i şekillendirme isteği sadece Fransız Konsolosluğu’nun yanına yapılacak camiyle ilgili değil büyük bir meydan yaratmayla da ilgili. Buradaki kebap ve döner dükkanlarını yıkarak Ortodoks Kilisesi’yle cami arasında büyük bir yaya bölgesi yaratmak istiyor. Bu yanyana durma durumu Osmanlı’daki gayrimüslim azınlıklara karşı gösterilen töleransı simgeleyecek.

Başkent Ankara’daki Bilkent Üniversitesi’nde tarih profesörü olan Norman Stone: “Yunan Ortodoks Kilisesi orada olduğundan beri karşı bir ifade olarak duruyordu.” dedi. Ayrıca caminin orada İslami milliyetçiliğin bir tablosu olacağını açıkladı ve ekledi: “Taksim’in yeniden şekillendirilmesi Erdoğan için çok önemli.”

Alp’in kendisi zaman zaman Erdoğan’la mücadele etti. İstanbul’daki birçok yapım projesiyle yakından ilgilenip bunları yönetmesiyle ünlü Başbakanın, caminin tasarım yönlerinin üzerinden geçilmesine yönelik ara ara itirazlar sunduğunu söyledi Alp.

Minarelere klasik eklemeler yaptığını ve yürüyen merdiveni safdışı bıraktığını ama daha fazlasının olmayacağını söyleyen Alp, Başbakanın ona caminin çok modern olduğunu ve Osmanlı ve Selçuklu tarzlarında olmasını tercih edeceğini söylediğini belirtti ve ekledi: “Bu benim için oldukça hassas bir iş. Ufak tefek değişiklikler yaptık ama kırmızı çizgilerim var.”

Erdoğan’ın hükümetinin özellikle ünlü Osmanlı mimarı Mimar Sinan’ın işlerinin aynısının yapılmasına yönelik talepleri altında asabı bozulmuş. “Mimarlığın gününü yansıttığına inanıyorum onlara Osmalı camisinin kopyasını yapmayacağımı söyledim. Mimarlık; gününün kültürünü, teknolojisini, malzemelerini ve davranış tarzını yansıtır. Sinan’ı taklit etmek hata olacaktır” dedi.

Alp Erdoğan’ıın hırslı gelişme planlarıyla (sadece Taksim’de değil, heryerde. Özellikle İstanbul’da Türkiye’nin en büyüğü olcak bir camiyle), 80’lerde benzer girişimlerde bulunarak, küstahça girişimler yapmış olmakla eleştirilen Fransız başkanı François Mitterrand’ı karşılaştırdığı bir makale yazdı.

Alp “François biraz Erdoğan’a benzerdi.” dedi.

Etiketler

Bir yanıt yazın